TÜRSAB seçimleri yaklaşırken geçen dönemdeki heyecanı bulamayan acenteler soruyor: Başkan adayları bölgelerde toplantı yapıyorlar. Onları izleyip toplantılarını neden yazmıyorsun? Neler oluyor. Öğrenmek istiyoruz
Geçtiğimiz seçimlerde Başaran Ulusoy, İskender Çayla, Semih Selimoğlu, Emir Günaydın aday olmuşlardı.
Hepsi de bölgelerde toplantılar yaptılar ve bu toplantılara beni davet ettiler.
Aralarında sadece Başaran Ulusoy, yaptığı toplantılara beni çağırmadı. Hatta Marmariste bir toplantıya İskender Çayla için gittiğimde Başaran Ulusoyun toplantısına katıldım. Katılan kişi sayısını gerçek yazdım. Ancak yeterli görmeyerek daha fazla olduğu konusunda ısrarcı olmuştu.
Bu genel kurulda ise Başaran Ulusoyun karşısında Serhad Uslan var. Bir de yönetim kuruluna 9cu sıradan girmeye aday Cem Polatoğlu bulunuyor.
HER NE HİKMETSE TÜRSABTAN BÜLTEN GELMİYOR
Başaran Ulusoyun bir ay önceden bölgelere giderek kampanyayı başlattığını biliyorum. Geçen defaki davranışını sürdürerek toplantılarına beni davet etmediği için bende ilgi göstermedim.
Zaten Başaran Ulusoy her ne hikmetse bana TÜRSABle ilgili en küçük bülten bile göndertmiyor. TÜRSAB'taki toplantıları bildirmiyor ve çağırmıyor.
Yandaş diye tanımlanan kişileri çağırıyor. Diğer internet sitelerine mail atıldığını görüyorum. Hatta gazeteci olmayan kişileri bile davet ettiğini görünce şaşırmamak elde değil.
Koskoca TÜRSAB'ın bu tutumunun demokrasiyle bağdaşmadığı açıkça görülüyor. Bana ulaşılmaması mümkün değil. turkiyeturizm.com sitesinde açık adresim mailim ve cep telefonuma kadar yazılıdır. Ayrıca benim telefonum başkanın telefonunda kayıtlıdır.
GÜDÜMLÜ İNTERNET SİTELERİ MAKBUL
Anlaşılan TÜRSABta gerçek gazeteci korkusu hala devam ediyor. Sahte gazetecilere ve güdümlü sitelere itibar ediliyor.
En son İzmirde düzenlediği fuara gazeteci götürdüğünü duydum. Herhalde ben kara listede olduğum için herhangi bir çağrı ve davet gelmedi. Davetsiz misafirliğin ayıp olduğunu düşünüyorum.
Ayrıca herkes benim kulaktan dolma haberlere itibar etmediğimi bilir. Ben gidip görüp yazmayı veya önüme belge gelmesini tercih ederim. Güdümlü gazeteciliği ise hiç sevmem.
Öyle olan kişilerin bütün okurlarına ihanet ettiklerini kabul ederim. Güdümlü gazetecilik bir anlamda aldatmacadır, manipülasyondur. Birilerinin borazanı olmaktır. Okuru aldatmaktan başka bir şey değildir. Gazetecilikte teslimiyetçilik yoktur. Toplumun sesi olmak vardır. Doğruları yazmak vardır. Zaten okuyucu kimin kim olduğunu çok iyi biliyor.
SERHAD USLANDA TOPLANTILAR YAPIYOR
Serhad Uslanda hemen hemen Başaran Ulusoyla aynı tarihlerde bölge toplantıları yapmaya başladı. Onun da toplantılarına katılamıyorum. Zaten bu dönemde çok yurtdışı seyahatim oldu.
Başaran Ulusoyun yönetim kurulu listesi belli. Beni şaşırtan bir şekilde Arkadaşlarım... dediği kişiler şimdiki yönetim kurulu olacak herhalde...
Ama belki yönetim listesinde bir iki kişi değişebilir.
Serhad Uslan kendilerine baskı gelmemesi için şimdilik yönetim kurulu listesinde yer alan isimleri son güne kadar sürpriz olarak saklıyor.
Bir kaç isim bizce malum. Ama açıklamayı kendisine bırakıyoruz.
Bir de yalaka kuşlar var... Birilerini arayıp "başkanım" diyerek yalan yanlış bilgileri birilerine yedirenler. Bu nedenle yazmamak daha iyi diye düşünüyorum.
POLATOĞLU İNTERNETİ İYİ KULLANIYOR
Yönetim kuruluna 9'cu sıradoan girme adayı Cem Polatoğlu ise interneti iyi kullanan bir arkadaşım. Nitekim Turgon, Tursapnetten ve kendi mailinden turizm sektörünü bombardıman ediyor. Ayrıca sektörle ilgili her toplantıya katılıyor ve kendisinin adaylığını belirtiyor. Bazı toplantılarda birlikte oluyoruz. Onun çalışmasını izliyorum.
BEN OLSAYDIM NE YAPARDIM?
Şimdi gelelim ben başkan adayı olsaydım ne yapardım?
