İSTANBUL- TÜRSAB’ın şimdiki döneminde bir süre görev aldıktan sonra istifa eden Hac Umre Seyahat Acenteleri Derneği - HÜRSAD Başkanı Diyaeddin Şahin, HURSAD Dergisinin Eylül Sayısında TÜRSAB’ın geleceği ve TÜRSAB başkanının akibetinin ne olacağı hakkında “Meslek örgütlerinin uzun vadeli başarısı, liderlerinin sadece kişisel hesaplarına değil, sektöre kattıkları değerlere bağlıdır” dedi.
Diyaeddin Şahin, “Siyasi kutuplaşma Bağlıkaya’ya bir seçim daha kazandırır mı?” başlıklı yazısında “Sonuç olarak, Bağlıkaya, siyasi kutuplaşmayı kendi çıkarlarına hizmet eden bir araç olarak kullanmaya devam ediyor” diye yazdı.
BAŞARISIZ LİDERLER, KOLTUĞU KORUMAK İÇİN DÜŞMAN YARATIRLAR
Öte yandan başarısız liderlerin yapamadıkların örtbas etmek ve koltuklarını korumak için düşman yarattıklarını hatırlatan turizmciler “Turizmci siyasi kutuplaşma istemiyor. Turizmin dini dili ırkı siyaseti olmaz. Bizim beklentimiz ekonomi ve iş yapmak. Acenteci can derdine düşmüş, TÜRSAB koyun derdinde…” diyor.
Ortadoğu Seyahat Acenteleri Derneği - OTSAD Kurucu Başkanı Hüseyin Kırk şöyle konuştu; “TÜRSAB başkanı yaklaşık 20 vaadini yerine getiremedi. Sonra yeni vaatlerle ‘değişim’ dedi. Acenteler adına değişim olmadı. Herşeyi kendi menfaatine göre değiştirdi. Turizmi unuttu. Çevresinde turizmci kalmadı. ‘Doldur boşalt’ benzeri boş açıklamalarla kendini gündemde tutmaya ve iş yaptığını göstermeye çalışıyor. Ama artık iş işten geçti. Acentelerin hepsi açlıkla boğuşuyor. Turist gelmedi demek yerine, çözüm odaklı çalışmalar bekleyen acentelerin çok yüksek aidat verdiği meslek örgütü onları tamamen unuttu. Sadece para toplayan hizmet vermeyen TÜRSAB acenteleri yalnız bıraktı. TÜRSAB'a üye olmak gibi mecburiyet yeni yasa ile ortadan kalkacak.”
KUTUPLAŞMA, NEREDEYSE BIR VAROLUŞ SEBEBINE DÖNÜŞMÜŞ
HÜRSAD Başkanı Diyaeddin Şahin’in HURSAD Dergisinin Eylül Sayısındaki ise yazısı şöyle:
Ülkede uzun süredir devam eden siyasi kutuplaşmanın, toplumun dokularına kadar işlediği bir gerçek. Bu kutuplaşmanın, toplumun gelişim potansiyelini sekteye uğrattığını inkâr etmek, realiteden uzaklaşmak anlamına gelir. TOGG gibi, ülkemizin gururu olan, bu toprakların ürünü bir araca dahi bir kısmımızın burun kıvırdığına tanık oluyoruz.
Öte yandan, dünya çapında yankı uyandıran Osmangazi ve Yavuz Sultan Selim Köprüleri gibi dev projelere yönelik karalama kampanyaları yürütülmekte. Marmaray projesi hayata geçtiği dönemde siyasi kutuplaşmanın bayraktarlığını yapan bazı gazetecilerin söyledikleri hâlâ aklımızda. Peki ya Bayraktar? Savunma sanayiinde devrim niteliği taşıyan insansız hava araçları dahi siyasi eleştirilerden nasibini almış durumda.
Bu tür ayrışmalardan nemalananlar da yok değil. Marjinal siyasi hareketler, bu kutuplaşma atmosferinde kendilerine bir alan açmayı başardılar. Siyasi partiler, kutuplaşmanın getirdiği bölünmüşlükten faydalanarak, ellerindeki belediyeleri muhafaza ediyorlar.
Aynı siyasi zemin, bazı gazeteciler için de bir fırsata dönüşmüş; zira bu atmosfer, onların medyada görünürlüğünü ve varlığını sürdürmelerine olanak sağlıyor. Siyasetçiler ve medyadaki bu aktörler için kutuplaşma, neredeyse bir varoluş sebebine dönüşmüş durumda.
TÜİK’IN VERILERINE “PALAVRA” DEME CESARETINI DE KENDINDE BULUYOR.
Peki, iş dünyası bu süreçten nasıl etkileniyor? Meslek örgütleri ne durumda? Onlar, temsil ettikleri kesimlerin menfaatlerini koruma adına, hangi siyasi iktidar iş başında olursa olsun, hükümetle iyi ilişkiler kurmaya gayret ederler.
