Yerel seçim süreci başladı, belediye başkan adayları seçmen karşısına çıkıyor. Peki, seçmen olarak kafanızdaki şehir nasıl bir yer, belediye başkanı hangi donanımda biri olmalı.
Adaylar nasıl seçiliyor bilmiyorum ama şimdiye kadar çoğunluğunun 60'lı yıllardaki anlayışla hizmet verdiğini söyleyebilirim. Hâlâ mevzuat, bütçe mazeretine sığınan ve binlik, beş binlik planlarla avunan kafaların ortalarda dolaşmasından şahsen rahatsızlık duyuyorum. Sanki mevzuat ve imkânsızlıklar o seçilmeden önce yoktu.
Kimsenin iyi niyetini sorgulamıyorum ama artık belediyeciliğe de çağ atlatmalıyız.
Rekabet artık kasabada değil. Küresel bir ortamda yürüyor. Dahası bütün dünya kasaba ve şehirleri marka olma peşinde ciddi hedefler koyuyorlar. Sıkça anlattığım bir örneği yine vermek istiyorum.
BURASI ADAM OLMAZ
Amerika’nın Kanada sınırında Fergus Fall adlı küçük bir kasabada, seçim öncesi atmosferi var. Kafede oturmuş birkaç kişi seçim geyiklerini sürdürüyor: “Burası adam olmaz.” diyor biri. “Soğuk, kış hem de en soğuğu, imkânsızlık, itilmişlik ne ararsan var.” Diğeri atılıyor “Nerden biliyorsun en soğuğu olduğunu?”
Öyle ya kim ölçmüş, Alaska daha soğuk olamaz mı?
Hemen Amerikan Meteoroloji İdaresi’ne yazı yazıyorlar. Gelip ölçümler yapılıyor. Gerçekten de Fergus Fall’un, Amerika’nın en soğuk yeri olduğu ölçümlerle de ispatlanıyor. Bu sonuç sonrasında Meteoroloji İdaresi buraya bir istasyon kurmaya karar veriyor. Yerel yöneticiler bütün ilgili şirketlere yazı yazıyor: “Fergus Fall, Amerika’nın en soğuk yeridir. Hava değişimleri ve soğukla ilgili testlerinizi burada yapmanızı tavsiye ederiz. Yerel yönetim olarak her türlü yardıma hazırız.”
Ölçüm aletleri, beyaz ve elektronik eşya üreticileri, araştırmacılar hemen gelmeye başlıyor. Büyük bir ölçüm laboratuvarı kuruluyor. Bütün ülke kayıtlarına ‘en soğuk yer’ olarak geçiyor. Dahası kış turizmi ile birlikte eğitimle ilgili bölümler de açılıyor.
Belediye başkanının işi kaldırımdır, çöptür, hizmettir ama bunlar zaten zorunluluktur. Ama üç yılda iki kere kaldırım yenilemek değildir. Kaldırımla, çöple hatta su tedarik hizmetiyle övünmek kadar aşağılayıcı bir şey olamaz.
‘Diğer şehirler ve dünyadaki pozisyonun itibarıyla ne yaptın?’ diye sorulması gerekiyor.
10 BIN DOLARI AŞAN TOPLUM
Kişi başına milli geliri 10 bin doları aşmış bir topluma nasıl hizmet vermesi gerektiğini Kenichi Ohmae’nin Ulus Devletin Sonu kitabındaki yaklaşımıyla anlatayım.
Ohmae, gelir ile medeniyet arasında ilişki kurarken, toplumsal reflekslerin de beraber değiştiğini anlatıyor. 500 doların altındaki ülkelerde yaygın ulaşım aracının bisiklet olduğunu, 3 bin doları geçince bu ülke insanlarının motosikleti tercih ettiğini hatırlatıyor. Hatta otoyol, altyapı, metro ve raylı ulaşım araç projeleri de bu dönemde başlıyor. Beş bin dolar sınırını aşınca ev sahipliği isteği hızla artıyor ve global bağlantılar için arayışlar da aynı dönemde görülüyor. 7 bin 500 sınırını aşınca en fazla harcama kalemleri bahçe, peyzajda olurken, yapı marketleri büyük iş yapıyor.
Türkiye artık 10 binler kulübünde. Demokrasinin, insan haklarının, evrensel değerlerin tartışma götürmeyeceği ve ideal şehir hayatı için bahanelere sığınılamayacağı bir dönemdedir.
ŞEHRIN POTANSIYELI
Londra’nın tanıtıma ihtiyacı mı var? Ama 2012 Olimpiyatları için yapılardan çok tartışılan şey, Londra’ya nasıl yeni bir kimlik biçileceği, markasının nasıl yönetileceğidir. Londra İngilizlere mi ait olmalı, yoksa dünya kültürünün merkezlerinden biri mi olmalıdır? Gerçekten de olimpiyatların hemen sonrasında Londra dünyanın en fazla turist çeken şehri oldu.
Paris de aynı şey için mücadele ediyor. Hong Kong ve Dubai gibi.
Olimpiyatları almak mesele değil, 2002'de Salt Lake City ve 1980'de Moskova’da olimpiyat şehir için dezavantaja döndü. Her iki şehir de avantajı değerlendiremedi.
