İSTANBUL- A noktasından B noktasına gitmeye çalışırken küresel ısınmayı ne kadar etkiliyoruz? Her geçen gün daha çok hissettiğimiz iklim kriziyle mücadele için pek çok çözüm üzerine düşünüyoruz. Havayolu, karayolu ve demiryolu ulaşımına karşı "çevreci" seçeneklerle büyük farklar yaratmak mümkün...
Yaşanan iklim değişikliği sonucunda meydana gelen doğal afetler ve mevsimsel dönüşümler acil önlemler almamız gereken bir dönemde olduğumuzun sinyallerini veriyor. Bu krizin önüne geçebilmek için radikal ve yaratıcı çözümler geliştirmek gerekiyor. Küresel çapta büyüyen sanayiye, çarpık kentleşmeye ve kontrolsüz nüfus artışına dair somut çözümler ararken, iklim krizinin hızla derinleşmesine neden olan ulaşım sektörüne ilişkin çarelerin geliştirilmesi oldukça hayati.
Hükûmetlerarası Küresel Isınma Paneli’nde (IPCC) ele alınan, ulaşım sektörünün doğaya bıraktığı karbondioksit oranları incelendiğinde, kara, hava ve deniz yolu ulaşımının küresel krize olan etkilerinin yüzde 25’i aştığı görülüyor.
Yükselen taşıt ve çevre vergileri ile giderek masraflı hale gelen karayolu taşımacılığı, bu yüzde 25'lik tablonun yüzde 74,5’ini kaplıyor. Fakat son yıllarda hız kazanan elektrikli ve hibrit araç teknolojisiyle birlikte bu oranların düşmesi plânlanıyor. Uzmanlar tarafından en dikkat çekilen sektör ise havayolu taşımacılığı.
HAVAYOLU TAŞIMACILIĞINDAN ÖNEMLİ ADIMLAR
IPCC uzmanlarına göre havacılık sektörü ulaşım alanındaki karbon emisyonlarının yüzde 11,6’sını oluşturuyor olsa da, havayolu ulaşımının her geçen gün daha yoğun kullanılması, oranların hızla yükselmesine yol açıyor. Uzmanlar ayrıca, uçakların karbon salınımının atmosferin üst tabakalarında gerçekleşmesinin önemli bir sorun olduğunu düşünüyor.
Geçtiğimiz ay İskoçya'nın Glasgow kentinde düzenlenen Birleşmiş Milletler (BM) İklim Değişikliği Konferansı'nda (COP26), küresel sera gazı emisyonlarının yaklaşık dörtte birinden sorumlu olan ulaşım sektörüne ilişkin bir dizi tedbir üzerinde duruldu.
COP26’nın ardından, geçtiğimiz hafta ulaşım sektörüne ilişkin başlayan düzenlemeler içinde havayolu taşımacılığı iklim değişikliğine ilişkin somut adımlar atmaya başladı.
Grafik: Harun Elibol
YEŞİL YAKITLAR DA NE?
Dünya Ekonomik Forumu’nun öncülüğünde başlatılan “Yarınlar için Temiz Gökyüzü” (CST) girişimine imzacı olan havayolu firmaları, 2030 yılına kadar küresel “yeşil yakıt” talebine ağırlık vereceklerini ve bu yakıt türünün kullanımını yüzde 10 oranında arttıracaklarını taahhüt etti.
“Bu yeşil yakıtlar da ne?” diye sorabilirsiniz. Geleceğin temiz yakıtları olarak görülen “yeşil yakıtlar” yemeklik, hayvansal veya bitkisel yağ atıklarının işlenmesi ve geri dönüştürülmesiyle elde ediliyor. Evsel ve endüstriyel yağ atıklarından oluşturulan yakıtlar sayesinde, karbondioksit emisyonlarının yılda 60 milyon metrik ton azalması amaçlanıyor.
FARKINDALIK İÇİN YENİ ÇÖZÜMLER
Bu ve benzeri adımlar atılırken, liderler ve kuruluşlar iklim krizine ilişkin pek de radikal olmayan çözümlere ilişkin tartışmaya devam ediyor. Fakat içinde bulunduğumuz durum uzun tartışmalarla vakit kaybedemeyeceğimiz boyutta. Bu nedenle birçok insan bireysel önlemlerle küçük de olsa somut çözümler geliştirmeye çalışıyor.
Bu çözümlerin arasında kara ve hava yolu ulaşımını en aza indirmek var. Özellikle, Avrupa’da pek çok insan uçak kullanmayı bırakmış veya azaltmış durumda. Havayolu taşımacılığını kullananlar ise tüketilen karbon emisyonlarına ilişkin farkındalığın arttırılmasını isteniyor.
