Uğur Ayyıldız
İSTANBUL- Rehberlerin duayeni Uğur Ayyıldız, tarihi değerlerimiz yanında doğa değerlerimizi de belirledi. Her yönüyle bir hazine olan Türkiye'yi karış karış gezen deneyimli rehberin aşık olduğu topraklardaki gözlemlerine dayanarak oluşturduğu listenin turizmi sevenlere ışık olacağını düşünüyoruz.
Bu nedenle Uğur Ayyıldız'a TurkiyeTurizm.com olarak teşekkür ediyoruz.
TÜRKİYE'NİN 7 DOĞA HARİKASI
Sular kıpırdayıp toprak denizin içinden yükselmeye başladığında, zaman 60 milyon yıl önceydi. Anadolu, mavi gök ile tanışıp altında gelişmeye başlıyordu. Tabiat ana, bu memleketten hiçbir şey esirgememeye karar vermiş gibi işe koyuldu: Her köşesini öyle güzel ve bereketli yarattı ki, zamanla çoğalan iki ayaklılar mesken tuttu buraları. Mağaralarında yaşayıp ilk köylerini, ilk şehirlerini kurdular. Nehirleri, ovaları bereket saçmış; dağları, vadileri sığınak olmuştu... Aklın erdiği en erken zamandan itibaren de buranın insanları hep bu doğayı sever ve ona tapar oldular... Sonraları işe koyulup yaşamlarını süslemeye başladılar.
Antik dünyanın 7 tarihi harikası, hala ayakta duran ve görenlerin ilgisini çeken Piramitler dışında, ressam hayalleri veya harabe parçaları olarak gelebilmiş günümüze. Eski çağlardan beri en üstün özelliklere sahip olan eserler, güzellik veya belalar hep bu sayı ile anılmış, daha az önemli olanlara da 8. denilmiş. Değişik dinlerde 7 sayısı kutsal kabul edile gelmiştir: 7 Uyurlar, Küçük Asya'nın 7 kilisesi, 7 başlı ejder gibi...
Oldum olası güzellik, ihtişam ve önemde Anadolu'nun ilk 7'sini araştırırım. Bulduğum sıralamayı eş dost meclisinde anlatır veya meslektaşlarımla irdelerim. Bir kıta kadar engin, böylesine zengin, koca bir diyarda çok sayıdaki aday arasından "ilk"leri seçmek kolay değildir. Listeye giremeyen yerlerden birkaç aday liste daha çıkar... Doğa güzelliklerini sıralarken ulaşım, gezme ve görme kolaylığını ölçü olarak aldım. Türkiye'nin "7 Tarihi Harikası" ise başka bir yazının konusu...
Gelelim sıralamaya...
1-SUMELA VADİSİ
Karadeniz kıyı boyu, yeşillikler paletinin, mavi denizle harmanlandığı bir coşkudur. Kara veya deniz yolcuları, sıradağların sahiplendiği yeşilin denizle kucaklaşmasının en güzelini buralarda görebilir. Dağların, vadilerin, çağlayan derelerin, yıl boyu her taşından fışkıran yeşilin en güzel örneği Maçka'yı Meryemana Manastırı'na bağlayan Sumela Vadisi' dir. Ancak ciplerle ulaşılan günlerde buradaki yol, vadi yamaçlarını yükseklerden takip eder; bir o yana, bir bu yana inip çıkarak dereleri geçer, ormanları aşardı. Sonradan yapılan geniş yol 17 km boyunca dere kıyısını izler. Yeni adı Altındere Ulusal Parkı olan vadide puslu ilkbaharlarda açalya familyasından ağaçların sarı ve al renkli çiçekleri, “ormangülleri” yeşilin içinden parıldarken, asıl renk cümbüşü kır çiçeklerinde patlar. Alpin orijinli rengarenk otsular dere boyunu ve orman altını çiçek bahçesine büründürmüştür... Eski, kemerli taş köprü, vadi yolu başında güzel bir süs gibi dururken; diplerde, bir dağın kara renkli, dimdik yamacına Meryemana (Sumela) Manastırı asılıdır. Tırmanışı zor, inişi daha da zor yaya yolu 27 virajı ile romantik bir patikadır. Yeni açılan