Uçaklarda 'Alo' sözde ilerleme

Sefa İnan

Değerli okurlarım,sevgili dost ve arkadaşlarım. Öncelikle Kurban bayramınızı kutlar,tüm sevdiklerinizle birlikte neşeli,sağlıklı ve mutlu daha nice bayramlar dileyerek konularıma geçmek istiyorum.

Bu hafta iki ayrı konu ile yine birlikteyiz. Bunlardan ilki uçaklarda cep telefonu kullanımı hakkında, diğeri ise; senelerdir çözümüne ilişkin bana göre somut hiçbir adım atılmayan pilot yetiştirilmesi ve yabancı pilot sorununa ilişkin olacak. Sizlere sunacağım yazının konusu; Airport TV’de 22 Şubat 2010 tarihinde yapmış olduğum bu programda ele aldığımız sorunlar... Ve üstünden yaklaşık 4,5 yıl geçmiş olmasına karşın, konuyla ilgili hiçbir şeyin değişmediğini, sizler de görecek ve havacılığımızın her geçen gün ilerlediğini iddia edenlere, bu ilerleyişin sadece yüzeysel olduğunu bir kez daha saptayacaksınız.

Öncelikle, senelerdir uçuş emniyetini bozar ya da bozmaz tartışmalarının yaşandığı ve hala uçaklarımızda kabin ekibi ve yolcu arasında sürtüşmelere yol açan cep telefon kullanımını, kullanımın serbest olacağı bilgileri üzerine yeniden gündeme getirmek gereği duydum.

Bildiğiniz üzere cep telefonlarının Türkiye’de kullanımı 1994 yılının sonlarına doğru başlamıştır. 1994 yılının Şubat ayında, cep telefonumu ve hattımı aldığım zaman, İstanbul’da sadece Atatürk Havalimanı ve Maslakta konuşabiliyorken, şimdilerde ülkemizin her yerinden konuşulabilir duruma geldi. Cep telefonlarının ilk kullanıma geçtiği tarihlerde; arabalar, belediye otobüsleri, deniz otobüsleri, uçaklarda kullanım yasaklanmıştı.

İşte o tarihlerde yazmış olduğum bir makalede, cep telefonun uçaklarda kullanımının, Boeing tarafından bir çok kere test edildiğini ve testlerde herhangi bir bulguya rastlanmadığını yazdığımda, karşıt görüş olarak yorum bombardımanına tutulduğumu hatırlıyorum. Bir başka yazımda ise; yolcuların ve uçuş ekiplerinin telefonlarını sessize alıp kapatmadıklarını yazmış ve tekrar negatif yorumlarla karşılaşmıştım..

Şimdilerde ise; SHGM’miz, EASA ve FAA’nin bu konuda ne yaptığına odaklanmış durumda. Günümüzde ise; bir çok ülke havayollarında havada internet hattı uygulaması var. Hatta, THY’nin sadece B777’ lerinde, havada cep telefonlarının serbest olduğu hakkında duyum aldım. Bu demek oluyor ki; bundan sonra şirketlerimizin sipariş verdiği yeni nesil uçaklarda, Wi-Fi hizmeti hazır halde sunulacaktır. SHGM’nin yabancı havayollarını ve EASA-FAA otoritelerinin hangi uygulamaya izin verip, hangisine vermeyeceğini takip etmesi, son derece normal. Çünkü Türk şirketlerinin yabancı havayolları ile rekabetinde sırf bu uygulamalar nedeniyle açığa düşmek mümkündür. Şöyle ki; Etihad’ın serbest kıldığı hizmeti THY vermezse, yolcusunu Etihad a kaçırabilir.

THY’nin B777’sinde uçan yolcular, havadayken uçağın internet hattını kullanarak WhatsApp ve Skype kullanımı ile mesajlar yolladıklarını ve maillerine bakabildiklerini söylüyorlar. Yani veri transferi mümkün görülüyor. Ancak sesli konuşma hala yasak. Mevcut telefon şebekelerinin 30-40.000Feet yükseklikte hat alabileceğini sanmıyorum. Bu uygulamaya geçebilmek için uçak içinde bir baz istasyonu kurulabilir. Bu istasyon kurulmasa bile uçakta internet hizmeti ve Wi-Fi bağlantısı olduğu müddetçe telefonunuz uçak modunda olsa bile, Viber programı sayesinde cep telefonları ile internetten sesli iletişimde bulunulabiliyor...

