TÜRSAB'in Ankara eylemi

TÜRSAB hac ve umrenin Diyanet'e verilmemesi için acentelere örnek yazılar göndererek Ankara'yı faks yağmuruna tutmaları için eyleme çağırdı.

Özkan Altıntaş-Türkiye Turizm


İSTANBUL- TÜRSAB Başkanı Başaran Ulusoy bu yıldan itibaren hac ve umre yetkisinin Diyanet İşleri Başkanlığı’na verilmesi üzerine arkasına tüm acenteleri almayı hedefleyerek” ivedi”  kaydıyla duyuru yayınlayarak  “dilekçeli eylem” başlattı. Tüm acentelere önce faks sonra mail yoluyla bildiri ve örnek dilekçeler gönderilerek “toplu dilekçe” gönderilmesi istendi.
Dilekçelerin Cumhurbaşkanı, Meclis Başkanı, Başbakan yanında verilen protokol listesinde bulunan parti başkanları ve ilgili kişilere gönderilmesi bildiridi.
Başlatılan dilekçeli eylemin altına ise Başaran Ulusoy imza atmadı ve dilekçeler belli acentelere "Ar-Ge" merkezinden gönderildi.

ACENTELERE 'BAKANLIK FAKSI BEKLİYOR' BASKISI
Bu arada faksı belirtilen yerlere göndermeyen acentelere TÜRSAB'tan telefon edildiği belirtilerek "Bakanlıkta adamımız var. Bakanın haberi var. İlgili yerlere iletecek. Göndermeyenleri tespit ediyorlar" şeklinde baskı yapıldığı ileri sürüldü. bir çok acente ise "böyle bir faks emrini yerine getirmek zorunda değiliz" diyerek edilen telefonlar ciddiye almadıklarını bildirdi.

BENZER EYLEMİ HALUK ULUSOY YAPMIŞTI
Bilindiği gibi aynı eylemin benzerini Futbol Federasyonu eski başkanı Haluk Ulusoy, medyayı ve televizyon ekranlarını kullanarak yaparak kamuoyunu arkasına almaya çalışmıştı. Ancak kararında ısrarlı olan hükümet Haluk Ulusoy’un yerine Hasan Doğan’ı getirerek olayı bitirmişti.

TÜRSAB ACENTELERİN HAYATİ KONULARINDA ORTADA YOK
Tüm acentelere gelen süpriiz eylem planı herkesi şaşırtırken, TÜRSAB’ın aynı hassasiyeti KDV’de, bankalırın acente gibi bilet satmaları, THY’nin bilet satan acenteleri sıkıştırması  ve tüm acenteleri ilgilendiren en tehlikeli konularda göstermeyip hac ve umre konusunda yapması şaşkınlıkla karşılandı.
Bilindiği gibi KDV konusunda Maliye TÜRSAB’ın geç kalan başvurusuna “Altı aydır neredeydiniz?” diye cevap vermişti. Öte yandan KDV’deki aksaklıkların düzeltilmesi için TÜROFED ve TUROB’un girişimleri sonucu yapılan düzeltmede ise TÜRSAB’ın hiç payı olmamıştı.

TÜRSAB BELLİ KİŞİLERİN MENFAATİ İÇİN ÇALIŞIYOR
Ancak böylesine önemli konularda ortada olmayan TÜRSAB’ın hac ve umre olayında ortaya çıkarak eylem başlatma planına şaşıran acenteler şunları söylediler:
“TÜRSAB yine belli kişilerin menfaati için çalışıyor. Herkes bu eylem planının arkasında kimlerin kazanç sağlayacağını biliyor. Gerçek acenteleri bu kefeye koymuyoruz, ama arkada menfaati olan kişileri herkes biliyor. Geçen  yıl yaklaşık 283 acenteye verilen hac ve umre yapma hakkını bu yıl  Diyanet yine dağıtacaktır. Diyanetin dağıtacağı hac ve umre konusu taş çatlasa 500 acenteye para kazandırır. Ancak KDV gibi hassas bir konu 5200 acenteyi ilgilendiriyordu. TÜRSAB’ın kılı kıpırdamadı. Öte yanda D2 belgesi kangren olmuş halde duruyor.

ANKARA İLE KAVGALI TÜRSAB HEP GEÇ KALIYOR
TÜRSAB elinden kaçan kozların peşine hep geç düşüyor. Hani Başkan Ulusoy’un hükümetle arası çok iyiydi. Hemen gidip işleri çözüyordu. Görüldüğü gibi hiç te öyle değil... Ankara ile uzlaşan bir TÜRSAb olsaydı bu işler kolayca çözülürdü. Hükümetle, devletle ve herkesle kavgalı bir TÜRSAB yaratıldı. Canlarını dişlerine takarak Türk turizmi için çalışan 5200 acenteye yazık oluyor.  

TÜRSAB’IN EYLEM DUYURUSU VE ÖRNEK DİLEKÇELER ŞÖYLE

1. Cumhurbaşkanına hitaben yazı
2. Meclis Başkanına hitaben yazı

3. Başbakana hitaben yazı

4. Protokol Listesi (3 sayfa)

 

1, 2 ve 3. sırada bulunan yazılar aynen antetli kâğıdınıza basılarak

Protokol Listesinde bulunan ilk 3 muhatap ilgiliye fakslanacaktır.

 

Fakslar gönderilip onayları alındıktan sonra Protokol Listesinde bulunan

(ilk üç isim hariç, Parti Genel Başkanlarına kadar) isimler adına birer Faks

Kapak Başlık Sayfası düzenlenip Açıklama Bölümünde "Sayın T.C. BAŞBAKANI

Recep Tayyip ERDOĞAN'a tarafımızca gönderilen yazıların suretleri ekte

tarafınıza sunulmaktadır. Bilgilerinize arz ederiz" şeklinde açıklama

yazılarak Protokol Listesinde bulunan ilgili faks numaralarına

gönderilecektir.

