NURİYE AKMAN- ZAMAN
İSTANBUL- 300 yıl önce Midyat'ta yaşayan Süryaniler, kendilerini taciz eden aşiretlerden korunmak için Nehroz ailesine sığınırlar. Aile, bu yardımlarının bedelini neredeyse bütün erkeklerini kaybederek öder. Kalanlar yeniden toparlanıp intikam alırlar ve o gün bu gün bölgede haksızlığa karşı direnişin sembolü olarak itibarlarını korurlar. NATO'nun dünyanın değişik bölgelerindeki askerî tesislerini yapan, bunun dışında Rusya'dan Polonya'ya, Kuveyt'ten Özbekistan'a önemli projelere imza atan Yenigün İnşaat'ın patronu Mithat Yenigün, işte geçmişinde böyle bir misyon olan Nehroz ailesine mensup. Artuklu Üniversitesi'ne bağlı olarak Midyat'ta kurulacak teoloji fakültesinin binasını ve tüm yerleşkenin yapımını üstlenen Yenigün'le, bu projenin anlamından yola çıkarak Kürt meselesini ve yaklaşan seçimleri konuştuk.
300 yıl önce Midyat'ta yaşayan Süryaniler kendilerini taciz eden aşiretlerden korunmak için Nehroz ailesine sığınırlar. Aile, bu yardımlarının bedelini neredeyse bütün erkeklerini kaybederek öder. Kalanlar yeniden toparlanıp intikam alırlar ve o gün bu gün bölgede haksızlığa karşı direnişin sembolü olarak itibarlarını korurlar. Nato'nun dünyanın değişik bölgelerindeki askeri tesislerini yapan, bunun dışında Rusya'dan, Polonya'ya, Kuvey'ten Özbekistan'a önemli projelere imza atan Yenigün İnşaat'ın patronu Mithat Yenigün işte geçmişinde böyle bir misyon olan Nehroz ailesine mensup. Artuklu Üniversitesi'ne bağlı olarak Midyat'ta kurulacak Teoloji Fakültesi'nin binasını ve tüm yerleşkenin yapımını üstlenen Yenigün'le bu projenin anlamından yola çıkarak kürt meselesini ve yaklaşan seçimleri konuştuk.
-Geçmişte Süryanilerin koruyucusu olan aileniz bugün de aynı işlevi sürdürüyor mu?
-Tabii. İsterim ki bunu Süryanilerden dinleyesiniz. Çünkü gittiğimiz her yerde çok itibar görüyoruz onlardan. Kendimizi aynı ailenin parçası sayıyoruz. Süryanilerle Müslümanlar arasında kız alışverişi olmuyor. Ancak bizim bütün kardeşlerin kirvesi Süryanidir. Kirvelikle akrabalık kuruyoruz. Mesela Newyork'a, İsveç'e, Frankfurt'a gidiyoruz. Yine Süryanilerle beraber oturuyoruz. 1963 Kıbrıs olaylarından sonra yine böyle bir olayın yaşanma tehlikesi olmuş. Kıbrıs'ta Makaryos'un yaptığının intikamını Süryanilerden almak için civar köyler Midyat'ın üzerine yürümüş. O zaman da benim abim doktorluk yapıyordu orada. Çıkmış Midyat'ın girişine. Bizim birkaç grup akrabamızla beraber. "Önce bizi geçersiniz, sonra Süryanilere dokunursunuz" deyince durdurabilmiş. Artık kimsenin korumacılığa da ihtiyacı yok. Eski dönem bitti artık.
-Süryanilerin durumu ne bugün?
-Sayıları çok azaldı. Eskiden Midyat ve Estel diye iki bölüme ayrılır orası. Estel, komple Müslümanların yaşadığı bölümdür. Biz Midyat tarafında yaşıyoruz. Ve tabii ki nüfusun yüzde 75'i süryanidir. Ama 70'lerden başlayan sıkıntılar nedeniyle çoğu İstanbul'a ve Türkiye dışına göç ettiler. Şu anda takriben 250-300 nüfus. Kuyumculuk yapıyorlar çoğu. Peyder pey gelmeye de başlayanlar oldu.
-Dinlerini, kültürlerini rahat yaşayabiliyorlar mı?
-Tabii tabii. Bir ara sıkıntılar oldu. Bizim zamanımızda din dersi olduğunda Müslümanlar kalır, Süryaniler çıkardı dersten. Evren döneminde din dersine girme mecburiyeti kondu. Sonra yine kaldırıldı. Eskiden herkes birbirini tanırdı. Hatta rahmetli eniştem vardı, falan eşek filanındır, falan inek filanındır diye bırakın insanları hayvanları bile tanırlardı.
-Süryanilerin daha çok etnik kimlikleri mi öne çıkıyor, dini kimlikleri mi?