Eeeee, şimdi ne olacak? Kabin ekibi anons yapıp, akıllı telefonları uçak moduna aldırarak, şebekeden hat alınmasını ve karşı tarafın o hattı aramasını önlemeye çalışacaklar. Peki, uçakta Wi-Fi hizmeti veriliyorsa, aramayı veya aranmayı nasıl önleyeceksiniz? Örneğin, I Phone’larda telefonunuzu uçak moduna aldığınızda wi-fi hizmetini alamadığınız görülecektir, I Phone telefonunuzu uçak moduna aldığınızda wi-fi kapanıyor. Ancak siz bu sefer ayarlara girip wi-fi yi açtığınızda; telefonunuz uçak modunda olmasına rağmen her türlü uygulamaya açık hale geliyor. Bu hale gelen telefon, karşı tarafta da viber uygulaması yüklü ise rahatlıkla konuşabilirsiniz.

Bu nedenle; bazı şirketlerimizin,” uçakta telefonunuzu uçak modunda olmak üzere konuşma dışında bir takım uygulamalar için kullanabileceği, ama motor çalıştırıldığında ve kapılar kapandığında telefonla konuşamazsınız” gibi önlemlerinin delineceğini düşünüyorum. (Uçakta internet varsa...)

Bu kadar yazının yorumun üstüne, sakın ola ki benim havada cep telefonunu kullanılmasını normal gördüğümü sanmayın!

Kesinlikle karşıyım... Hiç birimiz yanımızdaki kişinin bağıra çağıra yapacağı sohbeti dinlemek istemez. Buna karşın; kısıtlamaların internet hattı ve wi-fi uygulaması olduğunda önlenemeyeceğini anlatmaya çalışıyorum.

Kabin memurları ile yolcuları karşı karşıya getirmeyecek bir uygulama içinde olunması gerekir. Tabii ki, tek koridorlu ve uçuş menzili kısa uçaklarda internet uygulamasına bence gerek yok. Bir iki saatlik uçuş diliminde bence gereksiz bir uygulama olur.

Şirketler, yeni alacakları geniş gövdeli uçakları, bundan sonra internet özellikleri açık alacaklardır. Şu anda var olan diğer uçaklara da bu uygulamayı eklemek, şüphesiz ekstra büyük maliyetler getirecektir. Ancak, bu teknolojide uçakta internet uygulamasını açtığınızda, konuşmaları da önleyemezsiniz. Biz bu uygulama dışında kalırız diyen şirketlerin, geniş gövdeli uçakları olup 11-12 saat uçmak durumunda kalanlarının bu uygulamayı uçaklarında kullanmamaları olanaklı görülmüyor. Yoğun rekabet koşulları, büyük şirketleri bu uygulamayı kullanmayı zorunlu bırakacak.

SEKTÖRÜN SÖZDE İLERLEYİŞİ

Bazı günlerde, yapılan bir çok yanlış uygulama ve haksızlıkları gördüğümde; “bunu kaleme almak yerine, TV karşısına çık, ver veriştir “ diye düşündüğüm oluyor. AirportTV varken bu dediklerimi bir nebze de olsa, sorgulayıcı bir format içinde KARA KUTU isimli programımda yapabiliyordum. Ancak, yine de davet edilen kişilerin hepsini programıma aldığım söylenemez. İlk önce, o zamanki Ulaştırma Bakanımız Binali Yıldırım’a davet yollamıştım ve özel kaleminden; “programın gidişi hakkında bilgi ve sorulacak soruların metni” istendi. Benim sorularımın belli olmadığını ve sohbetin akışı çerçevesinde o anda aklıma gelen sektörel soruları sorabileceğimi ilettim. Böyle olmazmış. Sonra THY’den Hamdi Topçu Bey’e öneri götürdüm. Nerdeee. O da olmadı. O zamanki SHGM Genel Müdürü Ali Arıduru, önerimi geri çevirdi. Atillay Ayçin’i iki kere canlı yayına çağırdım. Ses yok. Temel Kotil; önerime sıcak baktı ama sonra her nedense caydı. Önceden hazırlanmış ve karşı tarafa sunulmuş, çanak sorular eşliğinde program yapmak bana yakışmadığından, soru hazırlayıp onaylarına sunmadım. Bu gerçeği bildiğimden, bu tür kişilerle yapılan programların hep danışıklı dövüş olduğunu düşünür ve sizlerin de bildiği üzere konuklar kendi çalar kendi oynarlar.