 

Söz konusu fakslar da gönderilip onayları alındıktan sonra, Protokol

Listesinde bulunan diğer sıradaki isimlere de birer Faks Kapak Başlık

Sayfası düzenlenip Açıklama Bölümünde "Partinizin Sayın Genel Başkanına

tarafımızca gönderilen yazıların suretleri ekte tarafınıza sunulmaktadır.

Bilgilerinize arz ederiz"  şeklinde açıklama yazılarak Protokol Listesinde

bulunan ilgili faks numaralarına gönderilecektir.

 

CUMHURBAŞBAKANI'NA GÖNDERİLMESİ İSTENEN ÖRNEK DİLEKÇE 

İstanbul, 25 Şubat 2008

 

Sayın Abdullah GÜL

T.C. CUMHURBAŞKANI

ANKARA

ÇOK İVEDİ          

 

Sayın Cumhurbaşkanım,

 

Türk Turizm Sektörü’nün uzun yıllardır yaptığı çalışmalarla ülke ekonomisine sağladığı katkıların önemi kapsamında, sektörün geleceği ve gelişimi için bugüne kadar vermiş olduğunuz değerli destek ve katkılarınız için bir kez daha şükranlarımızı arz ederiz.

 

Malumunuz olduğu üzere, seyahat acentası faaliyetleri içerisinde yer alan Hac ve Umre organizasyonları, farklı bir özellik arz etmekte olup, bu konuda faaliyet gösteren seyahat acentaları da, alanlarında ihtisaslaşmış bulunmaktadırlar.

 

Dolayısıyla, Hac ve Umre organizasyonu yapan seyahat acentaları olarak; Suudi Arabistan’da gerekli alt yapı çalışmalarını tamamlamak suretiyle vermiş olduğumuz hizmetin kalitesini her yıl daha üst boyutlara taşıdığımız gibi, orada yaptığımız faaliyetlerde, ilişki içerisinde olduğumuz seyahat acentaları ve buna bağlı ticari faaliyetler kapsamındaki işlerimiz doğrultusunda, Suudi Arabistan’dan Türkiye’ye önemli sayıda ziyaretçi getirmek suretiyle ilave turizm geliri kazandırmaktayız.

 

Birer ticari kuruluş olan firmalarımız, ticareti geliştirmenin yanı sıra, istihdama da son derece önemli boyutlarda katkı sağlamaktadır.

 

Sayın Cumhurbaşkanım,

 

Hac ve Umre faaliyetlerinin yürütülmesi sırasında mevcut mevzuat hükümlerinin uygulanmasından doğan sıkıntıları, şahsınız nezdinde dile getirmek suretiyle çözümü hususunu görüş ve takdirlerinize arz etmek isteriz.

 

Şöyle ki;

 

Hac ve Umre organizasyonları, birçok değişikliğe uğramış ancak, en son 18.05.2005 tarihinde yayımlanan, 10.05.2005 tarih ve 8801 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı çerçevesinde yürütülmektedir.

 

Ancak, söz konusu kararname ile verilen yetkiler kapsamında Diyanet İşleri Başkanlığı’nın fiili uygulaması, bu işi yapan seyahat acentaları ile Diyanet İşleri Başkanlığı arasında ciddi problemler yaşanmasına yol açmıştır.

 

Kararnamenin, bütün yetkiyi Diyanet İşleri Başkanlığı’nın eline vermesi, mevzuat düzenleyen, organizasyon ve denetim yapan konumda olan kurumun, bu yetkilerin tamamını uhdesinde birleştirerek idari yetkilerini kullanması, rekabetin engellenmesine yol açmakta, dolayısıyla hukuk ve usule aykırı hareket etmektedir.

 

Kararname gereği, hacı adayları müracaatlarını Müftülüklere yapmakta, hacı adaylarının tüm bilgileri Müftülüklerin ellerinde bulunduğundan, kayıtlar başlamadan önce hacı adaylarını telefonla arayarak Diyanet İşleri Başkanlığı organizasyonuna yönlendirdikleri, kayıtlar esnasında kesin kayıt için lazım olan Hacı Adayı Kesin Kayıt Kartlarını, dağıtmamak suretiyle acentaların kayıtlarını önledikleri, acenta yetkililerini Müftülüklere sokmadıkları, acentaların hiçbir surette hacı adaylarının gerekli bilgilerine ulaşamadıkları, Müftülükler içerisinde seyyar banka şubeleri aracılığıyla kayıt yaptıracak olan hacı adaylarının iradelerini dikkate almadan, acenta ile gitmek isteyen hacı adayına dahi  para yatırtmak suretiyle maddi ve manevi baskı yaparak kayıt aldıkları, Suudi Arabistan tarafından Türkiye’ye tanınan kotanın takibini Diyanet İşleri Başkanlığı yaptığından dolayı “kota dolmuştur, bundan sonraki kayıtlarınız geçerli değildir.” demek suretiyle acentaların kayıtlarını istedikleri zamanda durdurdukları ve el altından kendilerinin kayıtlara devam ettikleri şeklinde birçok yolları acentalar aleyhine mevzuat hükümlerine aykırı bir biçimde uyguladıkları yıllardır yaşadığımız problemlerden birkaçıdır.

 

Ayrıca, bir kamu kuruluşu olan Diyanet İşleri Başkanlığı’nın, her zaman gündeme getirdiği “devlet adına vatandaşın haklarını gözetmek suretiyle en iyi hizmeti, en ucuza vermesi” söyleminin tam tersine, 2007 yılı hac fiyatları belirlenirken, en düşük olan ve maliyetin altında bulunan bir fiyat üzerinde özellikle durması, kamuoyuna ve siyasi otoriteye; düşük fiyat uygulayacağını deklare etmesine ve acentaları bu doğrultuda uygulamaya yönlendirmesine rağmen, kendisi düşük fiyat uygulaması içerisinde bulunmayarak, acentaların zarar etmesine sebep olmuş ve onları kamuoyu ile karşı karşıya bırakmıştır.