-Etnik kimlikleri. Bizim oradakilerin hepsi Ortodoks'tur. İsveç'te şu anda Aramilerden mi gelmeyiz, Asurîlerden mi gelmeyiz diye tartışıyorlar kendi aralarında, İsveç hükümeti de onlara imkânlar tanıyor, fonlar tahsis ediyor. O tartışmaları yapıyorlar. O konularda netlik yok. Kendi aralarında bile görüş ayrılıkları var.
- Artuklu Üniversitesi'ne bağlı olarak uluslararası teoloji fakültesi açılacak. Bu projenin sizin için anlamı nedir?
-İlginçtir, Midyatlılar hem birbirlerine, hem de Midyat'a çok bağlıdır. Ben şöyle diyorum, kendi şirketimde, hem aile içinde: Midyat'ta yüz kişiden okuyabilen on kişiden biriysem ben, 90 kişiye hizmet götürmelim ki Midyat'a bir katkım olsun. Takriben 3 bin kişi çalışıyor bütün işlerimizde. Bunun yüzde 40'ı Midyat ve çevresinden insanlar. Ama proje müdürlerimize, genel müdürlerimize söylediğimiz, eğer yaramıyorsa derhal ayırın, çünkü işe zarar verme hakkı yok. Üç yıl önce yöremize katkımız olsun diye Kasr-ı Nehroz otelini açtık.Tamamen duygusal fizibilite ile yaptık. Çünkü halen zarar ediyor. Ama büyük prestij getiriyor. Artuklu'nun Midyat'taki kampusunda bizim de bir katkımız olsun istedik. Zaman içinde imkanlarımız olursa isteriz ki başka yatırımlar da yapalım. Çünkü hakikaten oradaki insanların okuması, Midyat'ın anılması, ekonomik olarak yükselmesi bizi mutlu eder.
-290 dönümlük bir hazine arazisi tahsis edilmiş. Siz fakültenin binasını yapacaksınız.
-Takriben 5 milyon liralık bir yatırım olacak bizim için. Rektöre dedim ki biz öyle başlamalıyız ki anahtarı size teslim ettiğimiz gün kullanılır durumda olmalı. Altyapısı gelmiş, sistem çalışıyor, kampusun yaşar halde olması lazım ki hemen o gün kayıtları yapıp, öğrencileri okula alabilesiniz. Öyle anlaştık. Bu durumda Nisan 2012'de temel atarız diye tahmin ediyorum. Midyat'ta Yezidiler, Süryaniler ve Müslümanlar beraber yaşarız. Bir sınıf arkadaşım İsveç'te papazlık yapıyor, bir tanesi de Viyana'da. İkisi de misafirimizdi Antalya'daki otelimizde. Oturduk, dedik ki ya buraya bir Midyat tatil köyü yapsak. Bütün dünyadaki Midyatlılar buraya tatile gelse. Devre mülk gibi bir sistem oluştursak. Girişi üç kapılı düşündük. Müslümanlar bir kapıdan, Süryaniler bir kapıdan, Yezidiler bir kapıdan girsin. Bir antremiz olsun. Sonra herkes kendi kilisesine, camisine, ibadethanesine girsin diye bir espri yaratmıştık. Sonra kısmet olmadı. Hepimizin her zaman bir arada yaşadığımızı sembolize eden bir şeydi. Beynimin arkasında bu kaldığı için o fakülte işi çıkınca hoşuma gitti. Aynı düşünceyi mimara tavsiye ettik, dört ayrı dinin gireceği öyle giriş kapıları yapalım ki bir antrede buluşup herkes bölümüne gitsin dedik.
-Siz orada ders vermek için davet edilseniz, yahut bir seminer verseniz ne anlatırsınız?
-Ayrı dinden olan insanların yakınlığını, arkadaşlarımı, hatırlarımı, nasıl kaynaştığımızı anlatırım. Bizim yaşamımız hoşgörünün belgesidir.
-Bölgede iş yapmak isteyen girişimcileri devletin kayırması gerektiğine inanıyorsunuz. Verilen teşvikleri yeterli bulmuyorsunuz. Eksik olan nedir?
-Şu anda biliyorsunuz belli illerde teşvikler var. Ama hepsine aynı teşvik veriliyor. Ama mesela Düzce'nin İstanbul'a yakınlığını, istihdam bakımından imkânlarını düşünün, bir de Mardin'i, Batman'ı düşünün. Onun için ben derim ki, vergi muafiyeti mi getirir, SSK muafiyeti mi getirir, başka yerden farklı bir takım şeyler yapmak lazım. Çünkü olmayan bir hizmeti yaratıyorsunuz orada. Orada bir hizmet yoksa ben niye KDV muafiyeti sağlayayım diye kıskanmamak lazım. Onu sağladığınız zaman eğer bin kişi daha çalıştırabiliyorsanız bu devletin imkânı haline geliyor. Beş-on yıllık muafiyetle zaten beni kayıt altına almış oluyor. Ondan sonra benim fabrikayı söküp dönme imkânım yok. Dolayısıyla beş yıl, on yıl neyse bir hesap yapılır, o destekler verilirse orası daha iyi kalkınabilir.