Belediye başkanının vizyonu yoksa şehrin potansiyeli olmasının bir anlamı yok. Şehirde yerleşmiş ürün markalarını destekleyen en önemli güç o şehrin markasıdır. Ne acıdır ki, şimdiye kadar yerel yöneticilerle marka sahipleri sürekli çatışma içinde oldu. Seçim öncesi bu konuya bir kere daha değinmek istiyorum. Şehrin markası yolunda birkaç yol işaretini göstermek istiyorum.
Yeni nesil belediyecilik için bir kaç öneride bulunmak istiyorum:
. Her şehrin hava kirliliği endeksi çıkarılmalıdır. Başkan adayları, kampanya döneminde bu hava temizliği ile ilgili hedef bir oran vaadinde bulunmalıdır. Seçilince de bunu uygulayacak adımları atmalıdır.
. Akıllı elektrikli otonom araçlar artık hayatımıza girmeye başladı. Bunun için şehrin yolları akıllanmalıdır. Trafik işaretleri, ışıkları ve yol çizgileri akıllanmalıdır. Bu da vaatler arasında yer almalıdır. Elektrikli araç sayısını artırmak ve çevre kirliliği yapan araçların azaltılması da bu bağlamda dönüştürülmelidir.
. Sadece, navigasyonda yolların doğru şekilde gösterilmesi yetmez. Ve bu işi de sadece cep telefonlardaki uygulamalara bırakamayız. Tarihi yerler, coğrafi mekanlar, mağaralar, mavi bayraklı plajlar, hatta tarihi ağaçlar ve endemik bitkiler bile navigasyon ile ulaşılabilir veri olmalıdır.
. Kişi başına geri dönüşüm endeksi de bir başka yeni nesil belediyecilik örneklerindendir. Çöp, kişisel atıklar, su, bina ve parklardaki her şeyin dönüşümü bir ekonomik değerdir. Ve geri dönüşüm değeri vatandaşlara yansıtılmalıdır.
. Hava kirliliği kadar, ortam gürültüsü de mücadele edilmesi gereken bir sorundur. Etrafımızda araba ve korna seslerini değil, kuş ve çocuk cıvıltılarını duymalıyız.
. Bilenen bütün büyük şirketler, sürdürülebilirlik hedefleri doğrultusunda enerji, su kullanımlarını azaltacaklarını vaat ediyorlar. Aynı şekilde geri dönüşüm konusunda daha sağlıklı hedeflerini her yıl yeniliyorlar. Belediyeler de sürdürülebilirlik hedeflerini açıklamalı ve su, enerji vs diğer tüketimlerinde verimliliğe gitmelidir.
. Türkiye’de sanatla özdeşleşmiş bir şehrimiz yok. Barcelona, Bilbao gibi sanat gezileri yapılabilecek bir kaç şehrimiz olmalıdır.
. Sanat gibi spor da şehrin farkındalığını artırabilecek bir tercih olabilir.
. Sakin şehir (Sittaslow) veya tarihi şehir. (Historical City) gibi yeni şehir tanımlamaları ortaya konulmalıdır. Bu da uzun ve ince hesaplanması gereken bir yoldur.
. Çevreci bir belediye sadece park ve yeşil alanlarıyla sınırlı değildir. Bütün konutların ve işyerlerinin çevreci niteliğe kavuşturulmalıdır. Bu yönüyle konutlar hızla yalıtılmış hale dönüştürülmelidir.
. Malum bu seçimde afiş ve el ilanları gibi çevreyi kirletici reklam ve kampanya uygulamaları kullanılmayacak. Bunun yerine dijital kampanyalara ağırlık verilmesi bekleniyor. Peki, sosyal medya uygulamaları ve dijital kampanyalar konusunda yeterli yetkin ekipler oluşturabildiniz mi? Unutmayalım ki iletişimci ile troll arasında ince bir çizgi vardır.
. Belediye belge ve evraklarının tamamının dijital ortamda ulaşılabilmesi gerekiyor. Böylece istihdam tasarrufu konusunda belediyecilik önemli bir aşama kazanmış olacaktır.
. Obezite dünyanın en önemli sorunu olmaya devam ediyor. Türkiye nüfusu da obezite bakımından Avrupa’nın önde gelen ülkesi haline geldi. Bu yönüyle, her yaşta kişilerin spor yapacağı ve hareketliliğini sağlayacak spor kulüpleri yaygınlaşmalı ve belediyelerin desteğini almalıdır. Herkese hareket sağlayacak etkinlik ve spor alanları en önemli seçim vaatleri arasında yer almalıdır. Hatta her öğrenci, mutlaka en az bir spor kulübüne üyeliği zorunlu hale getirilmelidir. Bu açıdan, her ilçede her türlü spor ve sanat için mekanlar hazırlanmalıdır ve kamuya açık hale getirilmelidir.
. Şehrin kültür, sanat ve spor ajandası oluşturulmalıdır. Şehirdeki bütün etkinliklerin takvimine kolay yolla erişim sağlanmalıdır. Böylece bazı etkinliklerin tekrarı önlenebilir ve katılım artırılır.
Listeye siz de yeni öneriler ekleyebilirsiniz…
Daha fazlasını istemek artık her hemşehrinin hakkıdır.