 

Yani; Diyanet İşleri Başkanlığı’nın, acentaların zarar etmesi pahasına deklare ettiği 1.850.- Euro’luk hac organizasyonunu yapmayıp, 2.200.- Euro ve üzeri fiyatlarla kayıt yapmayı tercih etmiş olması, acentalarımızı mağdur etmiş ve açıklanan düşük fiyat nedeniyle acentaları, hacı adayları ile karşı karşıya getirerek, 1.850.- Euro’luk fiyatı uygulamak zorunda bırakmıştır.

 

Acentalar, Diyanet İşleri Başkanlığı’nın bu dayatmasına rağmen sunduğu hizmetin kalitesini yükselterek, zarar etmeyi göze alarak kamuoyunun acentalara olan güvenini sarsmamak ve Diyanet İşleri Başkanlığı’nın söylediği ancak yerine getirmediği, siyasi otoritenin de talebini yerine getirmek adına bu organizasyonu yapmak suretiyle hacı adaylarını mağdur etmemiş ve hac farizasını yerine getirmelerini sağlayarak, hacı adaylarının memnuniyetini kazanmıştır.

 

Diyanet İşleri Başkanlığı ise, Hac ve Umre organizasyonunda, asli görevi olan “dini açıdan denetim, gözetim ve eğitim” görevini yapması gerekirken, bu işin ticari boyutunu ön plana çıkararak, maalesef faaliyetini bu alanda yoğunlaştırmıştır.

 

Ayrıca, organizasyona ilişkin dini hizmetlerin yürütülmesinde, acentadan, bu hizmet ile ilgili bedel tahsil edilmiş olmasına rağmen, bedel karşılığı din görevlisi tercih hakkı kullandırılmadan, eğitimsiz ve yetersiz görevli tayini ile hizmetin acentalar tarafından nitelikli ve kaliteli verilmesini engellemiştir.

 

Hac için yukarıda açıkladığımız konular ve sıkıntılar, Umre için de geçerlidir. Şöyle ki; Umre mevsiminin başladığı bugünlerde, Diyanet İşleri Başkanlığı maalesef bütün camileri ve buralarda görev yapan din görevlilerini, asli vazifeleri dışında kullanmak suretiyle, adeta Umre pazarlaması yapan birer pazarlamacı konumuna getirmiş olup, bastırdığı broşür ve ilanları cami kapılarına ve mihraplarına asacak kadar ileri gitmiş, üstelik Umre’ye gidecek vatandaşlara,  kayıt olabilmeleri için Müftülükleri ve tüm din görevlilerini göstermektedir. Bu da işin, amacından saptırılarak nerelere taşındığının maalesef en acı göstergesidir.

 

Diyanet İşleri Başkanlığı’nın, camileri, mihrapları ve din görevlilerini, asli görevleri dışında kullanması, kamuoyuna karşı sorumlu olduğu görevlerin idrakinde olmadığı intibaı uyandırmakta olduğundan son derece endişe vericidir.

 

Sayın Cumhurbaşkanım,

 

Hac ve Umre organizasyonunda yaşadığımız bazı sıkıntıları size özetlemiş bulunmaktayız. Bu durum aşağıda açıklayacağımız ve Başbakanlık sitesinde mevcut “Diyanet İşleri Başkanlığı Kuruluş ve Görevleri Hakkındaki Kanun ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı” nın yasalaşması halinde de çok büyük sorunlar oluşturacaktır.

 

Yeni tasarı ile getirilen değişiklikler, Diyanet İşleri Başkanlığı’nın teşkilat yasasında yer almaması gereken düzenlemeler içermektedir.

 

Söz konusu taslaktaki 21.maddeye göre; seyahat acentalarının, “,......her türlü denetim ve gözetim yetkisi Başkanlıkta olmak üzere, (A) grubu seyahat acentalarına Hac kontenjanı verilebilir....” şeklindeki müphem bir ibare ile, yürürlükteki Bakanlar Kurulu Kararı’ndaki, Diyanet İşleri Başkanlığı ile Seyahat Acentaları arasında, Suudi Arabistan tarafından tanınan kotanın % 60 - % 40 şeklindeki paylaşımını da ortadan kaldıracak şekilde acentaların haklarını ellerinden alan, dolayısıyla Hac ve Umre organizasyonlarını yapan ve bunun yanında ülkeye büyük çapta döviz girdisi sağlayan, devlete ve kamuoyuna karşı yükümlülüklerini yerine getiren, önemli ölçüde istihdam kazandıran ve vergi ödeyen seyahat acentalarının, bu faaliyeti yapmasını zımni olarak ortadan kaldıran düzenlemeler içermektedir.

 

Zira; 3 – 4 yıldan bu yana, Diyanet İşleri Başkanlığı’nı idare eden en üst yöneticilerinin, Hac ve Umre organizasyonlarının tamamını, yapılacak olan büyük projeler için paraya ihtiyaç duyulduğundan, seyahat acentalarından alınmak suretiyle Başkanlık tarafından yapılması fikrini birçok ortamda dillendirdikleri tarafımızdan bilinmektedir.

 

Siyasi anlayışınızın, devletin ekonomiden el çekmesi ve bu kapsamda özelleştirmenin teşvik edilmesi yönünde olduğunu biliyoruz. Ancak, Diyanet İşleri Başkanlığı’nın Hac ve Umre organizasyonu ile ilgili sadece dini konularda denetim, gözetim ve eğitim yetkisi bulunması gerekirken, söz konusu tasarıyı kanunlaştırmaya çalışarak Hac ve Umre organizasyonlarını tekeline almasına zemin oluşturmaktadır.

 

Esasen seyahat acentaları tarafından bu hizmetin yapılması, vatandaşa seyahat acentaları içerisinden dilediği standartta hizmeti, dilediği acentadan, dilediği şekilde alma imkanı, yani seçme özgürlüğü tanımaktadır. Bu tasarı ile de, Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından kamu hizmetinin bedelsiz sunulması, amacını aşan ve ticari olarak yapılan bir faaliyet mevcut olduğu gözükmektedir. Bu hizmeti almak için ciddi bir meblağ ödeyen vatandaşın, aynı zamanda denetim mekanizması da sunan Diyanet’in kendi kendisinden şikayetçi olması mümkün olmayacaktır.