-PKK gerçeği, sizi bir Kürt işadamı olarak nasıl etkiledi?
-PKK ayrı bir misyon üstlenmiş. Bunu tasvip etmiyoruz. Ancak Kürt olduğumuz için PKK'lı mıyız diye bize bakılmasına üzülürüz. O ayrımcılık olur. PKK var mı, haklı mı, haksız mı, niye oldu, niye taban buldu o apayrı bir konu. Ben daha birkaç yıldır Kürt olduğumu söyleyebiliyorsam, bu bana yapılan bir haksızlıktır. 83 seçimlerinde, şimdi hayatta olmayan abim ANAP'tan aday adayı oldu. Bir hafta sonra PKK yanlısı diye veto edildi. 35 yıldır NATO'ya iş yaparız. NATO güvenlik belgesi var biliyorsunuz. Beş yılda bir yenileniyor. Zaman zaman yenilenirken takılırdı benim belge. Türkiye'de bin tane işadamı arasında sayılabilirim ülkeye katkı bakımından. O olaylardan sonra Sayın Kenan Evren'e mektup yazdım. Ailemizin şeceresini anlattım. Eğer istemiyorsanız kovun bizi başka ülkeye gidelim. Ama hem burada, hem de böyle baskı altında olmak istemiyoruz dedim. Cevap gelmedi. Allahtan cevap gelmedi. Gelip de sen ne diyorsun diye içeri alabilirlerdi bizi
-PKK, pek çok Kürt işadamının işlerini baltaladı. Size de sıkıntı yaşattılar mı?
-Bizde olmadı. Benim hanım Türk. Bursalı. Bir abimin hanımı Antalyalı. Fanatik bir yönümüzün olmadığı yaşamımızla belli. Mesela benim çocuklar Kürtçe bilmiyor. Benim anadilim Kürtçe, Türkçeyi ilkokulda öğrendim. Gerçi yengemler sürgünde bir süre yaşadığı için Türkçe bilenler bizim ailemizde fazlaydı. Dolayısıyla kulak dolgunluğu vardı. Sonra Türkçemizi pekiştirdik.
-Bugün Kürdüm diyebiliyorsunuz. Bu size yetiyor mu?
-Bana yetiyor şahsen. Televizyon var izlenebiliyor, Kürtçe konuşulabiliyor. Eskiden diyelim Almanya'ya gidiyor, Kürtçe bir kaset almış orada dinlemek için. Kaseti görürdü polis, uçağını kaçırtırdı. Kenara alırdı, sorgulardı. Bunlar bana göre lüzumsuz şeylerdi.
-Yani siz şimdi gelinen noktayı yeterli buluyor musunuz?
-Bulmuyorum. Yıllardır bedel ödene ödene bu noktaya gelindi. Önce dendi ki Kürt diye bir şey yok. Kart kurt seslerinden Kürt olmuş. Bu kadar asırdır beraber yaşıyoruz, bu lafı söylüyorsunuz. O zaman ne oluyor, bir tepki yaratıyor. Tabii bu sefer de aşırıya kaçırılabiliyor. Özerklik deniyor, çift bayrak deniyor. Bir kere bunu söyletmeye gerek kalmaması lazım. Türk ve kürtün eşit olduğunun her vesile ile eşit olduğunu hissettirmek lazım.
-Demek ki hissetmiyorlar. Siz hissedebilirsiniz. Sizin konumunuz çok daha yukarıda.
-Tabii. Ama travmalar buraya kadar gelmiş. Bu hükümet bir açılım programı başlattı. Gerçi açılım programı hazırlıksızdı ve zamanlaması doğru olmadı. Ama bence yapılması gereken bir şeydi. Bu tartışmalar belki birkaç sene daha uzayacak. Artık iyi noktaya gitme yolundayız. Bir kere tartışmalar yapılabiliyor. Herkes özgürce fikrini söylüyor. O özerklik, çift bayrak meselesi de bir tartışma ortamının verdiği imkândır. Tartışılsın. Bir Amerika, bir Almanya eyaleti düşündüğümüz zaman bence şekilciliktir ama olabilir. Eğer bunu ileride Kürt eyaleti olarak yapayım, kendi güvenliğimi kendim sağlayayım derse, o zaman yanlış olur.
-İki dil konusuna ve ana dilde eğitime nasıl bakıyorsunuz?