yol sayesinde artık manastıra araçla da çıkılıyor. Yağışlar sonrası azgın akan dere, beyaz köpüklere bezenmiş kayalıkları atlayıp, ormanları aşar ve kıvrıla kıvrıla vadiyi geçer, ötelerde denize kavuşur. Yamaçlar, vadi başında fındıklık ve geniş yapraklı ağaçlar ile kaplıyken, yükselerek içerilere ilerledikçe çam ormanları sıklaşır. Yeşilin tonları saymakla bitmez. Kırlık alanlara kondurulmuş evler, doğal güzellikler içine serpili dururlar. Bölgede yeni inşa edilen yollar diğer güzel vadileri de aşarak dağ sırtlarındaki yaylaları kıyı şeridine bağlar. Birçok ülkede mevcut olmayan böylesi zengin bir "yeşil dünya"nın en güzel temsilcisi Sumela Vadisi'dir.
2-AĞRI DAĞI
Ağrı Dağı muhteşemdir. Bir defa görmek yetemez; çünkü, her mevsimde başka başka çarpıcı güzellikler sergiler. Zirvenin hemen altında görülen karartılardan acaba hangi birisi Nuh'un Gemisi (!) diye bakarken insanın gözleri kamaşır... Ağrı, Kilimanjaro'dan sonra dünyanın en etkileyici volkanıdır. Civardaki düzlüklerden dolayı oldukça uzaklardan kendini göstermeye başlar. Tabii eğer canı istemişse... Ağustos ayında bile öylesine bir kamuflaja sarmalanır ki hemen yanı başından geçenlerden bile tam saklanabilir. Dağ, Doğubeyazıt tarafındaki düzlükten 3 bin metre, kuzeydeki Iğdır Ovası'ndan 4400 metre kadar, deniz seviyesinden de 5165 metre yüksekliktedir. En güzel Gürbulak sınır kapısı yolundan seyredilir. Asfaltı terk edip dağa ilerleyen yollar ile daha da yakınına gidilebilir. Bu yönde görkemli yüksekliği, konik yapının muntazamlığı ve yanı başındaki Küçük Ağrı Dağı, bütünü ile gözler önüne serilidir. Kış karının yükseklere çekildiği, leyleklerin gelmeye başladığı bahar mevsimleri en güzel fotoğraf zamanlarıdır. Yaz boyu pastel renkler dağ üzerinde ışık etkisini azaltırsa da takkedeki kar yerinde durur. Sonbahar bir başka güzelliktedir. Kış örtüsü beyaz dağın ihtişamını azaltır.
Batıdan Iğdır'a giden geniş yolda döne döne çıkarken zirve daha da yakına gelmiştir. Değişik uzaklıklardan renk tonları açılır veya matlaşır. Kahverengi, boz gri, erguvan ve siyah, sararmış otlar ile manzaranın hakim renkleridir. Kuzey yamaç tatlı bir meyille ovaya kadar iner. Bazı kaynaklar böylesine muntazam en uzun yamacın Ağrı Dağı'ndaki olduğunu belirtir.
3- GÖREME
Göreme bir bölgenin, buradaki bir vadinin ve köyün adıdır. Yurdumuzun olduğu kadar dünyanın da en önde gelen doğa harikası burasıdır. Volkanların püskürttüğü küller ve lav katmanları, çılgın usta tabiat ana ellerinde ve becerisinde eşi, benzeri olmayan formasyonlara dönüşmüştür. En güzel adı da bizler vermişiz buradaki doğa yontularına: Peri Bacaları... Erciyes ile Hasan Dağı'nın arasında kısa mesafelerde bir dizi vadi kuzeye, Kızılırmak yönüne iner. Kayalar oyulmuş, yamaçlar deşilmiş, tarih sürecinde kısa sayılan bir sürede buralar aslında büyük bir belaya uğramıştır: Erozyon (ki halen devam etmektedir). Yağmur ve sel, rüzgar ve ısı farkı kolay aşınan volkanik arazideki oluşumların sebebidir. Buraları gezenler, her tepenin ardında sürekli değişen renk ve manzaraya olduğu kadar, vadilerdeki oyuklara ve geçenleri selamlar gibi dimdik duran, şapkalı, şapkasız bacalara hayran olur.