 

Hac ve Umre sektöründe yaklaşık 12 – 13.000 kişi doğrudan ekmek yemektedir. Diyanet İşleri Başkanlığı’nın kastettiği şekilde söz konusu yasa tasarısı çıktığı takdirde, bu kadar kişinin işyerlerini kapatmak zorunda kalacağından, iş bulmak için kapınıza gelmek zorunda kalmalarını arzu etmeyiz.

 

Söz konusu tasarının 21.maddesinin, anayasa ile getirilen çalışma özgürlüğüne, eşitlik ilkelerine aykırı olması, özgürlükleri sınırlaması, Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun ve 1618 sayılı Yasa’ya aykırı hükümler içermesi nedeniyle yasalaşması beraberinde çok ciddi sıkıntılar doğuracaktır.

 

Bağlı olduğumuz TÜRSAB’ın ve acentaların görüşlerinin alınması halinde de, belirttiğimiz çekincelerin teyid edileceğini ve bu nedenle acentaların mağduriyetine sebebiyet verilmemesi için tasarıda yer alan 21.maddenin çıkarılması uygun olacağı kanaatini taşımaktayız.

 

Hac ve Umre organizasyonu ile ilgili düzenlemenin ise;

 

1)            Diyanet İşleri Başkanlığı’nın, asli görevi olan dini açıdan denetim, gözetim ve eğitim işlerini yerine getirmesi,

2)            Hac ve Umre organizasyonlarının, serbest rekabet kuralları çerçevesinde seyahat acentaları tarafından yapılması,

3)            Diyanet İşleri Başkanlığı’nın Hac ve Umre organizasyonlarından elde ettiği karın, asli görevlerinde kullandığı takdirde biz acentalar tarafından karşılanması,

şeklinde bir düzenlemenin yapılması düşüncesini taşımaktayız.

 

Sayın Cumhurbaşkanım,

 

“Diyanet İşleri Başkanlığı Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı”nın biz acentalar tarafından duyulması neticesinde Hac ve Umre konusuyla ilgilenen ve 400’ü aşkın seyahat acentasının iştirak ettiği bir toplantıda, konunun, yazımızda da ifade etmeye çalıştığımız gibi tüm açıklığıyla zat-ı alinize arz edilerek tavassutlarınızın talep edilmesi konusunda mutabakat sağlanmıştır.

 

Gereğini emir ve tensiplerinize arz ederiz.

 

Saygılarımızla,

 


BAŞBAKAN'A GÖNDERİLMESİ İSTENEN ÖRNEK DİLEKÇE   

İstanbul, 25 Şubat 2008

 

Sayın Recep Tayyip ERDOĞAN

T.C. BAŞBAKANI

 

ANKARA 
ÇOK İVEDİ      

 

Sayın Başbakanım,

 

Türk Turizm Sektörü’nün uzun yıllardır yaptığı çalışmalarla ülke ekonomisine sağladığı katkıların önemi kapsamında, sektörün geleceği ve gelişimi için bugüne kadar vermiş olduğunuz değerli destek ve katkılarınız için bir kez daha şükranlarımızı arz ederiz.

 

Malumunuz olduğu üzere, seyahat acentası faaliyetleri içerisinde yer alan Hac ve Umre organizasyonları, farklı bir özellik arz etmekte olup, bu konuda faaliyet gösteren seyahat acentaları da, alanlarında ihtisaslaşmış bulunmaktadırlar.

 

Dolayısıyla, Hac ve Umre organizasyonu yapan seyahat acentaları olarak; Suudi Arabistan’da gerekli alt yapı çalışmalarını tamamlamak suretiyle vermiş olduğumuz hizmetin kalitesini her yıl daha üst boyutlara taşıdığımız gibi, orada yaptığımız faaliyetlerde, ilişki içerisinde olduğumuz seyahat acentaları ve buna bağlı ticari faaliyetler kapsamındaki işlerimiz doğrultusunda, Suudi Arabistan’dan Türkiye’ye önemli sayıda ziyaretçi getirmek suretiyle ilave turizm geliri kazandırmaktayız.

 

Birer ticari kuruluş olan firmalarımız, ticareti geliştirmenin yanı sıra, istihdama da son derece önemli boyutlarda katkı sağlamaktadır.

 

Sayın Başbakanım,

 

Hac ve Umre faaliyetlerinin yürütülmesi sırasında mevcut mevzuat hükümlerinin uygulanmasından doğan sıkıntıları, şahsınız nezdinde dile getirmek suretiyle çözümü hususunu görüş ve takdirlerinize arz etmek isteriz.

 

Şöyle ki;

 

Hac ve Umre organizasyonları, birçok değişikliğe uğramış ancak, en son 18.05.2005 tarihinde yayımlanan, 10.05.2005 tarih ve 8801 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı çerçevesinde yürütülmektedir.

 

Ancak, söz konusu kararname ile verilen yetkiler kapsamında Diyanet İşleri Başkanlığı’nın fiili uygulaması, bu işi yapan seyahat acentaları ile Diyanet İşleri Başkanlığı arasında ciddi problemler yaşanmasına yol açmıştır.

 

Kararnamenin, bütün yetkiyi Diyanet İşleri Başkanlığı’nın eline vermesi, mevzuat düzenleyen, organizasyon ve denetim yapan konumda olan kurumun, bu yetkilerin tamamını uhdesinde birleştirerek idari yetkilerini kullanması, rekabetin engellenmesine yol açmakta, dolayısıyla hukuk ve usule aykırı hareket etmektedir.