-Bana göre bunun bir sakıncası yok. Ama tabii devlet açısından nasıl bir sakıncası var? Tartışılırsa ben de onu öğrenirim. İzlerim televizyondan, gazeteleri okurum. Eğer ideolojik olarak düşünmezseniz, nasıl ki Fransız okulları var ve Fransızca eğitim veriyorsa, Amerikan okulları var ve İngilizce eğitim veriliyorsa isteyen Kürtçe eğitim versin. Çok tutacağını zannetmiyorum. Kürtçe eğitim sadece yöresel tatmin anlamında faydası olabilir. İsteyen okulunu açsın dersiniz. Nitekim kurslara izin verildi. Çoğu kurslar kapandı. Ama yasağı kaldırmış olmanın avantajını kullanmak gerekir diye düşünüyorum. Mesela Mithat Yenigün gidiyor Midyat'ta Kürt koleji açıyor. Kaç kişi itibar eder ki. Çünkü o lisanı kullanmak dünyaya açıldığınız zaman fayda sağlamaz. Ama yasak kalksın derim. Bence sakıncası yok. Bir bölünmeye götürmez dilin kullanılması.
-Siz neden Kürtçe kurs açmadınız?
-Ben çekindiğimden dolayı Kürtçe okuma yazmayı bilmiyorum. Bu bir baskı belki de. Ben Kürtçe okuma yazmaya tevessül etmedim hiç.
-Niye, damgalanırım diye mi?
-Evet. Bu haksızlık. Geçen gün Erbil'deydik. Orada hem İngilizce, hem de Kürtçe var. Kürtçeyi konuşuyorum ama okuyamıyordum.
-BDP sizce Kürtleri ne ölçüde temsil ediyor?
-BDP'yi sadece basından takip ediyorum. Tartışma yaratmak bakımından faydası oluyor diye düşünüyorum. Çok hırpalanıyorlar, dışlanıyorlar. Ama birilerinin bazı şeyleri söylemesi gerekiyor. Onlar bir misyon üstlenmişler hakikaten. Çoğu kimse sevmiyor olabilir. Kaç sene önce meclisten götürülüşleri gözümüzün önünde DTP olarak. Ama bunlar bu tartışmayı açarak ülkenin bir yere doğru gitmesini sağlıyor. Bunlar yapılmazsa hep gizli kalacak. Hep içten içe yanacak bir yangın gibi kalacaktır. Bence tartışılsın, konuşulsun.
-Apo'nun İmralı'dan BDP'yi yönetmesi ve devletle görüşmelerine nasıl bakıyorsunuz?
-Tabii yalnız bu hükümet değil, daha önceki hükümetler de görüşmüşler. Bence akıllı bir iş yapıyorlar. Çünkü ne kadar sevmeseniz de bir gerçektir ve bir varlıktır. Bir yere kadar gelmiş, bir etkisi olan insan. Cani diye görüşmeyip bir imkânı bertaraf ediyorsanız haksızlık edersiniz. Hükümetin onu doğru kullanması kaydıyla çözüme yardımcı olur diye düşünüyorum. Mesela ateşle kendinizi de yakabilirsiniz ocağı yakıp yemek de pişirirsiniz. Dolayısıyla onu doğru yönetemezseniz elinizdeki silah tehlikeli hale gelebilir.
-Ev hapsine çıkmak istiyor. "Niye olmasın?" mı diyorsunuz? "Nayır, nolamaz!" mı?
-Ben nayır nolamaz tarafında değilim. Eğer çözüme katkısı olacaksa. Gerisi şekildir. Tabii bu sefer de diğer uçlar var. Hükümetin dengeyi korumak bakımından, seçim öncesi bu adımları atmada hesaplı davranması gerekiyor. Yoksa daha çok zarar vermiş olur olaya. Ama bu olayın çözülmesi bütün Türkiye'nin lehinedir.
-Seçim tahmininiz ne?
-Türkiye'de şartlar çok hızlı değişiyor. Daha beş buçuk ay zaman var. Bir olay bile çok farklı yerlere götürebiliyor. Şu anda Ak Parti önde gözüküyor. Bizim yöreden yine Ak Parti epey oy alır. BDP geçen seferki gibi bir oy potansiyeli ile gelir. CHP halen bir varlık gösteremiyor oralarda.
-Siz CHP seçmenisiniz değil mi?
-Bizim ailemiz yıllarca CHP'li oldu. İlk defa ANAP döneminde bir iktidar partisi tarafında yeraldı. Sunalp'ın partisi iktidar olacak diye varsayılıyordu, ANAP'a kimse yanaşmıyordu. İlçe başkanlığı bizde kaldı. Rahmetli babama demişler ki, siz alır mısınız? Bir yeğenimizi ilçe başkanı yaptık. O zaman ANAP'lı olduk. Ben görüş olarak Özalcıyım. Özal'ı Atatürk'ten sonra Türkiye'ye en çok yararı olan bir insan olarak görüyorum.