ABD ve Avrupa yaşayan insanlar arasında artış gösteren "flygskam" (uçuş utancı) duygusunun aşabilmesi için Google yaratıcı bir çözüm devreye soktu. "Google Flight" üzerinden gerçekleştirilen uçuş arama özelliğinde, fiyat aralığı ve kalkış saatleri gibi bilgilere yer verilirken, kişi başına düşen karbon emisyon oranları da artık görülebilecek. Bu sayede tüketiciler, en düşük karbon oranına sahip olan uçakla seyahat edebilecek.
DEĞİŞEN KARBON AYAK İZİ ORANLARI
Sistem üzerinden paylaşılan uçuş bilgilerinde, aynı rotada seyahat eden uçakların karbon emisyon oranlarında farklılıklar olduğu görülüyor. Bu farklılıkların nedeni uçakların teknik özellikleri...
Örneğin, İstanbul'dan Ankara'ya gidecek bir uçağın Karbon Emisyonu oranı 59 ila 61 kilogram arasında değişiklik gösteriyor. Diğer merkezlerden Ankara'ya gidecek olan yolcuların karbon ayak izi ise şu şekilde:
İzmir-Ankara: 80 ila 83 kg Co2
Antalya-Ankara: 68 ila 70 kg Co2
Trabzon-Ankara: 86 ila 88 kg Co2
Diyarbakır-Ankara: 94 ila 97 kg Co2
AZ EMİSYON ORANINA SAHİP UÇAĞI SEÇMEK NE KADAR ÖNEMLİ?
"Google Flight"ın en önemli özelliği, iklim üzerinde yarattığımız kişisel etkilerin farkına varmamızı sağlaması. Ortalamanın üzerinde olan karbon emisyonlarının fark edilmesinde ve düşük emisyon oranlarına sahip uçakların tercih edilmesinde bir tür "turnusol kâğıdı" işlevi görüyor. Yolcuların daha düşük emisyon oranlarına sahip uçakları tercih etmesi, havayolu şirketlerinin “yeşil enerjiye” geçişini hızlandırmasına neden olacak bir adım olarak da görülebilir.
Uluslararası Temiz Taşımacılık Konseyi (ICCT) tarafından hazırlanan ve “Emisyon Açıklaması Örneği” başlıklı bir çalışma belgesinde, güzergâh belirlerken en az emisyon oranına sahip uçağın seçilmesinin karbon salınımını yüzde 22 ila 63 oranında azaltacağına işaret edildi.
Bu belgenin ardından, 2019 yılında İsviçre’nin Zürih kentinde çalışmalara başlayan Google mühendisleri, uçakların motor hacmini ve uçağın yolcu kapasitelerini hesap ederek tasarladıkları algoritma ile müşterilerin düşük emisyonlu uçuşları aramasına olanak sağladı.
UÇAK MI, OTOMOBİL Mİ YOKSA TREN Mİ?
"Google Flight" uygulamasına ilişkin eleştiriler de yok değil. İnsanların havayolu ulaşımı yerine “yeşil enerji” tüketen araçları kullanmalarını teşvik eden Flightfree.org internet sitesi, Google’ın emisyon oranlarını hatalı hesapladığını ve gerçekte verilerin iki katından daha fazla olduğunu öne sürüyor.
Peki, özellikle ulaşım alanında emisyon oranlarını aşağı çekmek için üzerimize düşen sorumluluklar neler? Ayrıca, yeni yıl ve yarı yıl tatillerinin yaklaşmasıyla hız kazanan tatil plânlarında, karbon ayak izimizi en aza indirmeyi dikkate alacak mıyız? Bu soruların etrafında düşünürken, geçtiğimiz yıl yayımlanan “Ulaşım ve Çevre Raporu” (TERM) çevre için en doğru seyahat yöntemini seçmemize yardımcı olabilir.
Avrupa Birliği'nin “Yeşil Anlaşma” uyarınca başlattığı çalışma, demiryolu ve havayolu taşımacılığını mercek altına alıyor. Çalışmanın nihai amacı ise sera gazı emisyonunu 2050 yılına kadar yüzde 90 oranında azaltmak. Rapor yolcu taşımacılığında havayolu taşımacılığından, demiryolu taşımacılığına geçişin hayati olduğunu belirtiyor. Elbette buna en büyük karbon emisyonu oranlarının görüldüğü karayolunu da eklemek gerek.
