İSTANBUL-Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay'ın ilk kez SKAL Dünya Başkanı Lise Papanatsiou'nun elini Belek'te yapılan törende nezik bir şekilde öperken görerek şaşırdık.
Sonra ise Gülten Sabancı'nın elini öperken gördük.
Türkiye'nin en centilmen bakanı olmaya layık olan Ertuğrul Günay'ın eşiyle olan birlikteliğinde de bunu gördük.
O hem romantik hem de çok nazik bir bakan.
Bunu katıldığı toplantılarda gösterdiği nezaketle kanıtlıyor.
Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay ve eşi Gülten Günay'ın Sabah Gazetesi'nde Tuluhan Tekelioğlu ile yaptığı söyleşiyi yayınlıyoruz:
Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay ile eşi Gülten Melek Günay, 35 yıldır devam eden evliliklerini ve beraberlikleri anlattı. Melek Günay, "Bana ikinci adımla seslenir, Melek der. Onu da kısaltır, beni 'Mi' diye çağırır.... Hayal kuran Ertuğrul'dur. Gerçekçi olan benim. Bir evde iki hayalperest olmaz....
Ertuğrul Günay
Sınıfın en güzel kızıydı. Önce didiştik...
Gülten benden çalışkandı. Hâlâ da öyledir.
Karım beni hep yüreklendirdi. "İl başkanı seçilemeyeceksen, eve gelme," dedi.
Gülten yemek yaparken mutfağı çok dağıtır, arkasından toplarım.
Yeni evlendiğimiz zaman birlikte klasik Türk Sanat Müziği dersi aldık.
Alışveriş sırasında bütün metabolizmam çöker.
Gülten Günay
O gelmeden önce sınıfa methi geldi. Kıskandım. Önce birbirimizi çekemedik, sonra da bırakamadık. Çok iyi yazıyor ve konuşuyordu. İyi konuşmasıyla tavladı beni.
Bana ikinci adımla seslenir, Melek der. Onu da kısaltır, beni 'Mi' diye çağırır.
Sevgi çok yorucu bir duygu. Kendi hayatınızla birlikte onunkini de yaşıyorsunuz... Bazen, 'Çocuklarım çok sevdikleri insanlarla evlenmesinler mi acaba?' diye düşünüyorum.
35 yıllık beraberliğimizin 15 senesi evli geçti. 20 seneyi kamuya verdim!
Hayal kuran Ertuğrul'dur. Gerçekçi olan benim. Bir evde iki hayalperest olmaz.
"Sevgi çok yorucu bir duygu. Kendi hayatınızla birlikte onunkini de yaşıyorsunuz. Bazen, Çocuklarım çok sevdikleri insanlarla evlenmesinler mi acaba?' diye düşünüyorum." Birkaç gün önce Gülten Günay'ın söylediği bu cümle, zihnime takılı kaldı. 35 yıllık evliliğinin 20 senesini kamuya verdiğini anlatıyordu. Ama yüzünde hiçbir keder izi yoktu. Milletvekili olması için kocasının yaşını kendisi büyütmüş. Çocuklarını seçim dönemlerinde doğurmuş. Oğulları İnanç, 1973 yılında ön seçim günü, kızları Pınar ise genel seçimin yapıldığı 1978 yılında dünyaya gelmiş. 12 Eylül'den sonra, çocuklarına hissettirmeden mahpus eşine giysi, yemek taşıyan, yeniden siyasete girmesi için Ertuğrul Bey'i yüreklendiren, "İl Başkanı olamayacaksan eve gelme," diyen hep o olmuş. Gülten Günay, 60. hükümetin Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay'ın eşi. Basın Yayın Enformasyon Müdürlüğü Hukuk Müşaviri. Hırslı, samimi, bir o kadar da neşeli. Bir pazar günü öğleden sonra, Ankara Ümitköy'deki evlerinde kabul ettiler bizi. Bahçesinde kiraz ağacı olan üç katlı şirin bir ev. Alışık olmadığımız bir şekilde karşılandık. Evin kapısında ne polis, ne de koruma vardı. Köpekleri Marcus (Dört yaşında bir kurt köpeği) bile havlamadı. Kapıyı bize Ertuğrul Günay açtı. Pazar günü bile bakanlığa giden Günay'ın yapmayı özlediği şeylerden biri, tek başına mutfak alışverişine çıkmak ve eşiyle birlikte ayağını uzatıp Hatırla Sevgili dizisini izlemekmiş. Ertuğrul Günay'la eşi Gülten Hanım'ın Ordu Lisesi 1-A sınıfında didişerek başlayan arkadaşlığı, İstanbul Hukuk Fakültesi'nde aşka dönüşmüş. Üniversite biter bitmez Ordu'da evlenmişler. Düğün davetiyesi Ertuğrul Günay'ın kaleminden çıkmış... 'Kaderde, kıvançta ve tasada, ortak bir yaşamın ilk adımında...' diye başlayan beraberlikleri bu yıl 35. yılını dolduruyor. Röportajın yazılmayan kısmı ise, yeni Kültür ve Turizm Bakanımızın yapacakları. Hayal kurmayı seven Ertuğrul Günay, heyecan verici pek çok projesini de bize anlattı. O da bir başka yazının konusu...