-Tayyip Erdoğan'ı onun devamı olarak görüyor musunuz?
-Yok. Tayyip Erdoğan da karizması, liderlik vasfı olan, hakikaten sıfırdan, hatta negatiften belki, hapisten çıkıp da başbakan olan, enerjisiyle, çalışkanlığıyla işadamları olarak hepimizin önünü açan bir insandır.
-Ama bütün bunlar sizi AKP'li yapmamıştır.
-Fikir olarak doğru, yapmamıştır. Ben isterim ki muhalefet partileri eleştiri yaptığı zaman çözümünü de ortaya koysun. Ama sanki çözümü gizli tutuyorlar gibi böyle bir kıskançlık var. Belki Ak Parti de düşerse muhalefete aynı şeyi yapacaktır. Ama siyasi kültür olarak ben yanlış görürüm. Nitekim şirketimde de birisi bana bir eleştiride bulunduğu zaman, o halde ne yapalım diye sorarım önce. Ne yapalımı biliyorsa eleştirisi benim için makbuldür. Bilmiyorsa değildir. Bir eleştiri laf olsun diye yapılmaz. Onun için isterim ki CHP dolu eleştiriler yapsın. Ve karşılığında çözümler koysun.
-Nedir Kılıçdaroğlu'nun psikolojisi?
-Çalışkan, zeki bir insan. Ama çözüm konusunda tatmin etmiyor beni. "Benim adım Kemal, ben bulurum parayı!" Artık bu çağda bu üslup doyurmaz. Vizyon sahibi olması lazım. "Benim adım Kemal" diyorsa, Kemal nereden bulacak kaynağı? Onu söylerse daha çok insanı kendine bağlar. İktidara karşı arayışlar artıyor.CHP alternatif ümidi verebilse iktidar el değiştirebilir. Ama iktidar olursa ne yapar henüz çözmüş değilim.
-Seçimden sonra anayasa değişikliği gündemde olacak. Sizin için olmazsa olmazları nedir bu yeni anayasanın?
-Geçen gün TÜSİAD'da sayın başbakan güzel bir açıklama yaptı. Tercümana ihtiyacı olmadan her kesimin kendine ait hissettiği bir anayasa. Tabir olarak katılıyorum. Ama o ne demektir? Uygulama nereye gider bilemiyorum. Bu anayasa evet, beni de temsil ediyor, diyebilmeliyim.
-Bu anayasada bu devleti Kürtler ve Türkler birlikte kurmuştur gibi bir ifadeden, yeni bir vatandaşlık tanımından, Kürt kelimesinin anayasaya bir şekilde girmesinden yana mısınız?
-Atatürk zamanında da bu ülkeyi beraber kuracağız diye konuşulmuş. Ama şimdi bunu söylediğiniz zaman bugün çok aşırı bir talep gibi gelir. Bu sefer aşırı milliyetçi olan Türkler karşı koyar. Nasıl yapılır bilmiyorum. Hep beraber bu ülke için yaşıyoruz. Mücadele ediyoruz, savaşıyoruz. Çanakkale'de, Yemen'de ortak şehitlerimiz var. Geçen gün bir arkadaşla konuşuyorduk. "Acaba Atatürk bu kısımları ayırsa mıydı Misak-ı Milli sınırlarını çizerken" diye sordu. Yok dedim. Bence Atatürk büyük düşündü. Ülkeyi bölmedi. Beraber yaşadık. Bu noktaya geldiysek yine bu bizim yönetim hatamız.
-Şehirlerin adlarının orijinal Kürtçe hallerine döndürülmesini ister misiniz?
-Ben hala yeni isimlerini bilmiyorum köylerin. Bence değiştirilmeli. Bu asimilasyondur. Bulgaristan'da bizim vatandaşlarımıza yapılan asimilasyon diye bas bas bağırırken sen git güneydoğu'da şehir isimlerini değiştir. Kürtçe isim koyma yasağı koy. Zaten oradan başlamış olay. Benim çocuklarımda Kürt ismi yok. Ama koyabilmeliydim. O dönemde Kürtçe yasağı vardı. Ben küçükken hana giderdik, acur, kavun alacağız diye. Satıcı kadın bilmiyor Türkçe. . Ben tercüme ederdim ilkokul öğrencisi olarak. Bu bizi nerelere götürdü görüyorsunuz. Geçmişten ders alarak bu gibi yasakları kaldırmalı birlikteliği sağlamak için. Ben terörü bunlara bağlıyorum. Bunlar olmasaydı terör beslenemeyebilirdi.
-Anayasayı değiştirmek için yüzde 50 oy almak istiyor AKP? Alır mı?
-Ben 45 civarında tahmin ediyorum. Ama çok değişebiliyor. Çünkü kararsızlar var.