Yöresel halk yabancıları ürküten bu avantajı yüzyıllar boyu koruma amaçlı kullanmış, kolay oyulan topografyada yeraltı şehirleri, manastır ve kiliseler ile meskenler kazmıştır. Göreme ve civarı doğanın bağışladıkları yanında değişik uygarlıkların zengin kalıntıları ile de ünlüdür. Yöre, ülke turizminin göz bebeğidir.
4-BOĞAZİÇİ
Boğaziçi kıvrıla, kıvrıla dönerek, tepeler arasından akan bir "deniz-nehiri"dir. Etrafında gezinirken göl görüntüsündedir, biri biterken diğeri başlayan beş göl yan yana sıralıdır. Yükseklerden uçanlar Boğazı bir bütün olarak görebilirler ancak. Mavisinin rengi etrafın yeşilliği ile sarmaş dolaş, kıyıları dantele gibi işlenmiş bu doğa harikası, iki başındaki denizlerin de tek geçidi olup taş çatlasa on üç, on dört bin yaşındadır... Doğanın yeryüzünde başkaca yaratmadığı böylesi bir şaheserine ademoğlunun eserleri ihtişam katmıştır. İstanbul'a liman olmuş "Altın Boynuz" Haliç ve az berisindeki Adalar manzarasını tamamlar. 1950'li yıllardan beri etrafına yapılan göz okşamayan yapıtlara karşın, bütün kıyı şeritlerinin hala en güzelidir. Boğaziçi'nin seyirlik noktalarına yapılan konaklar, saraylar ve köşklerden martıların süzüldüğü, gemilerin devamlı gelip geçtiği, baharların yamaçları erguvanla sardığı manzarası buraya özgüdür. Bağışlanmış böylesi bir atmosferde yaşamak bir özellik ise de bizlerin bunun hakkını verdiğimizi söyleyemeyiz. Tarih İstanbul'un yüzyıllardır imparatorlukların başkenti olduğuna şahit olurken, bunca liderin burayı mesken tutmasında baş sebebin Boğaz'ın güzellik ve konumu olduğunu anlatır. Havanın açık olduğu herhangi bir mevsimde deniz yolu ile yapacağınız bir turda etrafa bakının, görülenin bir benzeri yoktur; iki kıta arasında uzanan İstanbul Boğazı sizi de büyüleyecektir... Şansınız varsa burayı sıklıkla kullanmaya başlayan dev boyutlu, çirkin tankerlerin geçişini görmezsiniz...
5-KEMER KIYILARI
Antalya'nın batı kıyısı denizin içinden aniden yükselen heybetli dağlarla çevrilidir. Kayalık zirveler aşağılardaki çam ormanlarının zümrüt renginin denizin laciverdine nasıl güzel bir uyum ile karıştığına hayranlıkla bakar. Sahil boyu kıyıları örten ormanın gölgesi yer yer denize yansırken tertemiz sularında her milletten insan Akdeniz'in zevkini yaşar. Kemer kıyılarıdır buraları. Son yıllarda gösterilen çabalar sonucu, bu cennet, enfes bir tatil beldesi olmuştur. Mayıs ayına kadar kar örtülü dağlar, karadan veya denizden peyzajdaki hakim görüntüdür. Yeşil, yıl boyu buraların rengi iken mevsiminde bahçelerden yayılan narenciye çiçeklerinin kokusu adamı mest eder. Yılın 8 ayında denize girilen Kemer yöresi güzellikleri, ulaşım ve konaklama kolaylığı, ideal mevsimleri, yakınlardaki enteresan ören yerleri ile Anadolu'nun ilk 7'sine girmeyi hak eder.