Devletin yöneticileriyle açık bir çatışmaya girmekten ise bilinçli bir şekilde kaçınırlar; zira öncelikli sorumlulukları üyelerinin çıkarlarını kollamaktır. Ancak düşünün ki bir meslek örgütü lideri, bakanın başarısızlığı için adeta dua eden (!) ve ona “ergen” yakıştırması yapma cüretini gösteren bir lider. Üstelik, ülkenin en itibarlı kurumlarından biri olan TÜİK’in verilerine “palavra” deme cesaretini de kendinde buluyor.
Bu kişi, Türkiye Seyahat Acentaları Birliği (TÜRSAB) Başkanı Bağlıkaya'dan başkası değil. Yabancı ziyaretçi sayılarıyla ilgili gerçeklikten uzak, popülist söylemlerle gündemde kalmaya çalışıyor. Sultanahmet Meydanı’na bir kamera ve mikrofon gönderip esnafa “turist yok” dedirtmeye çalışması, sizce de bayat bir numara değil mi?
Eğer TÜİK verilerine güvenmiyorsa, neden İçişleri Bakanlığı'ndan gerçek rakamları talep etmiyor? Türkiye’ye giriş yapan her yabancı, polis kayıtlarına alınmıyor mu? Mesela, Alman turist sayısının tartışmalı olup olmadığını sorgulamak, gerçeklikten kopuk bir yaklaşım değil mi? Bu verilere “palavra” demek, sadece basit bir akıl tutulması mı yoksa daha farklı planların işareti mi?
Bağlıkaya’nın bu tür stratejilere neden ihtiyaç duyduğunu anlamak için arka plana bakmak gerekir. Bakan’a karşı beslediği kin mi onu bu hale getiriyor? Görünüşte böyle bir sebep varmış gibi duruyor, ancak mesele çok daha farklı.
Bağlıkaya, sektördeki başarısızlıklarını örtbas etmek ve pozisyonunu güçlendirmek için siyasi atmosferden faydalanıyor. Seyahat acentalarının sahiplerinin büyük bir kısmının Ak Parti ve Erdoğan karşıtı olduğuna dair inancı, onun bu pozisyonunu kullanma biçimini şekillendiriyor. Yıllardır devam eden başkanlığı, sektör adına bir başarı getirmedi, ancak bu karşıtlığı şark kurnazlığıyla kaşımanın karşılığını son seçimde aldı.
Tüm stratejisini Bakan karşıtlığı üzerine kurdu ve siyasi iklimin etkisiyle istediği sonucu aldı. Genel kurulda muhalefet partilerinin temsilcilerini kürsüye çıkararak, zaten oldukça gergin olan siyasi atmosferde tarafını net bir şekilde gösterdi. O dönemde birçok kişi, iktidarın değişeceğine kesin gözüyle bakıyordu
EN KÖTÜ DIVAN BAŞKANI
TÜRSAB genel kurulları tarihinin en kötü Divan Başkanı olarak kabul edilen kişi, mazbata töreninde bu temennisini açıkça dile getirdi. Ancak, genel seçimlerde beklediği sonuç ortaya çıkmayınca, durumu toparlamak adına Cumhurbaşkanımızın fotoğraflarını sağa sola asıp, İhsan Aktaş’tan danışmanlık hizmeti alarak güce yakın görünmeye çalıştı. Gelecek seçimlerde de aynı stratejiyi uygulayarak, Bakan’la çatışıp kendi tabanına “ben muhalifim” mesajını vermeye devam edecek gibi görünüyor.
25. Dönem mazbata töreninde TÜRSAB 25. Olağan Genel Kurulu Divan Başkanı Turizm eski Bakanı Bahattin Yücel, “Sektör bundan sonra çok zor bir dönemden geçecek. Aynı şekilde Türkiye ve dünya ekonomisini de zor bir dönem bekliyor. Geçici, aldatıcı bir takım iyilik vaatlerine kanmadan geleceğin planlanması açısından, mesleğin ve sektörün korunması açısından muhalefetin iki katı kadar oy alarak seçilen yeni yönetimin yeteri kadar güç aldığını düşünüyorum. Genel Kurul yönetime önemli bir güven sergiledi. Bu aynı zamanda yeni yönetime önemli de bir sorumluluk getiriyor” dedi.
AKLISELIM BIR DURUŞ GALIP GELIR MI?
Sonuç olarak, Bağlıkaya, siyasi kutuplaşmayı kendi çıkarlarına hizmet eden bir araç olarak kullanmaya devam ediyor.
Ancak burada asıl soru, bu kutuplaşma ona bir seçim daha kazandıracak mı? Elbette, kısa vadede bu strateji kendisine fayda sağlamış olabilir; fakat meslek örgütlerinin uzun vadeli başarısı, liderlerinin sadece kişisel hesaplarına değil, sektöre kattıkları değerlere bağlıdır.
Bağlıkaya’nın bu ayrıştırıcı yaklaşımı, bir noktada sektörün gerçek ihtiyaçlarına cevap vermek yerine, kendi çıkarlarına odaklanmış bir liderlik olarak algılanmaya başlayacak mı?
Bu noktada, aklıselim bir duruş galip gelir mi, yoksa kutuplaşmanın devam etmesine mi izin verilir?
Bunu zaman gösterecek; ancak her stratejinin bir sınırı vardır.