Bunları neden mi anlattım?

Her gün TV lerde izlediğimiz konukların hangi şartlar çerçevesinde ilgili programcının önüne çıktığının bilinmesini istedim.

Aşağıda izleyeceğiniz video Kara Kutu programımdan alınmıştır. O zamanlar da bugünkü gibi işsiz pilotlar, yabancı pilotlar, uçuş okulları sorunları yoğun yaşanıyordu. İşsiz pilotlar ile ilgili program yapmak istedim ve bu arkadaşları Kara Kutu programıma davet ettim. Önce çok memnun oldular ve seslerini duyurabilecek olmanın mutluluğunu yaşıyorlardı. Programımda benden başka üç kişi konuğum olacaktı. Program saatim yaklaştıkça bu arkadaşlardan telefonlar gelmeye başladı. “Sefa Bey, bu programa çıkarsak bir daha bizi hiçbir şirket almaz” diyorlardı. Ben de sizlere maske yaptırtır öyle programa sokarım dememe rağmen kabul etmediler. Program saati yaklaşıyor ve benim konuğum yok. Bu arada ben kara, kara düşünürken, bir tanesi beni yalnız bıraktığına üzülmüş olmalı ki, telefon ederek; “canlı yayına çıkmam, ama, telefonla bağlantı yapılabilir” dediğinde, peki dedim. Yine olmuyordu. Bir tanesi İsviçre’de yaşayan bir kaptan, diğeri işsiz pilot, ama, her ikisi de telefon bağlantısı ile katılacak. Ben üç saatlik program formatı içinde zorlanırım diye düşünüp, Ali Kıdık arkadaşımızı ikna edip, programıma konuk ettim...

İşte benim programlarım, sivri dilim ( Onur Air’in sahibi Cankut Bagana’nın programımda yüzüme söylediği tanımlama) yüzünden hep böyle zor olmuştur. Şimdi bu programdan bir kesiti sizlere sunacağım. Bir bakın bakalım bugünkü sorunlardan ne farkı var.

Bu programı yaptıktan sonraki 4,5 senedeki tek fark aşağıdaki teoride güzel ama tatbikatında eksiklikler olan uygulamadır.

2013 yılının Aralık ayında SHGM, pilot okulları için “SHT-1T” isimli bir test genelge yayınladı. Pilot adayları, eğitime başlamadan önce; matematik, fizik, görsel ve işitsel hafıza, zekâ, kişilik testi, psiko-motor ve tabii ki en önemlisi; İngilizce olmak üzere, teste tabi tutulacak dendi. Görünürde harika bir uygulama idi. Ancak, ben yine “bu test genelgesini kim denetleyecek?” şeklinde bir yazı yazmakla kalmayıp, telefon da ederek, “bu uygulamanın, denetim konusu eksik” dedim. Pilot adayı, A Pilot okuluna gidecek ve ben pilot olmak istiyorum diyecek. Bu ticari firma, bu arkadaşımıza, yukarıda yazdığım derslerden test uygulayacak. Bir dolu pilot okulu, ticarethanesi var. Bunlar zaten birbirinden öğrenci kapmak peşinde. Diyelim ki, en tercih edilmeyen B uçuş okuluna bir öğrenci adayı geldi ve testlerde başarılı olamadı. Bu öğrenci arkadaşa; senden pilot olmaz deseler, gitti paralar. Olur deseler, kim bu testi sorgulayacak ki... Kim olsa, bu arkadaşımızı şirketim batmasın diye okula öğrenci yapar. Aksi takdirde, onu alma, bunu alma dükkâna kilit vurup giderler. İşte bu güzel uygulamayı şu anda mevcut SHGM yönetimi yaptı, ama, yapmış olmak için yaptı. Umarım bir gün bu uygulamayı denetleyici bir sistemi de hayata geçirebilirler.

ŞİMDİ, DÖRT BUÇUK YIL ÖNCE ÇEKİLMİŞ BU VİDEOYU SEYREDELİM VE “HAVACILIĞIMIZ HER GEÇEN GÜN İLERLİYOR” DİYENLERE SORALIM...

Dört buçuk yıldır siz pilot sorununa ne çözüm buldunuz?