6-PAMUKKALE
Doğanın dünyada yarattığı diğer bir "tek" eser de Pamukkale'dir. Uzaklardan dağ yamacına ilişmiş puslu bir leke gibi görülürken yaklaştıkça netleşir ve insanı beyazın saflığı ile sarar. Durumu hemen kavramakta zorlanır insanlar, birileri etrafı niçin boyamış (?) diye meraklanırlar!.. Aşağı ovadan yukarı bakıldığında doğanın beyaz çalışması karşınızda muazzam bir anfi tiyatro gibi durur. Tektonik arazide yerüstüne ulaşan kaynak aşağılara akarken, suyunda bolca bulunan kalsiyum tuzlarının tortuları çökelerek beyaz travertenleri yaratır. Suyun devamlı geçtiği yerler beyaz rengini korur, kuru kalan traverten veya yamaçlar kararır. Cin Deliği denilen ana kaynak yanına inşa edilen mabet, zamanla buranın önemli bir Roma şehri olarak gelişmesine neden olmuştu. Terasta görülen kalıntılar Bizans devrinde de kullanılmıştır. Kaynak suyu önce motel havuzlarını doldurur. Vücut ısısındaki suyun deri ve göz terapisine faydaları vardır. Son yıllarda başlayan koruma çalışmaları etrafa serpilmiş motellerin koruma alanı dışına taşınmalarını sağlayacak, Pamukkale doğal sadeliğine, zengin kalıntıların süslediği eşi olmayan görünümüne kavuşacaktır.
7-GÖKOVA KÖRFEZİ
Listemizin 7. ve son sırasına Gökova Körfezi'ni aldık. Yalnız deniz yolu ve özel yatlar ile görülebilme imkanı buraya gelen sınırlı ziyaretçilerin şansı, göremeyenlerin ise şanssızlığıdır... Dünya denizlerinde defalarca dolaşmış, her okyanusta özel yatı olan gezginlerin de bu körfezin güzelliklerine şapka çıkardıklarına şahit oldum. Posterleri süsleyen, o herkesi imrendiren, tropikal adaların kumsal, deniz ve yeşil temalı enfes manzaraları çok önemli hususları gösteremezler: Her gün gel-git zamanı deniz alçaldığında artık o plajın yok olduğunu; köpek balıkları ve çok zehirli okyanus denizanaları ile çoğunlukla yüzmeyi imkansız kılan dev dalgalarını... Bizim sularımızda bu tehlikeler olmadığı gibi Gökova koylarının özelliklerine beş yıldızlı otel havuzlarında bile kolay rastlanmaz. Körfezin güneyi oya gibi işlenmiş girintili çıkıntılı sahil şeridine sahiptir. Nisan-Ekim arası "Mavi Yolculuk" yatları buralardaki koylara demir atar. Sakin, sessiz, etraftaki ağaçların suya değen gölgeleri ve yansıyan renkleri içinde bu özel havuz-koylara doyum olmaz. Gökova Körfezi'nin iç tarafında bulunan Sedir (Kleopatra) adası, küçük koyu, beyaz kumlu plajı ve turkuvaz renkli denizinin güzelliği ile ünlüdür. Adada ve civarda henüz tam araştırılmamış çok sayıda kalıntı vardır. Evvelki yıl yanan ormanlık bölge maalesef, yeşil örtüyü uzun bir süre için kaldırmış bulunmaktadır...
“Bizler”den içinde yaşadığımız güzelliklere aşina gözlerle bakarak kıymetini bilemeyenler olabilir, ancak sahip olduğumuz doğa harikaları dünya çapında önemlidirler ve beğeni kazanmışlardır...