Savaştan çıkan Bosna Hersek bile Türkiye’yi solladıysa

Doğan Satmış

1990’lı yıllarda gazetecilerin en büyük konusu Bosna Hersek’teki savaştı. Bir akarsu kenarındaki tarihi Saraybosna’da yaşayan Müslüman Boşnaklar, Sırplar tarafından ablukaya alınmış, insanlık suçları işleniyordu. Şehri çevreleyen tepelerde konuşlanan keskin nişancılar, aşağıda sokaklardan, caddelerden geçen, çoluk, çocuk, yaşlı, herkese ateş açıyordu. Pazar yerlerinde patlayan bombalarda, 40’ar 50’şer insan ölüyordu.

Balkan ülkeleri Basın Konsey’lerinin yöresel bir toplantısı Saray Bosna’da yapılınca, mesleki olarak 30 yıl önce her gün konuşup, yazdığımız bu ülkeyi görme fırsatı doğdu. Camileriyle, tarihi yapılarıyla herhangi bir Anadolu kentinden farkı olmayan Saray Bosna’da artık insanlar barış içinde yaşıyorlar.

3 yıl süren, 110 bini aşkın insanın ölümüne, milyonlarcasının göç etmesine yol açan savaş artık sadece müzelerde ve mezarlıklarda kalmış.

Boşnakların efsanevi lideri Aliya İzzetbegoviç, kendi anısına inşa edilen müzenin yakınındaki mezarında, Saraybosna’ya biraz tepeden bakarak, yaşanan barış ve huzurun sessizliğinde ebedi uykusunda. Ne yazık ki, kendi oğlu ise dünyada iyi bir izlenim bırakmamış; daha yeni yapılan seçimleri kaybetmiş ve insanlar, onun adı geçince ‘Nihayet kurtulduk’ diye, adını yolsuzlukla, rüşvetle anıyorlar, yaka silkiyorlar. Bir efsanenin oğlu olarak, onun anısını dürüstçe sürdürmek yerine, mal-mülk-ihtiras peşinde koşunca, ‘Nefret objesi’ olmak kaçınılmaz.

Şimdilerde siyasal olarak kantonlar halinde, birkaç yönetimden oluşan, adım başı cami, ortodoks veya katolik kiseler ve sinagoglara rastlanan kentte, değişik ırk ve dinlere mensup insanlar, savaştan mümkün olduğunca az söz edip, refahın keyfini çıkarıyorlar.

Onca ölüme yol açan savaş suçluları ise bir şekilde dünyadan ayrıldılar, sonuçta dünya ‘zalimlere’ de kalmıyor.

Xxx

Ancak Saraybosna’dan Türkiye’yi bakınca, insanın içi burkuyor.

Kentin tarihi bölümünde adım başı Osmanlı izi var, her tarafta Camiler minareler, medreseler, kapalıçarşılar ve beş vakit ezan; üstelik ezanlar, uzaktan mikrofonla değil, üşenmeyip her seferinde minarelere tırmanan müezzinlerce okunuyor.

Pek çok kuruluşun önünde, Türkiye’nin katkılarıyla yapılmış işlerin gurur verici tabelaları var.

LC Waikiki, Tudor, Karaca ve Ziraat Bankası, ilk bakışta dikkat çekecek Türk markaları olarak Saraybosna’da yerlerini almışlar.

Türkiye’nin bu fiyakasını ise, herhangi bir şeyin fiyatını gösteren etiketler fena halde bozuyor. Çünkü bir Bosna Hersek Markı tam 10.13 Türk lirası değerinde.

Orada 3 Mark’a satılan bir çayın fiyatı otomatikmen 30 liranın üzerine çıkıyor.

Orada 80-90 Mark’a satılan bir gömlek bizim paramızla 900 lirayı aşıyor.

Ortalama ücretler de Türkiye’nin fiyakasını bozacak cinsten.

Bizde asgari ücret 300 dolar bile değilken, orada en düşük ücret ortalamasının 650 dolar olduğunu öğreniyoruz.

Türkiye’de okuyup, 2000’li yıllarda, Türk şirketlerinde çalışan Boşnaklar bile, olumsuz ekonomik gidişatı görünce, ülkelerine dönmüşler.

Xxx

Nasıl olur da, daha 27 yıl önce iç savaştan çıkmış, her tarafı bombalanmış, yıkılmış bir ülke, koca Türkiye Cumhuriyeti’ni ekonomik olarak bu kadar sollayabilir?

Nasıl olur da, Türkiye’nin küçük bir şehri büyüklüğündeki, 3.2 milyonluk bir ülke, kendisinden kat kat büyük, 80 milyonluk bir ülkeden bu kadar daha iyi durumda olabilir?

Bunun nedeni, Türkiye’nin iyi yönetilmemesinden başka ne olabilir?

Bosna Hersek sadece 27 yıldır barış içinde, Türkiye son 22 yıldır aynı kadroların yönetiminde.

Sadece bu bile, aradaki farkı göstermiyor mu?

Cumhuriyet’in kuruluşunun 100’ıncı yılı olan 2023 işte bu konuda bir dönüm noktası olmalı.