• BIST 9724.5
  • Altın 2968.283
  • Dolar 35.1895
  • Euro 36.7272
  • İstanbul 7 °C
  • Ankara 4 °C
  • Antalya 8 °C

Turizm gazetesi neyi haber yapacak?

Özkan Altıntaş

Gazetelerde çalıştığımız dönemde, kendi oto sansürümüz vardı. Kelimelerimizi özenle seçer ve toplumun yaşam değerlerine saygılı haber yapardık.
Hata yaparsak, haber müdürü, yazı işleri müdürü uyarır ve “şöyle yaz”, “böyle yaz” derdi. Ama günümüzde öyle mi… İpin ucu kaçtı…
Şimdi önüne gelen, uzaktan yakından gazetecilikle ilgisi olmayan kendini haber müdürü ve yazı işleri müdürü sanıyor.
Zülfiyare dokunan haberler için kendilerine iş yaratıyorlar.
“O haberi yazma”, “… şu haberi yazma” diyen açıktan gazel okuyanlar çıktı…
Hele avukatlar bir alem… Biz onlara “şu davayı alma”, “bu davayı alma” demiyoruz”. Ama arkalarına almışlar bazı kanun maddelerini evirip çeviriyormar, ekleme yapıyorlar, yorum yapıyorlar.
Kendilerini haklı çıkaracak bahanelerle profesyonel gazetecinin işini engellemeye çalışıyorlar.
Eskiden gazeteden yayınlanmış haberi kaldırmak yürek isterdi. Bu gün öyle mi? İnternet sitesinden ‘onu kaldır”,”şunu kaldır” diyebiliyorlar.
Gazetecinin işini engellemek bazıları için meslek oldu.

İnternet medyası çıktı. İşlerin iyice sentesi kaydı.
İşsiz kalan avukatlar iş yaratmak için herşeyi bir yana bıraktı. Gazetecilerin yazdığı haberleri izler oldu.
Halkın haber alma özgürlüğünü ve gazetecinin Anayasal haber yazma hakkını gözardı edip hukuk dışı gayretlerle “sansür” peşinde koşanlar türedi.
Neymiş efendim…
Yaranmak için “Bak bu haber kötü… Bak şu haber kötü… Bizi küçük düşürüyor” gibi bahanelerle patronları aldatıyorlar.
Patronlar da karşılarında ki kişilerin hukuk kimliğine aldanıp bildiğini yap?” diyorlar. Mal bulmuş nimet gibi internet sitelerine saldıran bu tip avukatlar hemen mahkemeye gidiyor. “Bu haber şu şirketin itibarını zedeliyor” diye kararlar çıkarıyorlar.

Toplam 50 yılı aşkın basın kartı sahibi bir gazeteciyim. İlk başta Turizm ve Tanıtma Bakanlığı, sonra Basın Yayın Genel Müdürlüğü, şimde ise Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığına bağlı çalışıyoruz. Türkiye Gazeteciler Cemiyeti Yüksek Konseyi üyesi ve Dünya Turizm Yazarları Federasyonu FİJET Onursal Üyesiyim.
Polis ve adliye muhabirliği gibi saygın mesleği yapan, belki de en eski ben kaldım. Ama yargının gazeteci ayrımı yapmadan internet sitelerine karşı önyargılı şekilde yaklaşımı karşısında hayretler içinde kalıyorum. Profesyonel gazeteci ile sosyal medya fenomenleri ve domain alıp site açanlar arasında fark olmalı diyorum.

 Çok sevdiğim yakın dostum rahmetli eski senatör avukat Mehmet Feyyat vardı. “Beni Günaydın gazetesinden aldığım tazminatlar doyuruyor” derdi.
Sabahları Günaydın gazetesini önüne koyar, kimin hakkında haber varsa inceler muhatapla görüşür ve gazeteye tazminat davası açarak yolunu bulurdu.
Ama gazeteciler Feyyat’ı severdi. Gazetecilerin davalarına ücret almadan girer, haklarını savunurdu. O zamanlar adalet vardı. Feyyat, her davayı da kazanamazdı. Ama Feyyat gazeteciere ve adalete karşı saygılıydı.
Bugünküler gibi yapmazdı. Dilekçesi ile gazeteyi ve gazeteciyi incitmezdi.
Ama günümüzde öyle mi? Dilekçe de hakaret var, ama savcı “Böyle olmaz. Düzelt bunu” demiyor. Avukatın yazdıklarıyla haklıyken haksız duruma düştüğünü farketmiyor.

Artık, internet medyası çıktı. Kimin ne iş yaptığı belli bile değil.
Meslek kimliği kayboldu. Kim gerçek gazeteci, kim değil bilinmiyor.
10 dolar verip domain alıp site kuran ve eline akıllı telefon alan “Ben gazeteciyim” diye ortaya çıkıyor. İnternetin gücüyle inanları tehdit ediyor ve menfaat elde ediyor. Buna “dur” diyen yok!