Ben bir nevi koalisyon anayasası yapılmasının doğru olduğunu düşünüyorum. Çünkü kim olursa olsun kendine yönelik çalışacaktır. Anayasa bütün partilerin katılımıyla yapılmazsa yine şimdikinden daha iyi olur ama yine çok karşı çıkan olur. Yine benim anayasam dedirtemezler. Onun için ortak bir noktada buluşmak lazım. Bu Kürt meselesinde de muhalefetle iktidarın birleşmesi lazım. Yoksa iktidar ne yaparsa yapsın muhalefet tamamen tersini söylemiş olmak için tavır alacaktır, bir yere varılmaz. 400 milyar dolar sadece barut parasına harcamışız. İstanbul'un, Mersin'in, Adana'nın, İzmir'in asayişinin bozulması, insanların gittiği yerde kendini yalnız hissetmesi, güneydoğunun boşaltılması, hayvancılığın bitmesi... O kadar çok yan etkisi var ki, herhalde trilyonları geçer.
-Sizin köyleriniz de boşaltıldı mı?
-Bizim köylerimiz yok. Tabii akrabalarımızın boşaltılan köyleri oldu. Biz köy sahibi ağa değiliz. Biz Midyat'ta yerleşik geniş bir aileyiz. Ama ağalık yapmışlığımız, ağalıktan geçinmişliğimiz yok.
-NATO ihalelerini almak kolay değil. Siz nasıl ulaştınız bu başarıya?
-İlk ihaleyi aldığımız zaman benim hanımın dayısı NATO'da albaydı. O zaman normal dosyamızı oluşturup müracaatımızı ettik. Küçük işlerle başlamış olma imkânı, dayımızın orada olması bize bir kayırma değil ama haksızlık yapılmasını engellemiş oldu. Hakikaten orada duvar var. Herkesi almıyorlar. Ama "ben tanıyorum bu çocuğu, dosyasına bakın. Dosyası layıksa işi almasına engel olmayın" demiş olması bizim önümüzü açmış oldu. Sonra temiz, güvenilir işler yaptık. Kendimizi kanıtladık. Şimdi biz Kandahar'da NATO üssünde tam bir istihkam birliği gibiyiz. Fransızı iş yaptırıyor bize, Amerikalısı iş yaptırıyor. İngilizi iş yaptırıyor.
-Hep askeri tesis tabii.
-Hep askeri tesis. Oralarda pistinden başladık, arkasından hastane, arıtma, altyapılar, tel örgüler filan derken devam ediyoruz. Afganistan'a yılda bir gidiyorum. Benim oğlum orayla ilgileniyor. O üç ayda bir gidiyor. Proje müdürlerimiz var. Genel müdür yardımcısı olan yeğenim ayda bir gidiyor. Kandahar üssü devam ediyor. Daha çok yatırım var. Başka üslerin de ihaleleri açılıyor, giriyoruz. Eğer olursa onlara da devam edeceğiz.
-Güvenlik sıkıntıları yaşıyor musunuz orada?
-Lojiktikte yaşıyoruz. Normalde uçakla inip kalktığımız için insan olarak bir sıkıntımız olmuyor. Fakat malzeme ikmalinde kamyonlar bazen aksıyor, kaçırılıyor. Onun dışında bir şeyimiz yok. İnsani sıkıntımız olmadı çok şükür. Daha çok yol işi yapanlarda oldu. Çünkü açık alanlarda çalışıyorlar. Mühendisleri kaçırıldı. Öldürülenler oldu.
-Bir de Soçi olimpiyatları için olimpiyat otelini inşa ediyorsunuz sanırım.
-Evet, olimpiyat komitesinin barınacağı bir otel. Seneye eylül ayında bitireceğiz inşallah. Yeni başlıyoruz. Rusya ve Afganistan'ın dışında Libya'da, Kuzey Irak'ta, Suudi Arabistan'da girişimlerimiz var.
HEYBELİADA'NIN ÇÖZÜMÜ MİDYAT'TA
Artuklu Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Serdar Bedii Omay Midyat'ta kurulacak Teoloji Fakültesi ile ilgili sorularımızı şöyle cevapladı:
-Teoloji ya da sizin tercih ettiğiniz deyimle İlahiyat Bilimleri Fakültesi kurulması fikri nasıl ortaya çıktı?
-Bu fikrin ortaya çıkışı, şu anda İstanbul Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Şinasi Gündüz ile yaptığımız bir sohbet sırasında, Yaşayan Diller Enstitüsü'nden esinlenerek ortaya atıldı ve zaman içerisinde şekillendi. Kadim ve köklü bir din ve dil zenginliğine sahip Mezopotamya kültürünün ancak bu şekilde canlandırılabileceğini düşündük. İlk adım olarak Yaşayan Diller Enstitüsü'nü kurarak, Kürtçe, Arapça ve Süryanice Bölümlerinin kurulmasını sağladık.
