MAGARAPARİS- Chauvet mağarası, insanlığın bilinen en eski izlerinden bazılarını taşıyor. Sanatın başlangıcı olarak anılan 36 bin yıl öncesine ait çizimler, sanal gerçeklik teknolojisiyle Google Arts and Culture sayesinde dünyaya açıldı
Fransa’nın Ardèche bölgesindeki bir mağarada 1994 yılında keşfedildiğinden beri halka kapalı tutulan ve sanatın başlangıcı olarak anılan 36 bin yıl öncesine ait çizimler, sanal gerçeklik teknolojisiyle Google Arts and Culture sayesinde dünyaya açıldı. Bu vesile ile Google Arts and Culture Global program sorumlusu Luisella Mazza T24 için Heja Bozyel’in sorularını yanıtladı.
Sürekli yeni projeler geliştiren ve genç sanatçılarla çalışan Google Arts and Culture programının son projesi bizi sanat tarihinin başlangıcına, 36 bin yıl öncesine götürüyor. Mağaraya bir göz atmak isterseniz size tanıtım videosunda sesiyle Star Wars yıldızı Daisy Ridley eşlik edecek.
Fransa’nın Ardèche bölgesindeki Chauvet mağarası, insanlığın bilinen en eski izlerinden bazılarını taşıyor. 3 bin yıllık duvar resimlerinin çoğu aslanlar, bizonlar ve hatta nesli tükenmiş hayvanlardan oluşuyor. Hepsi birer sanat eseri ya da tarihe bırakılmış mektuplar. Belki de o dönemin Instagram’ı duvarlardı ve biz sadece atalarımızı telefonlarımızda takip ediyoruz.
Hangisi olduğuna siz karar verin. Hatta işinizi kolaylaştırması için, VR özelliği olan bir cihazınız varsa mağarayı 360 derecelik açıyla da inceleyebilirsiniz.
Mağarada yüz binlerce yıldır aynı noktada duran bir ayı kafatası, el izleri öyle büyüleyici ki insan sadece gördüğü ile yetinmek istemiyor, dokunma ihtiyacı duyuyor. Ama işte tam da bu sebeple mağara keşfedildiği 1994 yılından beri halka kapalı.
Geçtiğimiz günlerde sanal olarak tüm dünyaya açılan mağaranın heyecanı ile Google Arts and Culture Global Program ve Operasyon Direktörü (Head of Global Programs & Operations - Google Arts and Culture) Luisella Mazza ile görüştük. Teknoloji ile sanatın birleşmesi sonucunda yapılabileceklerin olasılığını hayal etmek bile insanı çok heyecanlandırıyor!
2011 yılından beri Google Arts & Culture kültür sektörünün yenilikçi bir işbirlikçisi. Şu anda 2 binden fazla kültür kurumu ile çalışıyoruz ve sadece sanat eserlerini arşivlemiyor, sanatı herkes için erişilebilir kılıyoruz. İş ortaklarımızla birlikte dünyanın her yerindeki herkes için sanatı, tarihi, dünya harikalarını, Van Gogh’un yatak odası çizimleri, Mandela’nın cezaevi hücresi, antik tapınaklar, dinozorlar veya Hint demiryolları gibi kültürel miraslarımızın hikâyelerini paylaşıyoruz. Son projemiz, "Chauvet: Meet the Ancestors" (Chauvet: Atalarınla Tanış) tarihin en eski mağara çizimlerine erişim sağlıyor. Chauvet Mağarası "tarih öncesi Sistine Şapeli" olarak adlandırılıyor ve mağaranın duvarlarındaki çizimlerin zarar görmemesi için 1994’deki keşfinden beri halka kapalı.
- Google Arts & Culture olarak "Art Selfie" adıyla bir hareket başlatmıştınız ve çok ilgi çekmişti. Bu projeden biraz bahsedebilir misiniz? Proje sonrası müze ve galerilerde ziyaret artışı görüldü mü?
"Art Selfie" projesini tüm dünyadan kültür kuruluşları ile ortak olarak geliştirmiştik. Onbinlerce sanat eseri arasından, yapay zeka (machine learning) aracılığı ile sizin doppelgänger’inizi yani size tıpatıp benzeyen portrenin bulup sizinle eşleştirildiği deneysel bir çalışmaydı bu. Art Selfie, sanat hakkında daha fazla bilgi edinilmesi, Google Arts & Culture üzerinden online olarak herkesin erişebildiği müzelerdeki koleksiyonların keşfedilmesi için yapılan bir projeydi. Bu proje sayesinde insanlar onlara tıpatıp benzeyen eserleri sadece online olarak görmekle yetinmediler ve müzelerde ziyarete gittiler.