Bir de influcerlar çıktı. Paralar havada uçuştu. Onların yolsuzlukları ayyuka çıktı. Hapisaneler bu gibi insanlarla doldu.

Bu karambolda en büyük sıkıntıyı yine profesyonel gazeteciler çeker oldu.
Bir de patronları aldatan iş bulamayan avukatlar peydah oldu. Bu gibi kişiler patronları aldatır oldu.

Mahkemelerin hali malum… Normal haber yazan basın kartı sahibi meslek kimliği olan profesyonel gazetecileri sosyal medyada yazan ne olduğu bilinmeyen acemilerle aynı kefeye koyuyorlar. Profesyonel ve basın kartlı gazetecilerin koruma kalkanı olan, Anayasal haber verme hakkı ise gözardı ediliyor.
Yani internette artık at izi it izine karıştı.
Mahkemeler, hemen kararı çakıyorlar. Dedik ya gazeteci mi değil mi diye incelemeden, daha haberi bile okumadan, tek taraflı anlayışla “Kaldırılsın” diye kararlar veriyorlar. Haberi yazana tebligat bile ulaşmıyor.
Neymiş?
Sulh Ceza Mahkemesi tarafından içeriğin çıkarılması veya erişimin engellenmesi kararı çıkarılıyor. Gazeteci 5651 Sayılı kanının bilmem kaçıncı maddesine göre birdenbire “Şüpheli” ve “sanık” oluyor.
“Yer sağlayıcılar veya erişim sağlayıcılar tarafından yerine getirilmelidir” deniliyor ve karar Erişim Sağlayıcıları Birliği’ne gönderiliyor, Ayrıca “İçerik 4 saat içinde derhal yayından kaldırılmalı” deniliyor. Yani bu kararı 4 saat içinde görmedin mi yandın?
Yani basın kartlı profesyonel gazeteci onca haber takibi arasında işi gücü bırakıp internette “erişim sağlayıcılar” denilen yerdeki kararlar arasında dolaşıp kendisiyle ilgili kararları kontrol edecek. Toplam 4 saat içinde bu aklı evvel beyefendilerin işine bakacak.

Yurtdışında, şehir dışında Cumhurbaşkanı veya Bakan takibinde olsa bile bu işi yapacak. Hele internetin çekmediği yerdeyse yandı!
5651 Sayılı Kanunun 9 maddesinin 11/ci fıkrasına muhalefetten 500 günden 3 bin güne kadar adli para cezası ile cezalandırılır diyor.

Profesyonel gazeteci Erişim Sağlayıcıları Birliği’ne bağlı değil ki… Basın kartı sahibidir ve Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığına bağlıdır. Ama bunu bilen yok.
Bir ara internet medyasının güzeltilmesi için oluşturulan komisyonda yer aldım. Öneriler getirdim, ama bu iş hala düzene konulamadı. İnşallah eskiden olduğu gibi gazeteciler ile ne olduğu belirsizlerin ayrıldığı ve meslek kimliğinin geri geldiği günleri görürüz. Çünkü en kolay sahte kimlik kullanılan meslek “gazetecilik” oldu. Sahte doktor, sahte avukat, sahte polis yakalanıyor. Sahte gazeteciyi yakalayan yok!

Başımıza gelen komik işe dönelim
2010 ve 2011 yılına ait haberler için üç tane aklı evvel avukat bir araya gelmiş ve gazetecinin ve halkın Anayasal hakkı olan haber alma özgürlügünü ortadan kaldırmak, üç beş kuruş kazanmak için bir senaryo yazmışlar.
2024’de bir başka avukat yememiş içmemiş mal bulmuş nimet gibi işi kurcalamış. Yani üç beş kuruş kazanırım uimuduyla bu haberlere sarılmış, işi yeniden alevlendirip savcılığa başvurmuş ve gazetecilere tebligatlar yağdırmaya başlamış. Savculuk soruşturması için polis gazetecileri arayıp duruyor.

İş bununla da kalmıyor.
Dilekçedeki hakaret dolu çok çirkin sözler yer alıyor.
Avukat dilekçesinde haberi yazan gazetecilere adeta hakaret ediyor.
Savcılığa verdiği dilekçede gazetecilere “menfaat temin etmek” iddiasıyla hakaret yer alıyor.
Savcının Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı koruması altındaki gazeteciye hakaret eden avukat hakkında kamu davası açması gerekiyor. Çünkü halkın sesi olan gazeteci herkese lazım ve Anayasal koruma altında görevini yapar.

Ama bu beylerin aklı öyle mi? Dertleri gazeteciyi susturmak.
Bu haberi yaparak “gazeteci menfaat temin etmiş” deniliyor.
Hatta dilekçede kendi hakaretini görmeyen ve kendini yargı yerine koyan avukat, “şüpheliler” diye tanımladığı gazeteciler hakkında kamu davası açılmasını bile talep ediyor.
Dilekçede gazetecileri haksız menfaat temin etmekle suçlayan hakaret içerikli söylem şöyle: “Müvekkil şirketin itibarından güvenirliğinden ve tanınırlığından faydalanılarak haksız menfaat elde edilmiş ve bu şekilde müvekkil şirketin kişilik haklarına zarar verilmiştir.”
“Vay canına!” Demekten kendimi alamadım.