 

Kararname gereği, hacı adayları müracaatlarını Müftülüklere yapmakta, hacı adaylarının tüm bilgileri Müftülüklerin ellerinde bulunduğundan, kayıtlar başlamadan önce hacı adaylarını telefonla arayarak Diyanet İşleri Başkanlığı organizasyonuna yönlendirdikleri, kayıtlar esnasında kesin kayıt için lazım olan Hacı Adayı Kesin Kayıt Kartlarını, dağıtmamak suretiyle acentaların kayıtlarını önledikleri, acenta yetkililerini Müftülüklere sokmadıkları, acentaların hiçbir surette hacı adaylarının gerekli bilgilerine ulaşamadıkları, Müftülükler içerisinde seyyar banka şubeleri aracılığıyla kayıt yaptıracak olan hacı adaylarının iradelerini dikkate almadan, acenta ile gitmek isteyen hacı adayına dahi  para yatırtmak suretiyle maddi ve manevi baskı yaparak kayıt aldıkları, Suudi Arabistan tarafından Türkiye’ye tanınan kotanın takibini Diyanet İşleri Başkanlığı yaptığından dolayı “kota dolmuştur, bundan sonraki kayıtlarınız geçerli değildir.” demek suretiyle acentaların kayıtlarını istedikleri zamanda durdurdukları ve el altından kendilerinin kayıtlara devam ettikleri şeklinde birçok yolları acentalar aleyhine mevzuat hükümlerine aykırı bir biçimde uyguladıkları yıllardır yaşadığımız problemlerden birkaçıdır.

 

Ayrıca, bir kamu kuruluşu olan Diyanet İşleri Başkanlığı’nın, her zaman gündeme getirdiği “devlet adına vatandaşın haklarını gözetmek suretiyle en iyi hizmeti, en ucuza vermesi” söyleminin tam tersine, 2007 yılı hac fiyatları belirlenirken, en düşük olan ve maliyetin altında bulunan bir fiyat üzerinde özellikle durması, kamuoyuna ve siyasi otoriteye; düşük fiyat uygulayacağını deklare etmesine ve acentaları bu doğrultuda uygulamaya yönlendirmesine rağmen, kendisi düşük fiyat uygulaması içerisinde bulunmayarak, acentaların zarar etmesine sebep olmuş ve onları kamuoyu ile karşı karşıya bırakmıştır.

 

Yani; Diyanet İşleri Başkanlığı’nın, acentaların zarar etmesi pahasına deklare ettiği 1.850.- Euro’luk hac organizasyonunu yapmayıp, 2.200.- Euro ve üzeri fiyatlarla kayıt yapmayı tercih etmiş olması, acentalarımızı mağdur etmiş ve açıklanan düşük fiyat nedeniyle acentaları, hacı adayları ile karşı karşıya getirerek, 1.850.- Euro’luk fiyatı uygulamak zorunda bırakmıştır.

 

Acentalar, Diyanet İşleri Başkanlığı’nın bu dayatmasına rağmen sunduğu hizmetin kalitesini yükselterek, zarar etmeyi göze alarak kamuoyunun acentalara olan güvenini sarsmamak ve Diyanet İşleri Başkanlığı’nın söylediği ancak yerine getirmediği, siyasi otoritenin de talebini yerine getirmek adına bu organizasyonu yapmak suretiyle hacı adaylarını mağdur etmemiş ve hac farizasını yerine getirmelerini sağlayarak, hacı adaylarının memnuniyetini kazanmıştır.

 

Diyanet İşleri Başkanlığı ise, Hac ve Umre organizasyonunda, asli görevi olan “dini açıdan denetim, gözetim ve eğitim” görevini yapması gerekirken, bu işin ticari boyutunu ön plana çıkararak, maalesef faaliyetini bu alanda yoğunlaştırmıştır.

 

Ayrıca, organizasyona ilişkin dini hizmetlerin yürütülmesinde, acentadan, bu hizmet ile ilgili bedel tahsil edilmiş olmasına rağmen, bedel karşılığı din görevlisi tercih hakkı kullandırılmadan, eğitimsiz ve yetersiz görevli tayini ile hizmetin acentalar tarafından nitelikli ve kaliteli verilmesini engellemiştir.

 

Hac için yukarıda açıkladığımız konular ve sıkıntılar, Umre için de geçerlidir. Şöyle ki; Umre mevsiminin başladığı bugünlerde, Diyanet İşleri Başkanlığı maalesef bütün camileri ve buralarda görev yapan din görevlilerini, asli vazifeleri dışında kullanmak suretiyle, adeta Umre pazarlaması yapan birer pazarlamacı konumuna getirmiş olup, bastırdığı broşür ve ilanları cami kapılarına ve mihraplarına asacak kadar ileri gitmiş, üstelik Umre’ye gidecek vatandaşlara,  kayıt olabilmeleri için Müftülükleri ve tüm din görevlilerini göstermektedir. Bu da işin, amacından saptırılarak nerelere taşındığının maalesef en acı göstergesidir.

 

Diyanet İşleri Başkanlığı’nın, camileri, mihrapları ve din görevlilerini, asli görevleri dışında kullanması, kamuoyuna karşı sorumlu olduğu görevlerin idrakinde olmadığı intibaı uyandırmakta olduğundan son derece endişe vericidir.

 

Sayın Başbakanım,

 

Hac ve Umre organizasyonunda yaşadığımız bazı sıkıntıları size özetlemiş bulunmaktayız. Bu durum aşağıda açıklayacağımız ve Başbakanlık sitesinde mevcut “Diyanet İşleri Başkanlığı Kuruluş ve Görevleri Hakkındaki Kanun ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı” nın yasalaşması halinde de çok büyük sorunlar oluşturacaktır.

 

Yeni tasarı ile getirilen değişiklikler, Diyanet İşleri Başkanlığı’nın teşkilat yasasında yer almaması gereken düzenlemeler içermektedir.

 

Söz konusu taslaktaki 21.maddeye göre; seyahat acentalarının, “,......her türlü denetim ve gözetim yetkisi Başkanlıkta olmak üzere, (A) grubu seyahat acentalarına Hac kontenjanı verilebilir....” şeklindeki müphem bir ibare ile, yürürlükteki Bakanlar Kurulu Kararı’ndaki, Diyanet İşleri Başkanlığı ile Seyahat Acentaları arasında, Suudi Arabistan tarafından tanınan kotanın % 60 - % 40 şeklindeki paylaşımını da ortadan kaldıracak şekilde acentaların haklarını ellerinden alan, dolayısıyla Hac ve Umre organizasyonlarını yapan ve bunun yanında ülkeye büyük çapta döviz girdisi sağlayan, devlete ve kamuoyuna karşı yükümlülüklerini yerine getiren, önemli ölçüde istihdam kazandıran ve vergi ödeyen seyahat acentalarının, bu faaliyeti yapmasını zımni olarak ortadan kaldıran düzenlemeler içermektedir.