- Nerede buldunuz birbirinizi?
- Ertuğrul Günay: Lise birinci sınıfta. İkinci yarıya doğru gelmiştim sınıfa. İzmir'den, Ordu'ya taşındık. Kalabalık bir sınıftı. Kızlardan biri çok hoşuma gitti. Çok çalışkandı, önce didiştik...
- Gülten Günay: Ertuğrul sınıfa gelmeden methi gelmişti. Kıskandım. Çünkü ben de çalışkandım. Çok iyi yazıyor ve konuşuyordu. Beni etkileyen hitabeti olmuştur. Konuşmasıyla tavladı beni (Gülüyor).
- E.G: Lise sonda siyaset okumaya başlamıştım, Yön dergisi çıkıyordu. Nâzım Hikmet'in şiirlerini, bulduğumuz bazı kitapları okumaya başladım. Sosyal bilimler ilgimi çekti, Hukuk Fakültesi'ne girdim. Gülten de puanlama hatasından hukuka geldi. Derken Hukuk Fakültesi'nde de arkadaşlığımız sürdü. Ama duygusal boyutlara varması, son sınıfta oldu.
ÇOCUKLAR POLİTİKAYA DÜŞMAN
- İlk el ele tutuşmanız?
- G.G: Üniversite üçüncü sınıf.
- E.G: Son sınıfta nişanlandık. Asıl idealim politika değil, üniversitede kalmaktı. Rahmetli Tarık Zafer Tunaya hoca, dekanımızdı. Ben öğrenci temsilcisiydim. Anayasa Kürsüsü'nde kalmaya niyetlenmiştim. Ama mezun olduğumuz yıl üniversiteler yasası çıkmadığı için Tarık Zafer Tunaya hoca protesto ederek istifa etti. Yerine (Orhan) Aldıkaçtı geldi. Temsilcisi olduğum öğrenci grubu olarak Aldıkaçtı'yı istifaya davet ettik. "Başka işiniz yok mu..." diye odadan çıkışımızı hızlandırdı (gülüşmeler). Sonra gerginlikler başladı üniversitelerde. "Bu dekan seni barındırmaz" dediler. Staj yapmaya Ordu'ya gittim. Anayasa Kürsüsü içimde hep bir ukte olarak kaldı. Daha sonraki yıllarda amatör bir anayasacı olmaya çalıştım. Staj, askerlik, avukatlık derken Ordu'da siyasete girdim.
- Evlilik tarihiniz?
- G.G: 12 Ağustos 1972. Ordu'da evlendik. Düğünümden hatırladığım şey, havanın ne kadar sıcak olduğu. Ertuğrul salonda, o sıcakta herkesin elini öptüğü gibi, tanımadığı bazı hanımların da elini öpmüş. Ama onlar, bir Türk düğünü görmek isteyen Amerikalı hanımlarmış!
- E.G: Çok genç evlendik, birlikte büyüdük.
- G.G: Ertuğrul'u hareketlerinden, sesinden, mimiklerinden çok iyi anlarım. Televizyonda mesela, bir sorudan hoşlanıp hoşlanmadığını, hangi cevabı vereceğini hissederim. Sorudan hoşlanmadığı zaman o gülen gözlerini kötü çatar.
- Ne yaptınız da evliliğinizi bu kadar canlı tuttunuz?
- G.G: Çok sevdik birbirimizi.
- E.G: Aşk evliliği yaptık.
- Fedakârlıklar da yaptınız mı?
- E.G: Çok.
- G.G: Mesela hiç düşünmediğim bir şey yaptım, Ertuğrul'un ailesiyle Ordu'da üç yıl yaşadım. Olağanüstü verici bir annesi vardı. Kayınvalidemin yanında sigara bile içerdim. Daha doğrusu birlikte içerdik.
- E.G: Babam çatık kaşlıydı ama çok duygusaldı. Yön dergisindeki Nâzım'ın şiirlerini okurdum babama. Memleketim'i dinlediğinde ağlamıştı, "Bu adama mı vatan haini diyorlar?" diye (gözleri yaşarıyor).
- G.G: 12 Eylül hayatımızda birçok şeyi altüst etti. Çocuklarımız çok küçüktü.
- E.G: Babam bunları anlayamadı. Yaşadıklarımıza çok üzüldü, 12 Eylül'den sonra, altı ay sürmedi, vefat etti. Beni kahreden olaydır.
- G.G: Çocuklar baskıyı hissetti. Bir yıl tutuklu kaldı Ertuğrul. Mahkemeye çıkmadan bırakıldı. Dil Okulu dedikleri yerde. Çocuklarda politikaya karşı bir düşmanlık oluştu.
- Çocuklarınızın hafızasında 12 Eylül nedir?
- E.G: Haksızlık. Sevdiklerinden koparılmak.
- G.G: Oğlum çok tepkiliydi, televizyonları kapattırırdı, kızım da idare etmeye çalışırdı. "Sevmek zorundayım Kenan Evren'i değil mi anne, yoksa babamı bırakmazlar," derdi.