Ne mutlu Türk’üm diyene…

Özkan Altıntaş

Cumhuriyet bayramını coşku içinde kutladık. Büyük Atatürk’e Cumhuriyet’in 95’inci yılı için minnet borcumuzu ödedik. 10 Kasım’da onu bir daha anacağız ve şükranlarımızı sunacağız.
Bu arada adı tartışılan İstanbul Havalimanı açıldı. Cumhurbaşkanı ‘İstanbul en büyük markadır’ derken, havalimanın adı konusundaki tartışmalara noktayı koydu. Doğru söyledi Fransız komutan Napolyon’un ‘Dünya tek ülke olsaydı, başkenti İstanbul olurdu’ dediği gibi ‘İstanbul’ en büyük markadır. Artık dünyanın tüm kayıtlarında ‘İstanbul’ denilecek. Uçaklar teğet geçerken veya İstanbul’a inerken milyonlarca kez ‘İstanbul’ adını telaffuz edecekler… İstanbul adı zihinlere bir başka şekilde kazınacak… Bu İstanbul’un tanıtımı adına sevindiricidir.
Öte yandan Atatürk Havalimanı’nın adının kalacağı bildirildi. Onun da ne şekilde kalacağını önümüzdeki günlerde göreceğiz. Ama artık kimen nereden çıkardığı anlaşılamayan bu ‘Türklük’ ve ‘Atatürk’ düşmanlığı bitmeli ve özümüze dönmeliyiz.
Türkiye bir gariplikler ülkesi oldu. ‘Kimin Türk’, ‘kimin Türk olmadığı’ tartışılır oldu. İnsan şaşırıyor doğrusu. Bu saatten sonra birisi kalkıp ta bana ‘Sen Türk müsün?’ diye sorsa herhalde şaşırırdım. Hatta tepki gösterirdim…
Neyi tartışıyoruz ki? Bu düşünceye sahip olanları gördükçe Avrupalının yıllarca çocuklarını ‘Türkler geliyor’ diye korkutması ve ‘Barbar Türkler’ yakıştırması geliyor…
Bu terim bir Viyana kuşatması ve bir de Haçlı Seferleri ile yabancıların zihnine kazınmış iken Türklerin bazılarının Türklükten neden bu kadar korktuklarını anlayamıyorum.
Unutmayalım Selçuklulardan sonra Moğol hakimiyeti sırasında Anadolu da Türk bir birliğini sağlamak için beylikler yıllarca birbirleriyle mücadele ettiler. Selçuklu Türkleri olarak mücadele ettiler ve sonra Osmanlı doğdu. Türk olmaktan gocunanlar bu gerçeği unutmamalıdır.
Atatürk ise çağdaş Türkiye’nin adımlarını atarak Türklük kavramı altında bir millet kavramını oluşturmuştur. Biz Türk’ün ve Türk olmaktan korkmayalım. Bizi bölmek isteyenlerin amacına hizmet etmeyelim.
Yeni Şafak gazetesi yazarı arkadaşım Serdar Tuncer bu işi güzel sözlerle şöyle anlatmış “Selçuklu kök. Osmanlı gövde. Türkiye Cumhuriyeti dal ve çiçek. Ne birisi için diğerinden vazgeçeriz. Ne birisi için diğerini feda ederiz diğerine… hepsi bizim… Hepsi biziz…”
Hiç gocunmadan andımızı okuyalım. Marşlarımızı söyleyelim ve ‘Ne mutlu Türk’ün diyene’ diyelim. Çünkü bu ülke o kadar kolay kurulmadı. Şehit olan binlerce insana karşı Türklük andımızla minnet borcumuzu ödeyelim.
Hele Türklük kavramını siyasete alet edenlere ise şaşıyorum.
Aslında Türkiye’nin gücünü kaybettiren olaylar zinciri hiç durmuyor. Papaz olayında hükümet direndi ve “Hukuk devletiyiz. Yargılarız… Yaparız… Ederiz…” dedi. Ama yapamadı. Papaz serbest kaldı ve uçağa bindi gitti… Öte yandan başka ülke yokmuş gibi gazeteci Kaşıkçı İstanbul’da Suudi Konsolosluğu’nda belki kuşbaşı, belki kıyma yapıldı… Yapanlar elini kolunu sallayıp gitti… Türkiye ‘soruşturuyoruz’ diyerek bir iki hareket yaptı… Ama nafile… Suudlar et sever, kuşbaşı yapıp gazeteciyi yok ettiler..
Türkiye’nin gündemi sürekli değişiyor… Hani derler ya ‘başı bitten kurtulmuyor.’ İşte öyle… Bakalım daha neler göreceğiz?
Cumhuriyetimizin 95’inci yılı kutlu olsun…
10 Kasım geliyor. Zaten büyük Atatürk'ü ve onunla birlikte bu ülke için kanlarını, kararını verenleri her gün, her dakika anıyoruz.10 Kasım'da kaybettiğimiz insanlarımız ile Atatürk'ü bir kez daha anarak onlara minnet borcumuzu göstereceğiz.