THY-Hava İş ilişkileri: Al takke ver külah

Sefa İnan

Yaklaşan Hava-İş sendika delege seçimleri için geri sayım başladı. THY’deki sendikal yapının geçmişini yazarımız Erhan İnanç beyin sitemizde yayınlanan (THY VE HAVA-İŞ SENDİKASININ 2000 ÖNCESİ GREV TARİHÇESİ – 1 ) ve THY VE HAVA-İŞ SENDİKASININ 2000 ÖNCESİ GREV TARİHÇESİ – 2) yazılarını okumuş olduğunuzu varsayarak, “geçmişini bilmeyen geleceğini yönlendiremez” mantığı doğrultusunda, yakinen şahit olduğum yakın sendikal tarihimizde yaşanan Ali Cengiz oyunlarının bizzat içinde olduğumdan yazmaya karar verdim. İktidarda kalabilmek için yapılan ayak oyunlarını, yaşayan şahitlerinin isimlerini vererek, sunacağım.

Ancak öncelikle 26 Şubat 2006 tarihinde yazdığım “LÜTFEN BU YAZIYI OKUMAYIN” başlıklı yazıma göz atmanız gerekiyor.

Bildiğiniz üzere THY/Teknik A.Ş den 2006 yılında 30 sene 6 ay çalıştıktan sonra işten çıkartılmıştım. Bu çıkartılma hikayemi daha önce yazdığımdan detaya girmeyeceğim. Sadece, işten çıkartılma konusunu en iyi bilen kişiler, o zamanki uçak bakım başkanımız ve şu anda Onur Air in teknik departmanının üst düzey yöneticisi olan Şükrü Can ve THY Eski uçak bakım başkanı Mehmet Yılmaz dır.

Bu işten çıkartılma olayımın konusu çok ilginçtir. Sendikanın ayak oyunlarını dikkatle okuyun.

Aslında benim işten çıkartılmam işveren tarafından istenmemiştir. Yukarıda linkini verdiğim yazımda belirttiğim gerçeklerden sonra THY, 2006 yılının başlarında emekliliğini dolduranları emekliye sevk etmeye karar veriyor. Tabii ki bu uygulamayı sicil numaralarına göre yaptıklarını iddia ediyorlar. Ancak, işinde başarılı olanların, istisna tutulmaları istendiğinden, başkanlıkların emekliliğini istediklerini yazmalarını istiyorlar. Teknikteki tüm başkanlıklar listeleri hazırlayıp yukarıya sunuyor. Listenin gittiği bölüm Gen Müdür Teknik yardımcılığı. ( o zamanlar teknikte genel müdürlük yoktu, doğrudan THY’ye bağlıydık)

Genel müdür yardımcılığı, başkanlıklardan gelen 300 ü aşkın çalışanın isimlerini aynen onaylıyor ve genel müdür makamına sunuyor. Genel müdür makamında Temel Kotil var. Temel Kotil de 300 civarı çalışanı tanıyamayacağından, gelen listedeki kişileri aynen onaylıyor ve ilgili liste, insan kaynakları başkanlığına (personel başkanlığı) ve sonrada sendikaya bildiriliyor.

Tabii ki, vergisiz iş tazminatını aldıktan hemen sonra verimsizlik nedenli çıkartılma isteği ve bu verimsizlik nedenli çıkartılmaya itirazım ve THY tarihinde ilk defa yaşanan, verimsizlikle suçlanan kişinin itirazının kabul edilmesi gelişmesinden sonra emekli edilecekler listesine konmam çelişki doğuruyor.

Soru şu; Kendisinden daha eski çalışanların olduğu bir şirkette emekliye sevk edilebilmek için bir kılıf uydurulması gerekir. Bu uydurulmuş kılıfa yönelik verimsizlik iddiasına yönelik savunmam kabul edilmişken, bu sefer de toplu çıkartmalardaki listeye o kişi neden konur.