-Lisansüstü eğitim veren bu enstitüde kaç öğrenci var şu anda?
-Yaşayan Diller Enstitüsü bünyesinde, Kürt Dili ve Kültürü Ana Bilim Dalı'nda 20 yüksek lisans öğrencisi alındı. Bu öğrenciler eğitimlerine devam etmektedir. Geçen yaz 50 öğrenciye Kürtçe Okutmanlığı Adaylığı Eğitimi verilip, eğitimlerinden sonra sertifikaları verildi. Lisans düzeyinde gelecek eğitim öğretim yılında öğrenci alımı için çalışmalar devam etmektedir. Süryanice Bölümü için de akademisyen sıkıntısı çekmekteyiz. Bu problemi aşmak için yurt içi ve yurt dışında Suriye, Lübnan, ABD, İsviçre ve İsveç'te akademisyen taraması yapmaktayız. Akademisyen problemini aştığımızda da yüksek lisans öğrencisi alarak eğitime başlamayı planlıyoruz.
-İlahiyat Bilimleri Fakültesi, Yaşayan Diller Enstitüsü'nü tamamlayan bir proje mi oldu?
-Evet, bir sonraki aşaması. Hiç şüphesiz bu coğrafyanın dinlerinin araştırılmasını ve bu zenginliğin tekrar gün yüzüne çıkartılıp yaşatılması olmalıydı. Çünkü biz Ortadoğu'da, tüm dünyada geçerliliğini ve akademik kimliğini ispatlamış bir Sosyal Bilimler Üniversitesi olmayı hedef koyarak yola atıldık. İçinde yaşadığımız coğrafya ve içerdiği bilgi havzasının buna çok müsait olduğunu düşündük. Üniversitemizin içinde bulunduğu bu coğrafyanın ihtiva ettiği kültür zenginliği ile ülkemizin demokratik yaşam standartlarını çok çok ileri taşıyabileceğini, bu anlamda dünyaya emsal teşkil edebileceğini düşündük.
-Midyat'ta kurulacak İlahiyat Bilimleri Fakültesi ne zaman öğretime başlayacak?
-İlahiyat Bilimleri Fakültesi'nin kurulma kararı YÖK Genel Kurulu'ndan geçti. Şu anda MEB ve Bakanlar Kurulu'ndaki yasal işlemler süreci devam ediyor. Bu fakültemizde 2013 yılında eğitim öğretime başlamayı öngörüyoruz.
-İlahiyat Bilimleri Fakültesi'nde hangi bölümler olacak?
-Temel İslam Bilimleri Bölümü, Temel Hıristiyanlık Bilimleri Bölümü, Temel Yahudilik Bilimleri Bölümü, Temel Zerdüştlük Bilimleri Bölümü ve diğer Dünya Dinleri Bilimleri Bölümlerini kurmayı düşünüyoruz. Bu fakültemize ilk etapta elli öğrenci almayı planlıyoruz.
İlahiyat Bilimleri Fakültesi ile bölgenin genlerinde olan çok kültürlü, çok dilli ve çok dinli yapının daha sağlam şekilde ortaya çıkmasını, akademik bir kimlik kazanmasını, burada yetişen bireylerin cumhuriyete bağlı, daha bilinçli fertler olmalarını ve ülkenin zengin bir demokrasi kültürü kazanmasını amaç ediniyoruz.
-Sadece din eğitimi mi verilecek yoksa o dinin sosyo-kültürel dünyası da ele alınacak mı?
-İlahiyat Bilimleri Fakültesi'nde açılacak bölümlerde senkretik (Birbirinden ayrı düşünce, inanış veya öğretileri kaynaştırmaya çalışan felsefe sistemi), özellikle ekseninde din olan fakat ilişkili olan diğer tüm alanlarda, linguistikten tutun, sosyal psikolojiye kadar dinle ilişkili tüm derslere yer vereceğiz. Zira dinle ilişki ağının çok geniş olduğunun da bilincinde hareket ederek en uygun dersleri seçeceğiz ve ders programını oluşturacağız.Fakültemizde okuyan öğrenciler ilk iki yıl tüm dinleri öğrenecekler. Üç ve dördüncü sınıfta ise herhangi bir din üzerine uzmanlaşacaklar.
-Mezunların titri ne olacak?
-Bu fakülteden mezun olan öğrenciler birer teolog olacaklardır. Beşeri bilimler konusunda üniversitede akademisyen olarak, din adamı olarak ve din bilgisi öğretmeni olarak istihdam edilebileceklerdir. Yani her bir öğrenci birer din bilgini olacaktır. Yabancı öğrencileri de kabul edeceğiz. Tüm dünyaya kapılarımız açık olacak.