Sanat ve kültür dünyası, geçmişte dünyadaki çok çeşitliliğin sanatta yeterince resmedilmediğinin farkında. Bunun tarihsel nedenleri geniş çevrelerce artık anlaşılıyor, kabul ediliyor ve ortak kuruluşlarımızın çoğunluğu bu dengesizliği tersine çevirmek için uğraş veriyor. Art Selfie için biz 68 ülkedeki 650 müze ile çalıştık ve kullanıcılar dünyanın her yerinden on binlerce sanat eseri ile eşleşiyorlar. Ama bu eşleşme bizim platformumuzda var olan görsellerle sınırlı. Partner kurumlarla birlikte, sanat eserlerini dijitalleştirmek gibi çalışmalar ile online dünyaya daha geniş ve çok çeşitliliğe sahip sanat eserleri sunmaya çalışıyoruz.
- Türkiye’de programınızda kayıtlı kaç müze var?
Türkiye’den 12 müze ile çalışıyoruz. (Müzeleri buradan görebilirsiniz)
- Türkiye’ye özel çalışmalarınız var mı?
Pera Müzesi’ndeki Kaplumbağa Terbiyecisi Google Arts & Culture üzerindeki en popüler işlerden biri. (Buradan görebilirsiniz) Aynı şekilde çok özel bir başka iş de Masumiyet Müzesi için yaptığımız Sokak Görünümü (Street View Tour, buradan deneyebilirsiniz). Online olarak Orhan Pamuk’un müzesinin sokağını gezebiliyorsunuz.
Yapay zekanın teknolojiyi tanımlayacak kadar ilerlediği ve çok kullanıldığı günümüzde, ekibimiz machine learning ile sanatçıların ve küratörlerin yapabileceklerini artırmak ve kolaylaştırmak için bir dizi araç geliştirdi. Hatta bu konuda Türkiye’den de sanatçılarla çalıştık. Google Arts & Culture Lab’de Pınar Demirdağ ve Viola Renate tarafından yaratılan "Infinite Patterns" çalışması bunun en güzel örneği. İnsan eliyle yaratılamayacak eşsiz desenlerin Machine Learning aracılığıyla yapıldığı bu işin yanı sıra Refik Anadol ile de farklı projelerde çalıştık. Walt Disney işbirliğinde Refik Anadol’un Concert Hall binasının dışına projekte ettiği çalışması, yapay zekanın tasarımda kullanılmasının en güzel örneklerinden. (Bahsedilen çalışma burada)
Infinite Patterns şahane bir işti. Refik Anadol’un da ilk işlerinden beri hayranıyız, gerçekten dünyada yapay zekayı bu kadar iyi kullanan sayılı sanatçılardan biri. Peki teknolojinin sanatla iç içe olduğu bu dönemde sokak sanatını, grafitti ve muralleri arşivinize dahil etmeye neden ihtiyaç duydunuz? İstanbul Yeldeğirmeni muralleri de var arşivinizde…
2015 yılından beri Sokak Sanatı konusunda dünyadan farklı kurumlarla çalışıyoruz. Sokak Sanatı, sanatın en geçici formlarından biri çünkü kolaylıkla silinebiliyor, yapıldığı duvarlar yıkılınca yok oluyor. Bu yüzden arşivlenmesi bizim için kıymetli. Kültürün farklı türleri tüm dünyada farklı sebeplerle tehlike altında. Yakın zaman önce tanıtımını yaptığımız "Heritage on the Edge" (Uçurumun Kıyısındaki Mirasımız) adlı projemiz de bununla ilgili. Proje CyArkve ICOMOS işbirliği ile gerçekleştirildi. Dünyanın farklı yerlerinden yerel uzmanlar iklim değişimlerinin, küresel ısınmanın kültür miraslarımıza ve kültürel alanlara nasıl zarar verdiğini anlatıyor.
Bu gerçekten de çok ilgi çekici ve farkındalık yaratıcı bir proje. Peki sizinle ortak çalışmak isteyen sanatçılar, yaratıcılar ya da küratörler için özel olanaklarınız var mı? Size nasıl ulaşabilirler?