 

Zira; 3 – 4 yıldan bu yana, Diyanet İşleri Başkanlığı’nı idare eden en üst yöneticilerinin, Hac ve Umre organizasyonlarının tamamını, yapılacak olan büyük projeler için paraya ihtiyaç duyulduğundan, seyahat acentalarından alınmak suretiyle Başkanlık tarafından yapılması fikrini birçok ortamda dillendirdikleri tarafımızdan bilinmektedir.

 

Siyasi anlayışınızın, devletin ekonomiden el çekmesi ve bu kapsamda özelleştirmenin teşvik edilmesi yönünde olduğunu biliyoruz. Ancak, Diyanet İşleri Başkanlığı’nın Hac ve Umre organizasyonu ile ilgili sadece dini konularda denetim, gözetim ve eğitim yetkisi bulunması gerekirken, söz konusu tasarıyı kanunlaştırmaya çalışarak Hac ve Umre organizasyonlarını tekeline almasına zemin oluşturmaktadır.

 

Esasen seyahat acentaları tarafından bu hizmetin yapılması, vatandaşa seyahat acentaları içerisinden dilediği standartta hizmeti, dilediği acentadan, dilediği şekilde alma imkanı, yani seçme özgürlüğü tanımaktadır. Bu tasarı ile de, Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından kamu hizmetinin bedelsiz sunulması, amacını aşan ve ticari olarak yapılan bir faaliyet mevcut olduğu gözükmektedir. Bu hizmeti almak için ciddi bir meblağ ödeyen vatandaşın, aynı zamanda denetim mekanizması da sunan Diyanet’in kendi kendisinden şikayetçi olması mümkün olmayacaktır.

 

Hac ve Umre sektöründe yaklaşık 12 – 13.000 kişi doğrudan ekmek yemektedir. Diyanet İşleri Başkanlığı’nın kastettiği şekilde söz konusu yasa tasarısı çıktığı takdirde, bu kadar kişinin işyerlerini kapatmak zorunda kalacağından, iş bulmak için kapınıza gelmek zorunda kalmalarını arzu etmeyiz.

 

Söz konusu tasarının 21.maddesinin, anayasa ile getirilen çalışma özgürlüğüne, eşitlik ilkelerine aykırı olması, özgürlükleri sınırlaması, Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun ve 1618 sayılı Yasa’ya aykırı hükümler içermesi nedeniyle yasalaşması beraberinde çok ciddi sıkıntılar doğuracaktır.

 

Bağlı olduğumuz TÜRSAB’ın ve acentaların görüşlerinin alınması halinde de, belirttiğimiz çekincelerin teyid edileceğini ve bu nedenle acentaların mağduriyetine sebebiyet verilmemesi için tasarıda yer alan 21.maddenin çıkarılması uygun olacağı kanaatini taşımaktayız.

 

Hac ve Umre organizasyonu ile ilgili düzenlemenin ise;

 

1)    Diyanet İşleri Başkanlığı’nın, asli görevi olan dini açıdan denetim, gözetim ve eğitim işlerini yerine getirmesi,

 

2)    Hac ve Umre organizasyonlarının, serbest rekabet kuralları çerçevesinde seyahat acentaları tarafından yapılması,

 

3)    Diyanet İşleri Başkanlığı’nın Hac ve Umre organizasyonlarından elde ettiği karın, asli görevlerinde kullandığı takdirde biz acentalar tarafından karşılanması,

şeklinde bir düzenlemenin yapılması düşüncesini taşımaktayız.

 

Sayın Başbakanım,

 

“Diyanet İşleri Başkanlığı Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı”nın biz acentalar tarafından duyulması neticesinde Hac ve Umre konusuyla ilgilenen ve 400’ü aşkın seyahat acentasının iştirak ettiği bir toplantıda, konunun, yazımızda da ifade etmeye çalıştığımız gibi tüm açıklığıyla zat-ı alinize arz edilerek tavassutlarınızın talep edilmesi konusunda mutabakat sağlanmıştır.

 

Gereğini emir ve tensiplerinize arz ederiz.

 

Saygılarımızla, 

 

MECLİS BAŞKANINA GÖNDERİLMESİ İSTENEN DİLEKÇE

 

İstanbul, 25 Şubat 2008

 

Sayın Köksal TOPTAN

T.C. TBMM BAŞKANI

ANKARA

ÇOK İVEDİ          

 

Sayın Başkanım,

 

Türk Turizm Sektörü’nün uzun yıllardır yaptığı çalışmalarla ülke ekonomisine sağladığı katkıların önemi kapsamında, sektörün geleceği ve gelişimi için bugüne kadar vermiş olduğunuz değerli destek ve katkılarınız için bir kez daha şükranlarımızı arz ederiz.

 

Malumunuz olduğu üzere, seyahat acentası faaliyetleri içerisinde yer alan Hac ve Umre organizasyonları, farklı bir özellik arz etmekte olup, bu konuda faaliyet gösteren seyahat acentaları da, alanlarında ihtisaslaşmış bulunmaktadırlar.

 

Dolayısıyla, Hac ve Umre organizasyonu yapan seyahat acentaları olarak; Suudi Arabistan’da gerekli alt yapı çalışmalarını tamamlamak suretiyle vermiş olduğumuz hizmetin kalitesini her yıl daha üst boyutlara taşıdığımız gibi, orada yaptığımız faaliyetlerde, ilişki içerisinde olduğumuz seyahat acentaları ve buna bağlı ticari faaliyetler kapsamındaki işlerimiz doğrultusunda, Suudi Arabistan’dan Türkiye’ye önemli sayıda ziyaretçi getirmek suretiyle ilave turizm geliri kazandırmaktayız.

 

Birer ticari kuruluş olan firmalarımız, ticareti geliştirmenin yanı sıra, istihdama da son derece önemli boyutlarda katkı sağlamaktadır.

