Birçok yazımda, “Geçmişini bilmeyen geleceğini yönlendiremez” dediğimi hatırlarsınız. Bu sözcükteki anlam çok derindir. Tabii ki bu derin konu, ülkenin geçmişi ve geleceğine yönelik kullanılabilse de ben bu hafta bu sözcüğü iş hayatımıza uygulamaya çalışacağım. Ne iş yapıyorsanız yapın, hangi meslekte çalışıyorsanız çalışın, o işin veya mesleğin geçmişteki yapısına bir göz attıktan sonra gelecekle ilgili tahmin veya görüşlerde bulunabilirsiniz.
Kokpitlerde, hava kuvvetleri, kara kuvvetleri ve deniz kuvvetlerinden gelen pilotlar adı altında kategorize edildiklerini ve Hava Kuvvetleri kökenli pilotlardan başka pilotların, uçuş işletmede yönetici yapılmadıklarını biliyorlar mıdır dersiniz.
THY yönetimi olarak, Pilot alımlarının hangi dönemde ve hangi genel müdür zamanında sivilleştiğini ve Yugoslavya’da pilot eğitimi aldıkları için, “Yugo” ismi ile tanımlanan bu pilotların, THY’ye de Kokpit hiyerarşisi içinde uçmaya başladıklarında ne gibi çirkinlikler ve zorluklar yaşadıklarını duymuşlar mıdır? HİÇ SANMAM…
Sadece THY yönetimi değil sendika ve dernek yönetimleri de kendilerinden öncekilerin ne şartlarda ve ne zorluklar içinde çalıştıklarını, neler yaptıklarını, ne yapmak isteyip de yapamadıklarını, nerede takıldıklarını hatırlamaz. İşin ilginç yanı öğrenmek istemedikleri için sormazlar da…
Bir şekilde elde ettikleri makama oturduklarında geçmişten ders alacaklarına, ne yapılıp nelerin yapılamadığının nedenlerini öğrenmeye gerek duymadıklarından, eskilerin düştüğü hatalara bir kez daha düşerler. Bu süreç böyle devam eder gider.
Elde etmiş oldukları makamların rehavetine kapılarak geçmişe sünger çekip kendilerine göre bir strateji geliştirip faaliyetlerine başlıyorlar. Tabii ki bu kafayla işe giriştiğinizde sonuç kendilerinin olmasa da temsil ettikleri kitleye hüsran yaşatıyor. Onlar gidiyor diğerleri geliyor yine aynı yanlışlar devam edip duruyor. Sorduğunuzda giden Tu-kaka kendileri ise pür-i pak oluveriyor
Çünkü kendilerinden önce aynı görevi sürdürenlerle fikir alışverişi yapmıyorlar. Eskiler nerede yanlışa düşmüşler onları sorgulamadan birde bakıyorlar ki, kendileri de aynı yanlışın içindeler.
Mesela, THY’deki çalışanları ilgilendiren konularla ilgili bir fikir beyan ederken en azından yakın geçmişi bilmek ve yakın geçmişte, ilgilenilen konu ile ilgili neler yapılmaya çalışılmış ve neden yapılamamışı anlamak gerekiyor. THY’de kokpit ve kabin ekiplerinin eski çalışma koşulları ve bu koşullarda yapılmak istenen değişiklikler nelerdi? Bu değişiklikler neden yapılamadı? Yapıldı ise ne netice verdi…
Son günlerde ya kasıtlı ya da bilgisizlikten kaynaklanan bir dolu senaryolar havada uçuşuyor.
Neymiş Efendim… Kabin A.Ş kurulacakmış. Kabin memurlarının maaşları düşürülecekmiş. Kabin memurlarımız da geçmişte yaşananları bilemediklerinden kulak gazetesi aracılığı ile olması düşünülmeyeni bile olmasını sağlayacak şekilde senaryolar öne sürmekteler.
Sevgili Arkadaşlar; Kokpit ve Kabin A.Ş çok eskiden de düşünülmüştü. Bir zamanlar, sadece Kabin değil, Kokpit A.Ş fikri ortaya atılmış ama olmamıştı.
Hatırladığım kadarı ile sistem şöyle çalışacaktı; Kokpit A.Ş için bir havuz oluşturulacak ve Türkiye’de genelde kullanılan, farklı tip uçakların pilotları, hangi havayolunun pilot ihtiyacı varsa firma tarafından oralara yönlendirilecek tarzında fikirler tartışılıyordu. Bu pilotlar hangi şirkete kiralanacaksa o şirketin kendi uçuş manuellerini öğrenecek ve kiralandıkları şirketin kurallarına göre görev yapacaklardı. Tabii ki bu fikir doğmadan öldü. Bu fikrin sahibi eski TÖSHİD başkanı idi.
Bu fikirler kabin memurları için de zaman zaman ortaya atılmıştı. Kabin ile ilgili son fikir, THY’de son dönemlerde üst düzeyde görev yapmış aklı evvel bir yönetici tarafından ortaya atılmış ve tabii ki iş ömrü yetmediğinden başaramamıştı.
Tabii ki işverenler (doğrusu işveren vekilleri) her zaman için en ucuza ve kaliteli elemanlarla çalışmak ister. (Sanki kendileri kaliteli imiş, ucuza çalışıyorlarmış gibi…) Bu düşünceleri zaman zaman depreşir. 15-20.000 kişilik personeli olan bir şirkette, tek tek işçiyi karşına alıp anlaşarak bireysel sözleşme yapacak değilsin ya… Bu nedenle araya, aracı kurum gibi çalışan sendikalar çıkarılıyor.