İddiaya konu olan iki habere baktım. Bu kadar yıllık gazetecilik tecrübemle hayretler içinde kaldım ve şaşırmamak elde değildi!
2010 yılına ait haberde ilgili şirketin yönetim kurulu başkanı bir dergiye röportaj veriyor ve uzun yıllar enkaz olarak bekleyen bir yapıyı yatırım yaparak otel yaptığından bahsediyor. Hatta enkaz olan yapıyı kurtarıp turizme kazandırdığını anlatıyor. Yani avukatların koruduğu müvekkil şirketin yönetim kurulu başkanı övünerek bizzat açıklama yapıyor. Turizm için haber değeri olan bu açıklama dergiden alıntı yapılarak kaynak gösterilip bir çok turizm internet sitesinde yayınlanıyor.

İkinci haber ise 2011 yılına ait… Daha sonra 2020 yılında rahmetli olan ve o tarihte adı geçen otele genel müdür olarak atanan turizmin sevilen bir yöneticisinin göreve geldiği haberi. Üstelik bu haber yayınlanması için adı geçen otelin basın bölümü tarafından şimdi “sanık” ve “şüpheli” diye tanımlanan turizm haber sitelerine servis edilmiş.

Bu ne fasulye bu ne lahana turşusu demek lazım!

İşte böyle!
Ama kafamızı karıştıran önemli konular şöyle…
Hala her yayın organında yer alan bir otelin açılışı ve yeni genel müdür tayini haberinden bir gazeteci nasıl haksız menfaat temin eder?
Şirketin patronununun bizzat yaptığı açıklama ve şirketin basın bölümü tarafından yayınlanması için internet haber sitelerine gönderilen haber şirketin “kişilik haklarını” nasıl zedeler?
Turizm basını, bundan böyle otel açılışı ve genel müdür tayini haberlerini yapmayacak mı?
Bu gibi haberler turizm tesislerinin itibarını mı zedeliyor?
Gülmemek elde değil!
Ancak aklı evvel kişiler turizmden ancak bu kadar anlarlar, diyoruz.

Aslında bu gibi turizm yatırımı ve deneyimli kişilerin atanma haberleri Türk turizminin dünyaya gücünü gösteren prestij haberleridir. Bir yatırımcının çok yıldızlı bir otel açması, çok değerli bir yöneticinin bu tesisin başına gelmesi Türk turizmi adına itibar zedeleme değil, itibar yükseltme yönetimidir. Türkiye’nin turizmde kalite anlayışını dünyaya göstermesinin işaretidir. Böyle haberler hem şirketler, hem de turizm adına prestij haberleridir. Gurur duymalıyız.

Türkiye, dünyanın gözbebeği İstanbul’u yıldızlı tesisleri, kaliteli hizmeti, kültürü ve sanatı ile dünyaya tanıtmak için çırpınırken, bu gibi haberler internet siteleri aracılığıyla dünyaya yayılırken ülkemizin marka değerine katkı demektir.
Türkiye’yi ne kadar cazip hale getirirsek bu tesisler o kadar dolar ve turizm geliri artar.
Yatırımcıların, bu gibi haberlerin arkasında bit yeniği arayarak, kendilerini aldatanlardan uzak durmaları gerekir.
Yoksa “Gazeteci neyi haber yapacak?” diye sorgulama başlar ve turizm basını yazacak haber bulamaz. Bu gidişle bu haberleri yazmaz ve Türk turizmi zarar görür.

Polisin araması üzerine bu iki basit haberi üzülerek kaldırdık.
Üzüldüm doğrusu… Bu tesisin ilk genel müdürü tüm turizmin olduğu kadar benim de çok sevdiğim değer verdiğim rahmetli güzel bir arkadaşımdı.
Bu vesileyle onu andım ve rahmet diliyorum.

Üzüldüğüm nokta o kişinin bu haber sitesinde hala fotoğrafı ile yaşarken haberini silmek oldu. Sanki onu yeniden ölüme terketmiş gibi oldum. Öyle ki bugüne kadar cep telefonumdan numarasını bile silmeye elim varmıyor.
Birilerinin bu gibi kişilere turizm ve insanlık dersi vermesi gerekiyor.

Ayrıca şirketin turizm gazetecilerine polis aracılığı ile yapılan bu işleme yol açan kişilere gerekeni yapması ve gazetecileri töhmet altında bırakan başvuruyu kaldırıp, gazetecilerden özür dilemesini bekliyoruz.

Bu yazı toplam 584 defa okunmuştur.
Yazarın Diğer Yazıları
Tüm Hakları Saklıdır © 2005 Türkiye Turizm | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.