 

Sayın Başkanım,

 

Hac ve Umre faaliyetlerinin yürütülmesi sırasında mevcut mevzuat hükümlerinin uygulanmasından doğan sıkıntıları, şahsınız nezdinde dile getirmek suretiyle çözümü hususunu görüş ve takdirlerinize arz etmek isteriz.

 

Şöyle ki;

 

Hac ve Umre organizasyonları, birçok değişikliğe uğramış ancak, en son 18.05.2005 tarihinde yayımlanan, 10.05.2005 tarih ve 8801 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı çerçevesinde yürütülmektedir.

 

Ancak, söz konusu kararname ile verilen yetkiler kapsamında Diyanet İşleri Başkanlığı’nın fiili uygulaması, bu işi yapan seyahat acentaları ile Diyanet İşleri Başkanlığı arasında ciddi problemler yaşanmasına yol açmıştır.

 

Kararnamenin, bütün yetkiyi Diyanet İşleri Başkanlığı’nın eline vermesi, mevzuat düzenleyen, organizasyon ve denetim yapan konumda olan kurumun, bu yetkilerin tamamını uhdesinde birleştirerek idari yetkilerini kullanması, rekabetin engellenmesine yol açmakta, dolayısıyla hukuk ve usule aykırı hareket etmektedir.

 

Kararname gereği, hacı adayları müracaatlarını Müftülüklere yapmakta, hacı adaylarının tüm bilgileri Müftülüklerin ellerinde bulunduğundan, kayıtlar başlamadan önce hacı adaylarını telefonla arayarak Diyanet İşleri Başkanlığı organizasyonuna yönlendirdikleri, kayıtlar esnasında kesin kayıt için lazım olan Hacı Adayı Kesin Kayıt Kartlarını, dağıtmamak suretiyle acentaların kayıtlarını önledikleri, acenta yetkililerini Müftülüklere sokmadıkları, acentaların hiçbir surette hacı adaylarının gerekli bilgilerine ulaşamadıkları, Müftülükler içerisinde seyyar banka şubeleri aracılığıyla kayıt yaptıracak olan hacı adaylarının iradelerini dikkate almadan, acenta ile gitmek isteyen hacı adayına dahi  para yatırtmak suretiyle maddi ve manevi baskı yaparak kayıt aldıkları, Suudi Arabistan tarafından Türkiye’ye tanınan kotanın takibini Diyanet İşleri Başkanlığı yaptığından dolayı “kota dolmuştur, bundan sonraki kayıtlarınız geçerli değildir.” demek suretiyle acentaların kayıtlarını istedikleri zamanda durdurdukları ve el altından kendilerinin kayıtlara devam ettikleri şeklinde birçok yolları acentalar aleyhine mevzuat hükümlerine aykırı bir biçimde uyguladıkları yıllardır yaşadığımız problemlerden birkaçıdır.

 

Ayrıca, bir kamu kuruluşu olan Diyanet İşleri Başkanlığı’nın, her zaman gündeme getirdiği “devlet adına vatandaşın haklarını gözetmek suretiyle en iyi hizmeti, en ucuza vermesi” söyleminin tam tersine, 2007 yılı hac fiyatları belirlenirken, en düşük olan ve maliyetin altında bulunan bir fiyat üzerinde özellikle durması, kamuoyuna ve siyasi otoriteye; düşük fiyat uygulayacağını deklare etmesine ve acentaları bu doğrultuda uygulamaya yönlendirmesine rağmen, kendisi düşük fiyat uygulaması içerisinde bulunmayarak, acentaların zarar etmesine sebep olmuş ve onları kamuoyu ile karşı karşıya bırakmıştır.

 

Yani; Diyanet İşleri Başkanlığı’nın, acentaların zarar etmesi pahasına deklare ettiği 1.850.- Euro’luk hac organizasyonunu yapmayıp, 2.200.- Euro ve üzeri fiyatlarla kayıt yapmayı tercih etmiş olması, acentalarımızı mağdur etmiş ve açıklanan düşük fiyat nedeniyle acentaları, hacı adayları ile karşı karşıya getirerek, 1.850.- Euro’luk fiyatı uygulamak zorunda bırakmıştır.

 

Acentalar, Diyanet İşleri Başkanlığı’nın bu dayatmasına rağmen sunduğu hizmetin kalitesini yükselterek, zarar etmeyi göze alarak kamuoyunun acentalara olan güvenini sarsmamak ve Diyanet İşleri Başkanlığı’nın söylediği ancak yerine getirmediği, siyasi otoritenin de talebini yerine getirmek adına bu organizasyonu yapmak suretiyle hacı adaylarını mağdur etmemiş ve hac farizasını yerine getirmelerini sağlayarak, hacı adaylarının memnuniyetini kazanmıştır.

 

Diyanet İşleri Başkanlığı ise, Hac ve Umre organizasyonunda, asli görevi olan “dini açıdan denetim, gözetim ve eğitim” görevini yapması gerekirken, bu işin ticari boyutunu ön plana çıkararak, maalesef faaliyetini bu alanda yoğunlaştırmıştır.

 

Ayrıca, organizasyona ilişkin dini hizmetlerin yürütülmesinde, acentadan, bu hizmet ile ilgili bedel tahsil edilmiş olmasına rağmen, bedel karşılığı din görevlisi tercih hakkı kullandırılmadan, eğitimsiz ve yetersiz görevli tayini ile hizmetin acentalar tarafından nitelikli ve kaliteli verilmesini engellemiştir.

 

Hac için yukarıda açıkladığımız konular ve sıkıntılar, Umre için de geçerlidir. Şöyle ki; Umre mevsiminin başladığı bugünlerde, Diyanet İşleri Başkanlığı maalesef bütün camileri ve buralarda görev yapan din görevlilerini, asli vazifeleri dışında kullanmak suretiyle, adeta Umre pazarlaması yapan birer pazarlamacı konumuna getirmiş olup, bastırdığı broşür ve ilanları cami kapılarına ve mihraplarına asacak kadar ileri gitmiş, üstelik Umre’ye gidecek vatandaşlara,  kayıt olabilmeleri için Müftülükleri ve tüm din görevlilerini göstermektedir. Bu da işin, amacından saptırılarak nerelere taşındığının maalesef en acı göstergesidir.

