Turizm, bazı kuruluşların yağmur plaket dağıttığı ödül cenneti cenneti gibi oldu…
Herkes birbirine “şunu başardın”, “bunu başardın” diye plaket verip duruyor. Hele adı sanı duyulmamış kuruluşların verdiği ödüllerin bini bir para…
Jürilere bakıyorum, tanıyan varsa beri gelsin…
Bir iki magazinde boy gösterenler Türkiye’nin turizminin geleceğini ve ödüllerini tayin ediyorlar.
Hatta jüriye girmek için üste para verenlerde var.
Ödül verenlere ve alanlara bakıyorum…
Hepsi aynı telden çalıyor…
Yani parayı veren düdüğü çalıyor.
Ayrıca ödül alanların tamamı sponsorlar.
Kim daha çok para verirse en büyük ödülü o alıyor.
Altın, Bronz, Platin, Gümüş veya Elmas ödüller yağıyor.
İster başarsın, ister başarmasın önemli değil.
Ama Türk turizmine bakınca kimin neyi başardığını herkes çok iyi biliyor.
Yanı ödül alanları önemseyen yok ve işin perde arkası herkesçe biliniyor.
Zaten turizmde başaranlar belli, başaramayanlar belli.
İşini yapanları herkes tanıyor.
Başaranları biz biliyoruz.
Onlar akıllı insanlar… Ortaya çıkmıyorlar ve işlerine bakıyorlar.
Onlar zaten bizim gönülümüzün ödülünü alıyorlar.
Çünkü ülkemize ekonomik açıdan büyük katkı sunuyorlar.
Bence onlara verdiğimiz yürekten sevgi ve takdir en büyük ödüldür.
Yeri gelmişken turizmde başarılı olup ülkemize katkıda bulunanları bir kez daha kutluyorum. İyi ki varsınız, yoksa iş yapmayanlar turizmi batıracaklar.
Yani turizmin gerçek değerini ve onurunu sizler taşıyorsunuz.
Türk vatandaşı olarak sizlere teşekkür ediyorum.
Bu ödül avcılığı sadece Türkiye’de mi var?
Hayır! Dünyanın her yerinde aynı terane…
Adamlar uyanmış, bakmışlar en ödül meraklısı ülke Türkiye…
Hani Galata Köprüsü’nün üzerinde elinde iskambil kağıtlarını döndüren üç kağıtçıların yaptığı gibi ‘Ver parayı, bul karayı’ der gibi…
Ver parayı al ödülü diyorlar…
Bu ödül meselesi için aylar önceden ödül simsarları çalışmaya başlıyor.
Türkiye’de ödüle meraklı kim var, adamlar biliyor.
Hemen onlara yanaşıyorlar ve “Bu yıl da ödül ister misin?” diyorlar.
Bizimkiler sazan gibi atlıyor “Tamam” diyor.
Ama simsar akıllı ”Bu yıl ki fiyatı arttı… Ne yapalım?”
Bizimki meraklı: “Olsun… Ne olursa olsun… Ödül olsun… Ama patron görsün!”
Yani dünyadan Türkiye’ye verilen ödüllerin hiçbir kıymeti harbiyesi yok!
Bu paralı ödüllerden, yağmur gibi dağıtılan plaketlerden yoruldum.
Bunu niye yazdım diyorsunuz.
Türkiye’nin turizmde dünyaya açılan kapısı Skal İstanbul’un ‘Skalite” ödülleri vardı. Bu ödüller her yıl veriliyor ve ödül alanlar kadar bizde alanlarla gurur duyuyorduk.
Skalite ödülleri dünyaya örnek olmuştu ve herkes gıpta ediyordu.
Ancak zamanla “Skalite” ödülleri erozyona uğradı.
Tıpkı yukarıda anlattığım gibi bir kimliğe büründü.
Hatta aynı kuruluşa 5-6 ödül verilmeye başlandı.
Ödülün anlamının “teşvik” olduğu unutuldu.
Her yıl aynı kişiler almaya başlayınca ve başvurular paralı olunca işin cılkı çıktı.
Ben Skalite ödüllerini hala konuşmadığım bir başkan döneminde yerden yere vurmuştum.
Bu arkadaşı önce uyarmıştım “Yapma” Skalite’yi öldürüyorsun, yazarım” demiştim.
“Yazarsan yaz*” demişti. “Yazdım” ve aramızda ipler koptu.
Sonra ne oldu? O çok özen gösterilen ve değer verilen Skalite öldü!
Geçenlerde Skal İstanbul’un mevcut Başkanı Ata Eremsoy, Esma Sultan Yalısı’nda “Skalite Töreni” diye çağrı yapınca gittim.
Muhteşem bir ortamda Ata Eremsoy, bir iki sponsora teşekkür plaketi verdi ve herkese “Ödül sizlersiniz” diyerek Skalite ödüllerini bu yıl yönetimle birlikte vermedi.
Bence Skal İstanbul yönetimini bu görüşü nedeniyle kutluyorum.
Herkesin 40-50 milyon turist geldi diye hayal gördüğü ve acentelerin, otellerin yerlerde fiyatlarla güzelim ülkemi bedavaya sattığı dönemde kim başarılı oldu?
Rakamları o kadar şişirdiler ki, 'Turizmciler çok kazanıyor' diye çifte vergi geldi.
Şimdi herkes altından kalkmaya uğraşıyor.
Bu arada kim ödüle layık oldu? Bilen yok!
O zaman Skal İstanbul haklı…
Skal İstanbul yönetimini bu anlayışı nedeniyle yürekten kutluyorum.
Ama. Skal İstanbul’un “Ödül sizlersiniz” gecesi muhteşemdi.
Turizmciler bir gece için hiç olmazsa mutlu oldular.
Bu mutlulukta Skal İstanbul’un payı büyüktür. Teşekkürler.