İşverenler her zaman için dikensiz gül bahçesi isterler. Kimse onlara karışmasın ve bildikleri gibi şirketi yönetme fikri her işverenin rüyasını süsler. İşte bu nedenle öncelikle sendika seçimlerinde etkin rol oynamak isterler. Kısaca sendikayı da kendileri yönetmek ister. (Tabii ki çalışanlar buna müsaade ederse…) Son günlerde yaşanan ve işverenin aleni olarak taraf tuttuğu rezalet hiçbir zaman unutulmayacaktır. Bu rezaleti aynen THY’de sendikal faaliyetler için tuttuğum deftere çoktan kaydettim.
Çok yakında bir toplu iş sözleşmesi var. Bu toplu iş sözleşmesinde işverenin karşısına, mevcut iki sendikanın en fazla üyesi olmakla birlikte yetki almış olanı çıkacaktır. Bu sendika işveren yanlısı ise iş kolay. İşveren istediği düzenlemeleri geçirtebilir. Bildiğiniz gibi, önce tüm çalışanlara açık başlayan toplu iş sözleşmesi görüşmeleri, zaman ilerledikçe kapalı kapılar ardında sürdürülür. Bir sabah uyanırsınız ki toplu iş sözleşmesi bitmiş.
Unutmayın ki; İşveren herhangi bir meslek dalının ücretini toplu iş sözleşmesinde yeniden düzenlemeyi ve başlangıç ücretlerinde değişiklik isteyebilir. (Son sözleşmede yazan rakamın altına inmemek kaydı ile)
Dikkat ederseniz isteyebilir diyorum. Tek başına yapabilir demiyorum. Çünkü, işverenin bu yeni skala veya uygulamayı yapabilmesi için sendikanın onayını alması şart.
Aslına bakacak olursanız, mevcut işveren-sendika ilişkilerinde düşünülmeye bile gerek yok. Karşılıklı iki imza, iş biter… Yaparlar mı? Bence yapabilirler.
Sendika-İşveren birlikte hareket ederse her şey mümkündür. Ya sendika, işverenin bu teklifini kabul etmezse, işte o zaman sıkı bir mücadele başlar. Zaten olması gereken de budur. Bugün OHAL var, grev falan yapamazsınız. Peki, yarının ne getireceğini bileniniz var mı?
Çalışan olarak sizin yapacağınız tek icraat, kesinlikle işverenin uydusu olmayacağından emin olduğunuz bir sendika yönetimine üye olup onu desteklemektir.
Sizden gelen maillerde en çok sorulan soru, Hava-İş e dayanışma ödeyip kazanılmış haklarımızın yanı sıra yeni haklardan her zaman faydalanabilir miyiz şeklinde. Tabii ki EVET. Bu sizin yasal hakkınız. Kimse kimseyi zorla üye yapacak değil ya…
İsterseniz bir başka sendikaya üye olur diğer sendikaya ise dayanışma bile ödeyebilirsiniz. Bu da sizin en doğal hakkınız.
Aslına bakacak olursanız benim işim sizi yönlendirmek değil. Doğruları yazmak ve kesinlikle çalışanın yanında yer almak.
Hava-İş veya Hava-Sen, bunlardan hangisinin işveren ile flört edebileceğini düşünüyorsanız orada kesinlikle durmayın. İşin doğası gereği işveren ve sendika farklı iki uç olmalıdır. Birlikte şirketi düşündük, bu şirket hepimizin, şirket varsa biz varız söylemlerini işveren söyleyebilir ama sendika asla… İşverenin görevi şirketi yönetmek, sendikanın görevi üyesi olan çalışanın hakkını korumak. Herkes kendi görevini yapmalıdır. İşveren adam gibi işveren, sendika ise adam gibi sendikacılık yapmalıdır.
Yurt dışındaki havayolları çalışanları, yasaları müsait olduğundan, haklarını alabilmek için günlük, hatta saatlik eylemler yapıyorlar, ama kimse onlara vatan haini demediği gibi şirketleri de her seneyi karlı bilançolarla bitiriyor. THY ise dikensiz gül bahçesinin yanına birde sendikanın kendi isteği doğrultusunda çalışmasını istiyor ve her şeyden önemlisi TARAF oluyor. İşverenin taraf olduğu sendika, toplu iş sözleşmesinde sizce ne yapabilir? İşverene diyet borcunu toplu iş sözleşmesinden başka nerede ödeyebilir.
Ancak, siz çalışanların, sendika seçimi ne olursa olsun tek yapmanız gereken DİK durmak ve birbirinizi kollamanızdır. Hepiniz DİK duracağınızdan ve yanınızdakinin sizi, sizin de onu satmayacağınızdan eminseniz ve yasalara uygun hareket ederseniz iş biter.
Hiçbir yönetim, bu günkü ortamda yüzlerce, binlerce çalışanı birlikte atamaz. Mümkün değil bu.
Ancak yukarıda yazdığım gerçekler DİK durmasını bilenler için geçerlidir.
Sonuç olarak; Top sizlerde. Zamanlama çok güzel. Birlikte hareket edin bakalım ne yapabilecekler.
ANAHTAR KABİN MEMURU ARKADAŞLARDA