-Akademik kadro nasıl oluşacak?
-Akademisyen problemini ulusal ve uluslararası akademisyen ilanına çıkarak çözeceğiz. Ki aynı uygulamayı şu anda Edebiyat Fakültemiz için uyguluyoruz ve güzel sonuçlar elde ediyoruz.
-Hangi ülkelerden talep beklendiğini, İslam dininin dışındaki dinlerle ilgili olarak o dinin mensupları olan hocaların istihdam edilip edilmeyeceğini de öğrenebilir miyim?
-Özellikle Ortadoğu ve tüm dünyadan konuya ilgi duyabilecek ülkelerden talep bekliyoruz. Evet, bu tür hocaların istihdamını da gerçekleştireceğiz. Hatta şu anda birinci sınıf öğrencilerine verilen ortak derste, Hıristiyanlık konusunu öğrencilerimize bir Süryani papazı işlemiştir. Aynı zamanda kısa bir süre içinde Sabii dinine mensup hatta yüksek rahibi olan bir akademisyeni istihdam edeceğiz.
-Hristiyanlık veya Yahudilik bölümünden mezun olan bir öğrencinin Türkiye'de nasıl istihdam edileceğini de merak ediyorum doğrusu.
-Üniversite bir bilim yuvasıdır. Bu bölümleri tercih eden öğrencilerimizin de bu konuyu özellikle düşünerek tercih edecekleri kanaatindeyim.
-Türkiye'deki Hıristiyan ve Yahudi cemaatleri bu projeye nasıl bakıyorlar, hiç temasınız oldu mu onlarla?
-Hıristiyan cemaati çok sıcak karşıladı ve bu tür çalışmaya destek olabileceklerini belirttiler. Yahudi cemaatiyle herhangi bir temasımız olmadı.
-Heybeliada ruhban okulu meselesi geliyor aklıma. Acaba o sorun, bu kapsamda çözülür mü?
-Çözülebileceği kanaatindeyiz. Burası onların üzerine bir üst okul hüviyetini taşıyacaktır. Bir meslek yüksek okulu gibi ya da bir şekilde bu okullarla entegrasyonu sağlanabilir. Ki bu düşüncemiz yetkili birim ve kurullarda da dile getirilmiştir.
-Fakültenin binasını işadamı Mithat Yenigün üstlendi.
-Sayın Mithat Yenigün sadece bu fakültenin yapımını değil, aynı zamanda Midyat'ta kurmayı düşündüğümüz tüm yerleşkenin yapımını tekeffül etti. İlahiyat Bilimleri Fakültesi'nin Temel İslam Bölümü'nün açılacağı Merkez Yerleşke'deki binasının yapımını da hayırsever iş adamı ve Kabala Beldesi Belediye Başkanı Sayın Şakir Nuhoğlu üstlendi. Üniversite olarak, ilimizin, bölgemizin ve ülkemizin kalkınması için attığımız bu hayırlı adımda bizi yalnız bırakmayan değerli hemşehrilerimiz Sayın Yenigün ve Sayın Nuhoğlu'na teşekkür eder, en derin saygılarımı sunarım.
Prof. Serdar Bedii Omay kimdir:
1961'de Mardinli bir ailenin çocuğu olarak Ankara'da doğdu. İlk ve orta öğrenimini sırasıyla Ankara Yücetepe İlkokulu, Atatürk Anadolu Lisesi (ortaokul), Ankara Fen Lisesi'nde tamamladı. Mesleki kariyerinin ilk aşaması, 1979'da girdiği Hacettepe Tıp Fakültesi'nde başladı. 1985 yılında Ağrı'ya pratisyen hekim olarak atandı. 1990 yılında Ege Üniversitesi'nde İç Hastalıkları Uzmanı, 1995'te Japonya Mie Tıp Fakültesi'nde Hematoloji Uzmanı ve Moleküler Hematoloji Doktoru, 1997'de Ege Tıp Fakültesi Hematoloji Bilim Dalı'nda Yardımcı Doçent, 1997'de Ege Tıp Fakültesi Hematoloji Bilim Dalı'nda Doçent, 2003'de Ege Tıp Fakültesi Hematoloji Bilim Dalında Profesör unvanlarını aldı. Ege Üniversitesi'nde Lösemi Biyolojisi Laboratuarını kurdu. 2005 yılında Karadeniz Teknik Üniversitesi'nde Tıp Fakültesi Hematoloji Bilim Dalı Başkanı olarak görev yaptı. Kök hücre biyolojisi ve tedavileri ile ilgili önemli çalışmalar yaptı. 2008'de İç Hastalıkları Ana Bilim Dalı Başkanlığı'na getirildi. 2008'in Eylül ayında atandığı Mardin Artuklu Üniversitesi Rektörlüğü görevini halen yürütmektedir.