MUĞLA- Datça sahillerinin MUÇEV’e kiralanması tepki çekiyor. DW Türkçe’ye konuşan uzmanlar, son olarak Datça ile gündeme gelen kıyılardaki ticari faaliyet amaçlı yapılaşmanın Anayasa’ya aykırı olduğunun altını çiziyor.
Muğla'nın Datça ilçesindeki sahillerin MUÇEV'e kiralanması Türkiye‘de büyük tartışmalara sebep oldu. Ancak şehir plancıları ve çevre hukuku uzmanlarına göre bu münferit bir durum değil. Anayasa'da açıkça belirtilen kıyılardaki kamu yararı önceliği, pek çok bölgede ihlal ediliyor.
Datça'daki Kargı Koyu, Karaincir Sahili, Kumluk ve Taşlık plajlarının Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından MUÇEV Turizm ve Ticaret Limited Şirketi'ne ihalesiz bir şekilde kiralandığı yönündeki iddialar, kıyılarda halka açık alanlarının kalmadığı yönünde tartışmalara neden oldu. İddialar üzerine bakanlıktan bir açıklama geldi. Açıklamada "Sahil ve plajlardaki bütün kiralama işlemleri kanuna ve mevzuata uygun şekilde izinler alınarak yapılmaktadır. İhale süreçleri şeffaf şekilde yürütülmektedir. İddiaya konu olan sahil ve koyların işletme haklarının ihalesiz olarak MUÇEV'e verildiği iddiası gerçek dışıdır, asılsızdır” denildi.
Güngör Erçil
Ancak DW Türkçe'ye konuşan Muğla Çevre Platformu (MUÇEP) Eş Sözcüsü Avukat Güngör Erçil'e göre, bakanlık 2014-2017 yılları arasında bu bölgeleri "ihalesiz tahsis” denilen yöntemle MUÇEV'e kiraladı. 2017'de çıkan yürütmeyi durdurma kararı üzerine ihale yapılmaya başlandı. Ancak bu ihaleler için herhangi bir ilan ve duyuru yapılmadı ve ihalelere tek istekli olarak MUÇEV çağrıldı. Datça Belediyesi'nin ihalelere katılım başvurusu ise, öncelik sahibi olmasına rağmen yanıtsız bırakıldı.
Erçil ayrıca MUÇEV'in, kiraladığı bu bölgeleri üçüncü şahıslara kiralamasının da sözleşmeye aykırı olduğunu söylüyor.
"Projeleri hukuka göre değil, hukuku projelere göre şekillendiriyorlar”
MUÇEV, 2014 yılında Çevre ve Şehircilik Bakanlığı'na bağlı Türkiye Çevre Koruma Vakfı ile Muğla Valiliği'ne bağlı Muğla'ya Hizmet Vakfı ortaklığında kurulmuş bir limited şirketi. Yönetim kurulunda eski bürokratların yer aldığı şirket, yalnızca Datça'da değil, Antalya'dan Çanakkale'ye ülkenin birçok turistik kıyı şeridinde faaliyet gösteriyor.
Anayasa'nın 43'üncü maddesine göre kıyılar, devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunuyor. Deniz ve göllerin kıyılarını çevreleyen sahil şeritlerinden yararlanmada da öncelikle kamu yararı gözetilmesi gerekiyor. 3621 sayılı Kıyı Kanunu'nda kıyılarda hiçbir yapı yapılamayacağı, duvar, çit, parmaklık, tel örgü, hendek, kazık gibi engellerin oluşturulamayacağı belirtiliyor.
Ancak DW Türkçe'ye konuşan çevre avukatı Yakup Okumuşoğlu'na göre, projeler hukuka uygun şekilde yapılması gerekirken, hukuk her proje için yeniden şekillendiriliyor:
"Kanuna göre kıyılar kamuya ait alanlar ama uygulamada kanun yok sayılıyor. Proje bazlı eklenen istisnai hükümler ve mevzuat düzenlemeleri, bir sonraki projenin önünü açarken, kıyılardaki işgaller, halkın buralardan faydalanmasını engelliyor. Turizm Teşvik Kanunu kapsamında kıyılar 49 yıllığına turizm işletmelerine tahsis ediyor. 49 yılın ardından tekrar uzatılabiliyor bu süre. Sorduğumuzda ‘Biz mülkiyetini vermedik ki, yalnızca kullanım hakkını kiraladık' diyorlar. Oysa ortalama bir insan, ömrü boayunca bir daha bu alanları kamuya açık haliyle göremiyor.”
"İşgalin önünü açan Turizm Teşvik Kanunu”
Pelin Pınar Giritlioğlu
Türkiye'deki kıyıların kamu yapıları ve özel işletmeler tarafından işgal edildiğini söyleyen TMMOB Şehir Plancıları Odası İstanbul Şubesi Yönetim Kurulu Üyesi Doç. Dr. Pelin Pınar Giritlioğlu'na göre, Turizm Teşvik Kanunu, kıyı ve ormanlık alanlar gibi korunması ve kamuya açık olması gereken alanlarda yapılaşmanın önünü açıyor. „Kamu yararı" açıkça tanımlanmadığı için bir turizm işletmesi de kamu yararı olarak sunulabiliyor:
"Turizm Teşvik Kanunu, ‘Bölgenin doğal ve kültürel özelliklerini bozmadan, imar planlarını uygulamak kaydıyla kamu yararına yapı ve tesis yapılabilir' diyor. Ama bakın Ege ve Akdeniz kıyılarına, doğal yapıları tamamen bozulmuş durumda. ‘Kamu yararı' açıkça tanımlanmıyor. Kıyılardaki bu uygulamaları denetlemekle yükümlü kurumlar da kıyı mevzuatına aykırı davranıyor. Çok ciddi bir tahribatla karşı karşıyayız.”
2012 yılında, o dönem kıyıların denetiminden sorumlu Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından kıyılardaki işgallerle ilgili detaylı bir genelge yayınlanmış ve kıyı ve sahil şeritlerinde halkı kısıtlayan uygulamalara yönelik düzenlemeler getirilmişti. Ancak Giritlioğlu’na göre denetimi Çevre ve Şehircilik Bakanlığı'na devredilen kıyılarda, söz konusu tedbir ve düzenlemeler hiçbir zaman olması gerektiği gibi yapılmadı.