Geçtiğimiz hafta garip bir yarışma ve ödül töreni izledim.
Türkiye’nin en büyüğü denilen ödül dağıtımı sanıldığı kadar büyük değildi. Kısaca bunun adı yarışma değildi…Ödüllerde ödül değildi…
Sadece "insanlık" adına verilen ödüller gerçek değerindeydi.
Nitekim bizde insanlık adına verilen ödülleri son yılların en değerli ödülleri bularak gereken haberi yaptık.
Bu yarışma ve ödül sistemi alışılmışın dışında kimin icat ettiği belli olmayan şekilde işledi. Tuhaf bir şekilde herkes “En iyi benim” diyerek aday oldu.
Sonunda sektörde o kadar değerli insanlar, kuruluşlar varken “kötünün iyisi” olarak seçildiler. Arada ödül alan son derece iyi kuruluşlarda bu kötülerin arasında gerçek değerini bulamadan kaybolup gitti.
İnsanların kendini aday olarak gösterip seçtirmesi gibi “garip” bir ödül töreni izledik. Yaklaşık 2-3 yıldır aynı kişiler ve kuruluşlara ödül verilmesi de oldukça büyük tepki aldı.
Bu ödül sistemi, çok özenle hazırlandığı belli olan organizasyonun güzelliğini sildi süpürdü. Organizasyon için onca insanın verdikleri emeğinin boşa gitmesine neden oldu. Bu nedenle onları kutlayanlar oldu. Organizasyonu yapanları bende kutluyorum. Güzeldi, ama yine de eksikleri vardı.
Basının böyle önemli olduğu iddia edilen ödül törenini yerlerde sürünerek izlemesine göz yumulmasına hayret ettim.
Gazeteciler davete uyarak nezaket gösterip şık giyinip gelmişlerdi. Ancak o güzelim kıyafetlerle protokol sırasının önünde yerlerde sürünerek çalışmak zorunda kaldılar.
Bu gibi organizasyonlarda basının nasıl çalışacağı konusunda önlemler alınmayışı insanı şaşırtıyor. Hem basını çağırıyorsun, hem de rahat çalışma imkânı vermeyerek onlara değer vermiyorsun. Sonra da onlardan iyi haber bekliyorsun…
Hele böyle bir törende basın bülteni dağıtılmayışı da başka bir sıkıntıydı. Birçok kişi aldığı notlarla haber yapmak zorunda kaldı. Not almayanlar internet sitelerinden kopyaladıkları haberleri yayınladı.
Bunu son yıllarda organizasyon yapan tüm kuruluşlarda görmeye başladım. Bir an önce tedbir almazlarsa organizasyonlarına gelen basın mensubu bulamayacaklar.
Hafta boyu bu yarışmanın düzenlenme şekli hakkında yapılan eleştirileri dinledim. Organizasyonu yapan dernek üyeleri dahil herkes “Körler sağırlar, birbirini ağırlar” diyerek yarışmaya karşı yaklaşımlarını bildirdiler.
İstanbul Kültür ve Turizm Müdürlüğü’nün seçici bir yaklaşımla, çağdaş bir jüri sistemiyle seçtiği İstanbul Turizm Ödülleri’nin en doğru seçim olduğunu söylediler.
Ama bu “en büyük!” denilen ödül törenini ise yerden yere vurdular.
Bu ödül sistemini ve yarışmayı bende eleştirerek, yanlış olduğunu ve “adil olunması” gerektiğini yazmıştım.
Bir önceki yazımda “insanların kendi kendini aday göstermesi” diye bir şey olmaz demiştim.
“Ben en iyiyim” diyerek “Kendin pişir, kendin ye…” şeklinde bir yarışma ve ödül kazanma yönteminin dünyanın hiçbir ülkesinde bulunmadığını söyledim.
"Benim ödül falan talebim olamaz, bize gerçek ödülü sektör yıllardan beri verdi" dedim
"Birilerine kin duyuyorsun" dediler.
Doğru söyleyeni dokuz köyden kovarlar.
Bunun kinle ne alakası var? Sadece "kalite"yi bozmayın "adaletli olun" dedim
Türkiye'de ödüle değer, çok başarılı yüzlerce kuruluş varken "Neden hep aynı isimler?" dedim.
Kendi kendine aday olunmasını eleştirdim.
"Ödül alınmaz, başarılı olana verilir" diye yazdım
Ama ne yazık ki dinleyen olmadı.
Ortaya yıllarca unutulmayacak kötü bir tablo çıktı.
Aslında turizm sektörüne birilerinin müdahale etmesi gerekiyor.
Bu müdahale makamı Kültür ve Turizm Bakanlığı’dır.
Ödül sistemlerine bir kriter getirmesi ve başıbozukluğa son vermesi gerekir. Yoksa bundan Türk turizm zarar görüyor.
Yapılan etkinliklerin “kıymeti harbiyesi” kalmıyor.
Önüne gelen aynı tarihte fuar yapıyor.
Hiçbir hükmi şahsiyeti olmayan kişiler kendilerine sahte payeler vererek turizmi yönlendirdiklerini ileri süren toplantılar yaparak birilerini aldatıyorlar.
Önüne gelen her toplantıda peynir ekmek gibi plaketler dağıtıyor…
Birileri de bir defada 40-50 tane ödül dağıtıyor.
Başarılı olanla, sponsor olanlar birbirine karışıyor.
Almanya’nın “Messe” (Fuar) kuruluşuna hayranım.
Almanya’da fuar takvimi en verimli şekilde işler ve yapılan her fuardan, etkinlikten herkes payını eşit şekilde alır.
Yapılan ödül törenleri de kontrol altındadır.
Biz de öyle mi?
“Kiminle işin varsa ver ona ödülü” sistemi işliyor.
Dernekler kanununda bile yönetim kurulu sayısı bellidir. 11, 7 veya 5 kişi olur. Ödül sistemlerine de böyle kısıtlı sayılar konulmalı ve böylece” en iyi”nin ortaya çıkması sağlanmalıdır.
Ödülün kalitesi ancak böyle ortaya çıkar.
Duydum ki federasyon bir daha ki ödül törenini üstlenmiş.
Yani bu ödülü “kendin pişir kendin ye” sisteminden kurtarıyor.
Sektörle ilgisi olmayan veya “hep aynı” kişilere “ulufe dağıtır” gibi ödül verilmesini engelleyecek.
Yani ödül töreninin kaybolan “kalite”sini iade edecekmiş…
Sevindirici bir haber…
Bekleyip göreceğiz…
Çünkü Skal kurulduğundan beri varım.
Geçmişi gördük. Bugünü gördük…
Allah izin verirse yarını da göreceğiz…
Skalite’yi Türkiye oluşturdu.
Bu hale yine Türkiye getirdi.
Ama Skalite 2011, Skal tarihine “kara bir leke” olarak yazıldı.
Artık bunu kimse değiştiremez.