Gezi parkı olayları ile başlayıp genel tepkiler ile büyüyen hareketin, yol açtığı kriz, en çok turizm sektörümüzü etkiledi. Milli gelirimizin % 30 luk, istihdamın %10 luk bölümünü teşkil eden, çok ciddi bir döviz kaynağımız olan bu kırılgan ve hassas sektörün yok sayılarak, yola devam edilmesinin faturası, gelir ve istihdamdaki ciddi düşüş ile maalesef yakında geri dönecek gibi gözüküyor..Bu takdirde, yaklaşık elliden fazla sektörle ilişkisi olan turizm sektörümüzdeki krizin, iyi yönetilmemesinin diğer sektörlere de yayılması kaçınılmaz olacaktır.
Turizmdeki mevcut krizin, olayların sürmesi halinde, rezervasyon iptallerinin yanı sıra yeni anlaşmaları da olumsuz yönde etkilemesi bekleniyor. Krizin doğuş anı ve sebepleri uzun süredir tartışılıyor ve tartışılmaya da devam edeceğe benziyor. Oysa şu an, mevcut sıkıntıların acilen giderilebilmesi ve olumsuz etkilerin azaltılması zorunluluğu hala ortada durmakta. Bakanlık ve diğer ilgili kamu kurumları ile sektör birliklerinin herhangi bir kriz yönetim planlarının olmadığı anlaşıldı.Yapılan açıklamalar, sadece dar alanda yapılan görüşme sonuçlarını içeriyor. başta 7000 i aşkın seyahat acentesi, turizmle ilgili binlerce küçük orta boy işletmeler, rehberler ve milyonlarca çalışan olmak üzere, sektörün genelini kapsamıyor. Olaylarla birlikte, acil kriz yönetim kurullarının oluşturulmaya girişilmemesi, yetkililerin olaylar karşısındaki ataletlerini hala sürdürmeleri, oluşan zararları artırıyor.
İletişim sektöründeki hızlı gelişme, globalleşme eğilimini de hızlandırırken, turizmde yaşanan krizler ulusal rekabetin yanında global rekabetlere de neden olmakta. Türkiye deki rezervasyonunu iptal edenler, daha güvenli ve ekonomik olduklarını düşündükleri rakip ülke pazarlarına süratle ve kolaylıkla yönelebilmekte. Bu rekabet ortamından yarar sağlayacaklarını düşünenlerin de mevcut krizi abartarak, ülkemizle normal şartlarda rekabet edemeyen lokasyon ve tesislerine, yapay bir avantaj elde etme gayretleri içinde olacaklari ve medyaları ile de bu faaliyetlerini destekleyecekleri açık. Yabancı tur oparatörleri bu krizi kendi avantajlarına dönüştürebilmek için yapay nedenleri bahane ederek fiat düşürmeye çalışacaklar, özellikle bu tehdit ve baskılara ekonomik dayanma gücü olmayan küçük işletmelere, kolaylıkla boyun eğdirecekler.
Kriz doğası gereği beklenmedik zamanda, surpriz olarak karşımıza çıkar..Her krizin kendine özgü koşulları, çözümlerinin de özel olması ihtiyacını doğurur. Krizlere karşı en hassas sektör olan turizmde yaşanan krizin, genel kriz yönetimine paralel ve özel yanlarının iyi yönetilememesi, bizim gibi turizm gelirleri ve imajı çok önemli olan ülkeleri yakından ilgilendirir. Krizin,olayları doğru anlama ve uyum mekanizmalarını felç eden, beklentileri ortadan kaldıran bir gerilim olduğu bilindiğine göre, bu gerilimin acilen giderilerek önceden sezilemeyen bu olağanüstü duruma karşı gerekli tedbirlerin biran önce alınması zorunlu hale gelir.
Dövizdeki artışa acilen müdahale eden Merkez Bankası gibi, turizmdeki krize de acilen müdahale eden yetkili kurumlara olan ihtiyaç ortadadır..
Kriz yönetimi, zararların azaltılması için gerekli politika ve önlemlerden oluşur. Oysa bu faaliyetlerin önündeki en büyük engeller olan, "bu krizde diğerleri gibi nasıl olsa geçecektir" kanaati, "sektörle birlikte hareket etmek yerine merkezileşmiş kararlara yönelme", "mevcut yada oluşturulacak bir plan yerine, anlık kararlarla çözüm arama", "iletişim ve bilgi akışındaki yetersizlik", "hatta politik yada başka kişisel nedenlerle iletişim akışının bilerek kesilmesi",gibi durumlar, mevcut krizi derinleştirmekten başka bir işe yaramaz.
Yaşanan olayları ülkemiz aleyhine kullanan uluslararası odakların varlığı bilindiğine göre, kamusal kriz yönetimlerinin, bu işlerden sorumlu olan, Başbakanlık Basın Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğü, Dış İşleri Bakanlığı ve diğer Tanıtma Fonu üyeleri ile birlikte, bu olaylara özel tanıtımların yapılanması için yeterli bütçe ve kararları oluşturarak, acilen uygulamaları gereklidir.
Kuşkusuz turizm, tüm kamu kurumlarını ilgilendirir. Yaşanan bu krizin, en az zararla atlatılması, tüm kamusal ve özel kurumların katkıları ile olacaktır.Turizm sektöründeki KDV vergi oranlarının, ayak bastı paralarının indirilmesi, zor durumdaki seyahat acentelerinin KOBİ sayılarak, özel kredi mekanizmalarından yararlandırılması gibi mali önlemler alınmalıdır. Sektörle anında ve doğrudan iletişime girerek ihtiyaç duyulan tüm gerekli önlemlerin alınabilmesi için, Bakanlık,TOBB ve ilgili sektör birlikleri bünyesinde, sektörünün tümünü objektif ve tarafsız olarak kucaklayarak, doğru bilgi akışı ve kararların oluşmasını sağlayacak "Turizm Kriz Masaları",nın oluşturulması gerçekleşmelidir.
Krizin başladığı günden bu güne kadar yeterli tepki veremeyen tüm kurumlar dahil olmak üzere, sektörün tümüne ayırım yapmaksızın çağrı yaparak, çözüm arayışına giren, "Türkiye Sağlık Turizmi Konseyi" nin 15 Haziran da Istanbulda gerçekleştirdiği çalıştayına, sayıca büyük bir katılım olmamasına karşın, katılan uzmanlarca alınan kararlardaki isabet, bu kişilerin sektörün gerçek nabzını tutan, değerli profesyoneller olduğunu göstermiştir. Nitekim bu çağrı ve çalıştay sonrası, değişik kurumlarca yapılan açıklamalarda, bunu teyid eder niteliktedir.
Demokratik katılımı sağlayacak bir çatı sektör örgütü olarak, "TURİZM TİCARET ODASI "nın kurulmasının gecikmiş bir ihtiyaç olduğu gerçeği bir kez daha öne çıkmış olup, bu konudaki yasal çalışmaların acilen başlaması gerektiği ortadadır.
Olaylara, şahsi yada kurumsal çıkarlardan uzak, kafamızı Akdeniz in sıcak kumlarına gömmeden, güneş ışığının aydınlığında bakalım.
Her zaman demokratik çoğunluğun yanında olduğunu iddia edenlerin, elit bir azınlık yerine, turizm sektörü çoğunluğunun da yanında olmaları beklenir. Kriz Yönetim Kurulları ve uygulamaları da ancak, sektör çoğunluğunun kararlara katılımı ile sağlanabilecektir.