UÇAKLAR SİRRÜS BULUTLARININ OLUŞUMUNA NEDEN OLUYOR
Demiryolu ve havayolu taşımacılığının etkilerini inceleyen rapor, demiryolu seyahatlerinin en çevreci seyahat biçimi olduğu sonucuna varıyor. Özellikle havayolu taşımacılığının “yolcu-kilometre” ölçeğinde emisyon etkilerinin daha yüksek olduğu vurgulanıyor. Britanya’daki Leicester Üniversitesi öğretim üyelerinden Eloise Marais’e tam bu noktada kulak vermek gerek.
Hava ulaşımının atmosferin ısınması üzerinde etkileri olduğunu belirten Marais, “Yüksek irtifalara ulaşan uçaklar, çeşitli gazları ve yaydığı ısıyı uzun süre atmosferin üst katmanlarında tutuyor” diyor. Hatırlatmakta fayda var; havayolu taşımacılığında kullanılan Kerosen (yüzde 14 hidrojen, yüzde 86 karbon) adı verilen uçak yakıtları Stratosfer’de su buharına ve dolayısıyla buz kristallerine dönüşüyor. Bir süre sonra bu buz kristalleri ve gazlar genleşerek “Sirrüs bulutlarını” oluşturuyor. Uçaklar tarafından her bir kilogram Kerosen için motor türbinlerinden 3,15 kilogram karbondioksit atmosfere karışıyor.
Ancak, “Ulaşım ve Çevre Raporu” uçmanın sıklıkla tercih edilmediğinde kullanılabilir olduğunu da ekliyor. Raporda özellikle, benzin veya dizel motorlu bir araba ile seyahat etmenin zararlarına dikkat çekiliyor.
KARAYOLU TAŞIMACILIĞI İLE YIKIMIN EĞİŞİNDEYİZ
İklim Krizi üzerine yapılan çalışmaların ve emisyon oranlarını düzenlemenin merkezinde karayolu ulaşımının doğaya verdiği zarar yatıyor. Dünyanın pek çok mega kentinde otomobil kullanımı ciddi boyutlarda. Karayollarına yapılan yatırımlarla, şehirlerarası ulaşımda otomobiller başı çekiyor. Peki, bu zararı nasıl gözlemleyebiliriz?
Araçların doğaya bıraktığı karbon oranlarını hesaplamak, metan gazını ölçmek ve enerji kaynaklarının tüketimini tespit etmek üzerine, İsveç’in Göteborg kentinde bulunan Chalmers Teknoloji Üniversitesi’nden bir grup araştırmacı, “Travel and Climate" adına bir platform oluşturdu.
Bu platformu kullanarak karayolundaki emisyon oranlarını hesapladığımızda karşımıza şu sonuçlar çıkıyor:
İstanbul’dan Ankara’ya gitmek isteyen bir kişi 1.6 motor, benzinli otomobiliyle yola çıktığında, 100 kilometrelik mesafede 6 ile 8 litre arasında yakıt tüketiyor. Bu da yaklaşık olarak, 32-33 litre benzin yakmasına neden oluyor. Benzinin litre başına sera gazı emisyonu ise 2,31 kg karbondioksit. 8 litre benzin veya biraz daha fazla yakıt tüketen bir otomobilin atmosfere yaptığı karbondioksit salınımı kişi başına 106 kilogram karbondioksite eşit.
Aynı yöntemle İzmir’den Ankara’ya giden bir otomobilin kişi başına yaptığı karbondioksit salınımı 140,6 kg Co2.
Antalya-Ankara: 114,7 kg Co2
Trabzon-Ankara: 175,1 kg Co2
Diyarbakır-Ankara: 242 kg Co2
Yolculukların karbonu... Hangi ulaşım seçeneği ile ne kadar ayak izi bırakıyoruz
TREN YOLCULUĞUNDA CEZBEDEN ORANLAR
“Ulaşım ve Çevre Raporu” yayımladığı değerlendirmede, demiryolu seyahatinin yürümek veya bisikletle seyahat dışında en çevreci seyahat şekli olduğu sonucuna varmış. Bunun ne kadar doğru olduğunu ise “Yeşil taşımacılık” çerçevesinde karbon emisyonlarını hesaplayan CarbonCare’ın verilerinden inceledik.
İstanbul-Ankara arasında sefer yapan Yüksek Hızlı Tren (YHT) seferleri başına 16 bin 640 kilowatt saat enerji (kWh) harcıyor. Türkiye’de her bir kilovatsaat elektrik için 450 gram sera gazı emisyonu üretiliyor. Buradan hareketle, 16 bin 640 kWh elektriğin karşılığı toplamda 7 bin 488 kilogram karbon oranına eşit. 417 yolcu taşıyan YHT, kişi başına 17,63 kilogram karbondioksit harcıyor.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.