İSTANBUL, Rus gezgin Konstantin Kolotov, iki yıldır bisikletle dünya turu yapıyor. Yolu Türkiye'ye de düşen Kolotov, Sputnik'e Türk halkı, gelenekleri ve ülke ile ilgili izlenimlerini anlattı.
— Türkiye öncesinde nasıl bir güzergâh izlediğinizi anlatır mısınız?
— St. Petersburg'dan başladığım dünya turum çerçevesinde Türkiye'ye geldim. Bisikletle 100 bin kilometre uzunluğunda 100 ülkeden oluşan bir tur planım var, tüm kıtaları kapsıyor ve ünlü yüksek dağlara çıkmak istiyorum. Türkiye'ye Rusya üzerinden geldim, 10 Avrupa ülkesini geçtim ve İspanya üzerinden de Afrika'ya yol aldım, tüm kıtayı gezdim. Afrika'dan sonra İstanbul'a kadar geldim.
— Ne kadar zamandır İstanbul'dasınız, burada ve genel anlamda Türkiye'de ilginizi çeken ne oldu?
— İstanbul'da uzun süre kalmayı planlamıyordum ama öyle gelişti, 2 ay kaldım. Aralık ayı geldi, dağlara kar indi, yani ülkenin daha uzak yerlerine gitmek biraz sorun yaratacaktı. Neticede de 2 ay İstanbul Bilim ve Kültür Vakfı'nda kaldım. Gezgin olduğumu biliyorlardı ve beni vakfa davet ettiler kitap yazımı üzerinde çalışmak için. İstanbul ve İslam konusunda bir kitap. Türkiye'yi seçmemin nedeniyse İslam'ı öğrenmekti, gezdiğim birçok kentte imamlarla, inananlarla konuştum, camileri ziyaret ettim.
— Türkiye coğrafi ve tarihi bakımdan zengin bir ülke. Aklınızda kalan yerler nereler?
— İstanbul'dan kıyı üzerinden ilerleyerek Bursa, Yalova, İzmir, Denizli, Antalya, Konya'ya geçtim, sonra doğuya doğru… Ancak doğrusunu isterseniz Suriye sınırına çok yaklaşmamaya çalıştım. Türkiye, içinde büyüleyici derecede güzel kentler olan şaşırtıcı bir ülke, ancak İstanbul başka bir yer. Napolyon dahi bu kenti, dünya imparatorluğunun başkenti yapmayı düşlemiş. Bunu anlayabiliyorum. Ayrıca İzmir de beni çok etkiledi, rahat, mimarisi olan, turistik, ama bir yandan da otantik, canlı ve gerçek bir yer. Konya dünyanın en tarihi kentlerinden biri, dinler burada gelişmiş, sufizm burada oluşmuş. Nüfusu 100 binin altındaki küçük dağlık kentler de beni apayrı şaşırttı, güvenli, rahat ve çok hoşlardı.
— İslam ve gelenekleri incelediniz, bu anlamda nasıl bir deneyiminiz oldu?
— Gittiğim kentlerde sadece İslam'ı değil, İslam'da yerleşmiş olan misafirperverlik geleneklerini inceledim ve bunları kendi üzerimde dolu dolu hissettim. Bir şehirde bir camiye gittim, imamla konuştuktan sonra kendime geceleyecek bir yer aramayı düşünüyordum, ancak bulunduğum yerde otel yoktu. İmam beni kendi evine davet etti, yedirdi içirdi, caminin içinde bir yeri bana geceyi geçirmek için ayarladı. Bunun için kendisine çok minnettarım. 'Dünyayı gezen bir gezginin gözünden İslam' isimli kitabım henüz çıkmadı, yazım aşamasında ancak yakında basılacak.
— Misafirperliği özellikle de küçük köy ve kentlerde hissediyorsunuz. İstanbul gibi bir mega kentte elbette misafir veya gezginlere ilgi göstermek daha zor. Küçük kentlerde neredeyse her geçen yanıma gelip aç mıyım, tok muyum ya da kalacak yere ihtiyacım var mı diye sordu. Bu gelenekler dinin kendi içerisinde yerleşik durumda, hatta misafir ve gezginleri karşılamak için belli başlı talimatlar var.
“
İnsanların misafirperverlik duygusunu çocukluğundan beri besliyor olması beni olumlu anlamda şaşırttı, öğretmiyorsunuz bile, çocuk anne ve babasını örnek alarak böyle nitelikleri ediniyor.
Türk misafirperverliğini başka ülkelerle kıyaslayacak olursam, din konusunun altını çizmek istiyorum, özellikle de Afrika için. Afrika'nın Müslüman ülkelerinde Hristiyan olanlara nazaran kendimi daha güvenli ve iyi hissettim. Türkiye'nin dünyada ilginç bir yeri var, İslam kökleri var, ama fanatik İslam değil. Türkiye'de misafirperverlik doğru, makul ve çok hassas, mesela Gürcistan'daki gibi müdehaleci değil.
— Türkiye'ye geri dönmek istiyor musunuz?
— Gezimin 5-6 yıl sürmesini bekliyorum, daha sonra Türkiye'yi de kesinlikle dönüp yaşamak isteyeceğim bir yer olarak görüyorum. Türkiye'de çalışmaya davet ettiler beni, turum bittikten sonra büyük bir memnuniyetle kabul edeceğim. Afrika'ya kesinlikle bir daha gitmem, ama Türkiye'ye büyük memnuniyetle dönerim.