Emrah Temizkan
İSTANBUL- Tarih öncesi döneme uzanan geçmişiyle her çağın gözdesi olan İstanbul’un su sorunu, Sarayburnu çevresinde kurulan ilk yerleşimle birlikte artarak devam eder.
Dönemin Bizans İmparatoru II.Theodosius tarafından 428-443 yılları arasında yaptırılan sarnıcın inşa nedeni, Belgrad Ormanı ve civarındaki su kaynaklarından şehre Bozdoğan Kemeri (Valens Kemeri) aracılığıyla ulaştırılan suyun depolanmasını sağlamaktı.
O dönem bu kemer aracılığıyla ‘Nymphacum’, ‘Zeuksipps Banyoları’ ve ‘Büyük Saray’a su taksimi yapılmaktaydı.
İmar çalışmalarına önem veren II. Theodosius, şehre yaptırdığı surlarla da bilinen bir hükümdar. O dönem şehrin farklı yerlerinde sarnıçlar yaptırılmasının nedeni, nüfus artışı ve işgal girişimleriyle ilişkilendiriliyor. Şehre yönelik saldırılarda, kullanılan ilk yöntemlerden birinin su akışını kesmek olduğu biliniyor.
İstanbul’un o yıllardaki nüfusunun 500 bine yakın olduğu tahmin ediliyor.
Yaklaşık 24x40 metre boyutlarında dikdörtgen olarak planlanan yapının tavan yüksekliği 11 metre. 45 adet yelken tonoz ve 32 adet sütuna sahip sarnıçtaki Korinth üslubundaki başlıkların tümü, bu yapıya özel olarak Marmara Adası mermerinden yapıldı.
Başlıkları akantus (ayı pençesi) yaprakları ile bezeli olan yapının iç duvarları su geçirmez sıva ile kaplandı ve köşeleri su basıncına dayanması için kavisle oluşturuldu. Duvar kalınlığı ise yaklaşık 2.5 metre.
Binbirdirek’ten (4. yy) daha genç, Yerebatan’dan (6.yy) daha eski olan Şerefiye, bu üç sarnıcın en az bilineni. Şerefiye Sarnıcı günümüzde Pierre Loti Caddesi üzerinde bulunuyor.
Şerefiye Sarnıcı’nın da tıpkı Yerebatan Sarnıcı gibi Binbirdirek Sarnıcı’na bağlantısı olduğu biliniyor. Bu üç sarnıç, başta saray olmak üzere şehrin su ihtiyacının büyük çoğunluğunu karşılıyor.
Rehber Saffet Emre Tonguç’un “Hak ettiği ilgiyi alamamış bir yer” olarak tanımladığı sarnıcın Şerefiye olarak anılması ise 19. yüzyıla tarihleniyor.
Bulunduğu mahalleden adını alan sarnıcın üzerine, 20. yüzyılda yapıldığı düşünülen Arif Paşa Konağı inşa edildi. 1912’de ‘İstanbul Şehremaneti Binası’ olarak kullanılan konak, 1930-1984 tarihleri arasında İstanbul Belediye Hizmet Binası, ardından Eminönü Belediye Binası olarak hizmet verdi. 2010 yılında başlatılan restorasyonla kapatılan Eminönü Belediyesi’nden kalan binanın yıkımı gerçekleştirildi ve binanın altında kalan sarnıç ortaya çıkarıldı.
Yaklaşık dokuz yıl süren restorasyonun ardından açılan Şerefiye Sarnıcı, şu anda Türkiye’nin ilk 360° Projection Mapping sistemine sahip müzesi ve dünyada bu sistemin entegre edildiği en eski yapı olarak tarihte yerini aldı.
Projeksiyon cihazlarıyla tavan, duvarlar ve sütunlara yapılan yansıtmayla, mekânın tarihine odaklanan 10 dakikalık özel bir gösteri yapılıyor.
Artırılmış gerçeklik teknolojisiyle yapılan gösteri, mekânın tamamının dev bir ekrana dönüştürülmesi olarak özetleniyor.
Bu gösteri geçen yıl, ABD merkezli ödül programı MUSE Award ile ödüllendirildi.
Yeraltında unutulan: Şerefiye Sarnıcı
Emrah Temizkan
Tarih öncesi döneme uzanan geçmişiyle her çağın gözdesi olan İstanbul’un su sorunu, Sarayburnu çevresinde kurulan ilk yerleşimle birlikte artarak devam eder.
Farklı bölgelerden su taşınması yöntemi, ilerleyen dönemde kente yüzden fazla sarnıç inşa edilmesine kadar evrilir. Bugün su taşınması yöntemi devam ediyor ancak sarnıçlar kullanımda değil.
Daha önce Yerebatan Sarnıcı’na doğru bir yolculuğa çıkan Kapsül Pazar sizi bu hafta, Türkiye’nin ilk 360° Projection Mapping sistemine sahip müzesi Şerefiye Sarnıcı’nın hikâyesine götürüyor.
Nasıl başladı?
Dönemin Bizans İmparatoru II.Theodosius tarafından 428-443 yılları arasında yaptırılan sarnıcın inşa nedeni, Belgrad Ormanı ve civarındaki su kaynaklarından şehre Bozdoğan Kemeri (Valens Kemeri) aracılığıyla ulaştırılan suyun depolanmasını sağlamaktı.
O dönem bu kemer aracılığıyla ‘Nymphacum’, ‘Zeuksipps Banyoları’ ve ‘Büyük Saray’a su taksimi yapılmaktaydı.
İmar çalışmalarına önem veren II. Theodosius, şehre yaptırdığı surlarla da bilinen bir hükümdar. O dönem şehrin farklı yerlerinde sarnıçlar yaptırılmasının nedeni, nüfus artışı ve işgal girişimleriyle ilişkilendiriliyor. Şehre yönelik saldırılarda, kullanılan ilk yöntemlerden birinin su akışını kesmek olduğu biliniyor.
İstanbul’un o yıllardaki nüfusunun 500 bine yakın olduğu tahmin ediliyor.