Uçak bakım Başkanına soruyorum. Biz sizin isminizi yazmadık diyor. Genel müdür yardımcılığı, isminizi görmedim deyince, o zamanların THY Genel müdürü Temel Kotil devreye giriyor ve sendikaya giderek doğru başkanın odasına yönleniyor ve içeriye giriyor. Bu sürpriz ziyaretin birde şahidi var. Bu şahit, gerek THY/Teknikten gerekse Vakıf Yönetiminden tanıdığınız ve şu anda emekliliğini sürdüren, teknisyen arkadaşımız Alp Evcil. (ismini müsaade alarak yazdım)

Bakın şimdi gelişmelere…

Alp Evcil’in anlattığına göre, Temel Bey odaya giriyor ve sendika başkanına bir isim bizden habersiz olarak toplu çıkartmalara konmuş diyerek o ismin sendikaya gönderilen listeden çıkartılmasını talep ediyor. Sendika başkanı, Temel Beye dönerek, listeyi ben yapmadım. Liste sizden geldi. Ben bu listeden istediğiniz kişiyi tek başına çıkartamam. Madem ısrar ediyorsunuz o halde listeyi komple geri çekin diyor.( Listede 300 civarı çalışan var)

Temel bey tabii ki bir kişi için listeyi geri çekecek değil ya… Odadan çıkarak genel müdürlüğe dönüyor. Sonra benim ismim teknik yöneticilerinin yazmamış olmasına rağmen o listeye nasıl girmiş araştırılıyor ve o zamanın personel başkanı (insan kaynakları) Tuncer Tüzmen görevden alınıyor. Sonradan anlaşıldı ki, sendikanın THY’deki bacağı Personel başkanı Tuncer Tüzmen imiş. Tuncer Bey’in bu ikili ilişkiden ne menfaati olabilir? Onu da siz düşünün. Bir nevi “Al Takke Ver Külah” hesabı…

Aslına bakacak olursanız; Ben 2006 değil 2004 yılında emekliliğimi isteyecektim. Emekliliğimi istemememin sebebi, meslektaşlarıma verdiğim vergisiz iş tazminatı sözüydü. Bu dava neticelenmeden emekli olmam, UTED Yönetimindeki arkadaşlarım tarafından istenmedi ve davayı ilk açan kişi olarak emekliliğimi istememin, davayı kaybedeceğini anlayıp kaçıyor intibasını doğuracağı söylenerek, bir dönem daha hem UTED başkanlığına hem de THY’de çalışmaya devam etmem istendi.

Ben de ailemi ikna ederek 2 sene daha emekli olmadım. Tabii ki bu arada UTED başkanlığına devam edebilmem için de genel kurula girerek tekrar kazanıp UTED Başkanlığı görevime devam ettim.

Sonuçta; Benim THY’deki tüm uçak teknisyenlerini kapsayan davayı maliye bakanlığına karşı kazanmam ve karara itiraz eden Maliye bakanlığına karşın Danıştay nezdinde de onaylattıktan sonra binlerce meslektaşım, benim gittiğim yoldan giderek,40.000 TL ile 100.000TL arasında, beş sene geriye dönük ödeme aldı. Maliye’den ödenen toplam rakam 188 Milyon TL idi. (Bugünün parası ile)

Bu davadan sonra maliye bakanlığı yeni kanun çıkartarak,teknisyenlerin iş tazminatlarını net almasının önünü kapattı. Kanunun değişeceğini sağır sultan bile duymuşken, benim birçok kere ikaz etmeme rağmen kimse, ilgili kanun çıkartılmadan itirazı düşünmedi. Ancak şu anda iddia ediyorum ki yine bir yol daha var. 2006 senesinden sonra ki tüm UTED dernek yöneticilerine, nasıl olacağını anlattım ama Maliye bakanlığı ve THY aleyhine dava açmaktan çekindiler.

Şimdi bu konuyu,THY’deki sendikacılığa bağlayalım ki, kim ne yapmış ve şimdi ne yapılıyor daha net gözlemleyebilelim.

Peki, sizce sendika beni neden işten çıkartmaya çalıştı? Çünkü Sendikanın kalesi teknikti ve ben her zaman onlara muhalif olarak, teknikte delege listeleri çıkartır ve az farkla da olsa kaybederdik.

Ancak bu sefer, sendikanın “o para alınamaz”, “Sefa İnan sizi kandırıyor”, “Sefa İnan davayı kazanamayacağını biliyor ve avukatı ile ortak sizi bu maceraya sürüklüyor” diyerek sendika yöneticilerinin söyledikleri yalanları onlara yalatmış oldum.

Sefa İnan bu davayı kazansın onun elini havaya kaldıracağım diyen Atilay Ayçin bunu yapmadı ama yönetim kurulunda bulunan ve bu davanın kazanılamayacağını söyleyen Ayhan Uygun hangarın tam ortasında ve tüm arkadaşlarımın yanında elini uzatarak Sefa Bey tebrik ediyorum diye elimi sıkarak kaliteli bir davranış sergilemişti.