Geçen dönemde TÜRSAB seçimleri ile ilgili çok şeyler yazarak genel kurula hareket getirince rahatsız olanlar oldu. Hatta "Neden yazıyorsun. Sen başkan adayı mısın?" diyenler bile oldu.
Bu şekilde davrananların gazete okuma özürlü oldukları ortadaydı.
Gazeteci her seçimi bu şekilde yazarak, kamuoyunu aydınlatır.
Ama yazmamam için bir çok kişi elinden gelen baskıyı yaptı.
Aslında her şeyin açık açık olmasından kimsenin rahatsız olmaması lazımdı. Yazılanlardan rahatsız olanların neden rahatsız olduklarını biliyorum. Bu gibi işlerin kapalı kapılan ardında yürütülmesine tercih edenlerin hesapları başkaydı.
Bazı şeylerin ispatı mümkün olmadığı için bunlar sadece konuşulabilir, yazınca töhmet altında kalınır. Ben ne savcı ne de hakimim. Bu gibi olaylara karşı tedbiri aday olanlar düşünsün.
HERKESE EŞİT MESAFEDE OLMAK DEMOKRASİDİR
Bence aday olan veya seçilen kişi herkese eşit mesafede ve demokratik davranış içinde olmalıdır. Demokrasi bir hazım rejimidir. Yazılanlardan gocunanların mutlaka başka hesapları ve gizli bazı işleri olduğu düşünülür. Bu tutum sürdükçe dedikoduların arkası kesilmez.
Demokrasi tahammül rejimidir.
Buna en büyük örnek Süleyman Demireldir.
İktidar dönemi boyunca kendi aleyhine yazan gazeteciyle de, lehine yazan gazeteciyle de birlikte olmuş. Onları her toplantısına veya gezisine çağırmıştır. Ayrıca gazetecilerle mahkemelik olmak gibi bir kavram Demirelin kitabında yoktur.
Bu nedenle demokrasiyi hazmetmiş bir lider olarak uzun süre iktidarda kalmıştır.
SÜLEYMAN DEMİREL ÖNEMLİ ÖRNEKTİR
Demirelin bakışı ilginçtir. Kendini eleştiren gazetecilere daha çok ilgi göstermiş, onlarla birlikte olmaya gayret göstermiştir.
Bunun sebebini de Onları da anlamam ve hatalarımı görmem lazım şeklinde özetlemiştir.
Ne yazık ki insanoğlunun eleştiriye tahammülü yoktur.
Hele koltuğa oturunca kendi kaybedenler çoktur...
"Bugün varız, yakın yokuz" diye düşünmezler...
Aslında eleştiriler liderleri büyütür ve gücünü artırır.
Şöyle düşünün herkes sizin için Çok iyi insan derse bir süre sonra iyiliğinizin değeri kalmaz.
Çok değerli altını sokağa atarak değerini düşürmek gibidir.
Hep pembe haber yazılırsa. Bir süre sonra pembe kırmızı olur..
FİKRE SAYGI GÖSTERMEK
Hiç kimse Süpermen değildir.
Akıl akıldan üstündür diye bir laf vardır. En küçük akıl yeri geldiğinde en büyük akıl olabilir. Yeter ki dinleyip pay çıkarılsın.
Hürriyet gazetesi ve Gazete gazetesinde İstihbarat Şefi olarak görev yaptığım dönemde akşam üzeri muhabirleri toplar çay-simit söyler ve sohbet toplantısı yapardım.
Kullanacağım hıyarlık tabirimi mazur görün
Onlara şunu söylerdim:
Hiçbirinize kızmayacağım. Bugün benim yaptığım hıyarlıkları bana birer birer anlatın. Sonra ben sizlerin yaptığı hıyarlıklarınızı anlatacağım
Onlar benim hıyarlıklarımı anlatırken not alır ve sonra bir daha yapmayacağıma söz verirdim.
Sonra ise tek tek onların hıyarlıklarını söyler ve bir daha yapmamaları için not almaları konusunda uyarırdım.
Bu sistemle çok başarılı bir gazete ve mutlu bir ekip çalışması gerçekleştirdik. Hepsi daha sonra çok başarılı gazeteci oldular.
Yönetici kademesine geldiklerinde benim uyguladığım yöntemi sürdürdüklerini ve verim aldıklarını söylediler.
İnsanlar eleştiriye ve yeni fikirlere açık olurlarsa daha başarılı olurlar.
Her zaman beni eleştirecek birilerini aramışımdır.
Ben kendimi göremem ama, başkaları beni çok iyi görür
ÜÇ KURUŞLUK İNSANLAR
Son günlerde çok beğendiğim laf var:
"Üç kuruşluk değeri olan insanlara beş kuruş değer verirsen kalan iki kuruşa seni satar"
Yani sahtekarlardan, yalakalardan, toplumun yüz karalarından bahsediyoruz. Ne yazık ki içimizde böyleleri çok sayıda var.
Bu sözü değerli gazeteci Doğan Katırcıoğlunun sözleriyle tamamlıyorum:
Ona iyilik yaptığımız insanların bize hep kazık attığından yakınmıştım.
Bırak onlar kazık atmaya devam etsinler, elbet bir gün akılları başlarına gelir. Biz iyilik yapmaktan vazgeçmeyelim demişti.
Öyle de yapıyorum...
Çünkü artık kötülük yapma yaşımı çoktan geçtim...