 

Diyanet İşleri Başkanlığı’nın, camileri, mihrapları ve din görevlilerini, asli görevleri dışında kullanması, kamuoyuna karşı sorumlu olduğu görevlerin idrakinde olmadığı intibaı uyandırmakta olduğundan son derece endişe vericidir.

 

Sayın Başkanım,

 

Hac ve Umre organizasyonunda yaşadığımız bazı sıkıntıları size özetlemiş bulunmaktayız. Bu durum aşağıda açıklayacağımız ve Başbakanlık sitesinde mevcut “Diyanet İşleri Başkanlığı Kuruluş ve Görevleri Hakkındaki Kanun ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı” nın yasalaşması halinde de çok büyük sorunlar oluşturacaktır.

 

Yeni tasarı ile getirilen değişiklikler, Diyanet İşleri Başkanlığı’nın teşkilat yasasında yer almaması gereken düzenlemeler içermektedir.

 

Söz konusu taslaktaki 21.maddeye göre; seyahat acentalarının, “,......her türlü denetim ve gözetim yetkisi Başkanlıkta olmak üzere, (A) grubu seyahat acentalarına Hac kontenjanı verilebilir....” şeklindeki müphem bir ibare ile, yürürlükteki Bakanlar Kurulu Kararı’ndaki, Diyanet İşleri Başkanlığı ile Seyahat Acentaları arasında, Suudi Arabistan tarafından tanınan kotanın % 60 - % 40 şeklindeki paylaşımını da ortadan kaldıracak şekilde acentaların haklarını ellerinden alan, dolayısıyla Hac ve Umre organizasyonlarını yapan ve bunun yanında ülkeye büyük çapta döviz girdisi sağlayan, devlete ve kamuoyuna karşı yükümlülüklerini yerine getiren, önemli ölçüde istihdam kazandıran ve vergi ödeyen seyahat acentalarının, bu faaliyeti yapmasını zımni olarak ortadan kaldıran düzenlemeler içermektedir.

 

Zira; 3 – 4 yıldan bu yana, Diyanet İşleri Başkanlığı’nı idare eden en üst yöneticilerinin, Hac ve Umre organizasyonlarının tamamını, yapılacak olan büyük projeler için paraya ihtiyaç duyulduğundan, seyahat acentalarından alınmak suretiyle Başkanlık tarafından yapılması fikrini birçok ortamda dillendirdikleri tarafımızdan bilinmektedir.

 

Siyasi anlayışınızın, devletin ekonomiden el çekmesi ve bu kapsamda özelleştirmenin teşvik edilmesi yönünde olduğunu biliyoruz. Ancak, Diyanet İşleri Başkanlığı’nın Hac ve Umre organizasyonu ile ilgili sadece dini konularda denetim, gözetim ve eğitim yetkisi bulunması gerekirken, söz konusu tasarıyı kanunlaştırmaya çalışarak Hac ve Umre organizasyonlarını tekeline almasına zemin oluşturmaktadır.

 

Esasen seyahat acentaları tarafından bu hizmetin yapılması, vatandaşa seyahat acentaları içerisinden dilediği standartta hizmeti, dilediği acentadan, dilediği şekilde alma imkanı, yani seçme özgürlüğü tanımaktadır. Bu tasarı ile de, Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından kamu hizmetinin bedelsiz sunulması, amacını aşan ve ticari olarak yapılan bir faaliyet mevcut olduğu gözükmektedir. Bu hizmeti almak için ciddi bir meblağ ödeyen vatandaşın, aynı zamanda denetim mekanizması da sunan Diyanet’in kendi kendisinden şikayetçi olması mümkün olmayacaktır.

 

Hac ve Umre sektöründe yaklaşık 12 – 13.000 kişi doğrudan ekmek yemektedir. Diyanet İşleri Başkanlığı’nın kastettiği şekilde söz konusu yasa tasarısı çıktığı takdirde, bu kadar kişinin işyerlerini kapatmak zorunda kalacağından, iş bulmak için kapınıza gelmek zorunda kalmalarını arzu etmeyiz.

 

Söz konusu tasarının 21.maddesinin, anayasa ile getirilen çalışma özgürlüğüne, eşitlik ilkelerine aykırı olması, özgürlükleri sınırlaması, Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun ve 1618 sayılı Yasa’ya aykırı hükümler içermesi nedeniyle yasalaşması beraberinde çok ciddi sıkıntılar doğuracaktır.

 

Bağlı olduğumuz TÜRSAB’ın ve acentaların görüşlerinin alınması halinde de, belirttiğimiz çekincelerin teyid edileceğini ve bu nedenle acentaların mağduriyetine sebebiyet verilmemesi için tasarıda yer alan 21.maddenin çıkarılması uygun olacağı kanaatini taşımaktayız.

 

Hac ve Umre organizasyonu ile ilgili düzenlemenin ise;

 

1)            Diyanet İşleri Başkanlığı’nın, asli görevi olan dini açıdan denetim, gözetim ve eğitim işlerini yerine getirmesi,

2)            Hac ve Umre organizasyonlarının, serbest rekabet kuralları çerçevesinde seyahat acentaları tarafından yapılması,

Manşetler

WTM London 2024, En Büyük Etkinlik Olacak
WTM London'da Katherine Ryan kapanış konuşmacısı olacak
WTM London, Seyahatte DEAI'yi teşvike öncelik verecek
WTM London 2024’te Yenileyici Turizm ön palana çıkacak
WTM 2024'te 60'tan fazla konferans yapılacak
Turizme dair her şey ATF24 panellerinde konuşulacak
Corendon Airlines, Anadolu Efes ile film yaptı
NG Hotels, 2024 World Luxury Awards’ta 12 ödül aldı
Binlerce yıldır kesintisiz suları akan çeşmeler
Taş Devri'ne ait şaşırtıcı ritüellerin izleri bulundu