O zamanlardaki uçak bakım başkanımız, şimdiki Onur Air in teknik genel müdür yardımcısı Şükrü Can bile “o davayı sen kazan senin heykelini diktirteceğim” diyerek arkadaşları örgütlüyordu.

Çünkü yılların THY’sinde, gelir vergisi kanunu gereği, teknisyenlerin tazminatlarından vergi kesilemez denmesine rağmen bir Allah’ın kulu da çıkıp biz neden vergi ödüyoruz dememişti.

Peki, ben 2006 da emekliliği istenenler listesine itirazımı sürdürseydim veya mahkemeden işe iade aldıktan sonra işverene ben işe geri dönmek istiyorum deseydim ne olurdu? İşveren tarafından, bir çözüm bulunurdu ve işe iade davasını kazandığımdan THY’ye tekrar aynı görevle alınabilir ve yüzde yüz ilk delege seçimini benim listem kazanır ve birimiz başkan adayı gösterilirdi.

Ancak bildiğiniz üzere, sendika başkanlığını hiç istemedim. Ancak, delege olmak için hep uğraştım. Bizim toplumumuz, maalesef delege olmayı her an yönetime aday olacak gibi görür. Hâlbuki delege olmak, seni delege seçen arkadaşlarının, meslektaşlarının haklarını genel kurul ortamında savunabilmek ve yanlış giden konuları o ortamda savunabilmek içindir. Düşünsenize yüzlerce delege var ama başkan bir kişi. Demek ki delege olmak, illa ki yönetime gireceksin anlamı taşımıyor.

Ancak ben madem listeye konmuşum, en iyisi ben emekli olmayacağım, siz beni atın tercihimi kullandım. ( emekli olmakla olmamak arasında tek kaybım pass bilet hakkım olmuştur. Yakın arkadaşlarım bilir. Yurt dışına seyahatlerimi tur organizasyonları ile yapar ve yurt içinde de gideceğim yerlere arabamla gitmeyi sevdiğimden benim için bilet hakkı yerine tazminat daha cazip olmuştur) Çünkü mahkemede işe iade olacağımı herkes gibi bende biliyordum. Tabii ki davayı kazandım ve 6 veya 8 maaş (tam hatırlayamıyorum) ekstradan tazminata hak kazandım.

Şimdi de gelelim işin sendika bacağına;

Teknikte, benim birey olarak açtığım mahkemeden sonra, beni takip ederek, emsal dava oluşturan ve kazanan, binlerce teknisyenin ev ve araba aldıkları o ödemelerden sonra, Teknik’teki delege seçimlerini sizce kim kazanırdı? Teknikteki delege listesini kazanan grup sendika yönetimine girerdi. Çünkü Ayçin ve yönetimindeki kişiler, genelde teknik kökenli idi. Kendi evlerinde delege seçimini kaybeden grup genel kurulu da kazanamazdı. Bu nedenle ben mutlaka işten çıkartılmalıydım.

Bir başka neden de, Toplu iş sözleşmelerinde teknisyenlerin tazminatlarından vergi kesilmeyip diğer çalışanlardan kesilmesi arasındaki ücret dengelerini nasıl ayarlayabilirlerdi?

Bu nedenle ben THY’den ayrıldıktan sonra,sendika yönetimi,kazanılmasını baştan beri istemedikleri davaya müdahil olarak,Teknisyenlerin yanı sıra, işçi,memur,operatör vb..grupları da kışkırtıp dava açtırdılar. Tabii ki teknisyen dışındakileri kazanamadılar. Ancak, açılan bu davaların boyutunun işçiye, memura, operatöre vb… gittiğini gören Maliye bakanlığı kanun değişikliğine gitti.

Çünkü sendika yönetimi suyu kasıtlı olarak bulandırmıştı. Bir nevi kanun da pilot-kabin memuru-teknisyen ifadeleri net iken, başka iş gruplarına size de alabiliriz dava açın demek de neyin nesi oluyor du? Sonuçta eski tas eski hamam geri geldi ve sendika saltanatı devam ettirildi. Teknisyen vergisiz iş tazminatı avantajını kaybetti. Sendika’nın istediği olmuştu.

İşin komiği, sendikanın davayı sulandırdığını gören ve ilgili kanunda tanımı yapılmış olan teknisyenler bile haklarına sahip çıkamadılar.

Sendikaya siz ne yapmaya çalışıyorsunuz diyemediler. İşte bizim sendikacılığımız ve işte bizim çalışan kesimimiz. Hak bile arayamaz hale gelmiş veya getirilmiş çalışanlar…