Kıymet bilmeyen bir milletiz. Sahip olduğumuz değerlerin farkında bile değiliz. Bizdeki imkanlar ve zenginlik akıllı bir ülkenin elinde olsa var ya, milli gelirin şampiyonluğunu kimseye kaptırmaz.
Öteden beri Milas’a çok üzülürüm. Öyle güzel, öyle varlıklı, öyle tarihi ve hakkı yenmiş bir kentimizin sessiz, sedasız, iddiasız ve mütevazi duruşu bana çok dokunur. Muğla’nın ve Türk turizminin kaymağını Marmaris, Bodrum, Fethiye bölüşür de, bizim Milas’a minik bir payı bile çok görürler. Oysa Milas, zenginlik açısından hepsine fark atar. Dünyada 27 antik kente birden sahip Milas’tan başka bir şehir yoktur. Denizi, gölü, ormanları, dağları,dünyaca ünlü zeytinlikleri, lagunları, kuş cennetleri, hangi birini saysam acaba..?
3000 yıllık kültür birikimine sahiptir Milas. Turizmin her çeşidini rahatlıkla yapabilir. Ovasından fışkıran tatlı-tuzlu suyuyla karada doğal balık üretebilen bir yerdir. Güzelim sahillerini ve bakir koylarını bir görseniz, buraları niye turistlerin doldurmadığına şaşarsınız. Devletimiz her yere el uzatmaya çalışıyor ama, nedense Milas’a pek aldırmıyor, hatta üvey evlat muamelesi yapıyor. Bu büyük bir haksızlıktır ve bunun süratle giderilmesi ve Milas’a değerinin verilmesi milli bir ödevdir.
Milas’ın en büyük şanssızlığı, dünyaca tanınan Bodrum’un gölgesinde kalması ve bölge yatırımlarının diğer ilçelere yapılmasıdır. Oysa Milas’ın elinden ciddi ve planlı bir şekilde tutulsa, değerleri ve doğal güzellikleri ön plana çıkarılsa, iddiayla söylüyorum ki bu kentimiz, kısa sürede layık olduğu seviyeye tırmanır. Bunun için yerel çabalar, gayretler, iyiniyetler ve çalışmalar var ama, yetmiyor işte. Mutlaka devlet desteği gerekiyor. Bu devlet Muğla’nın diğer ilçelerinin devleti de, Milas’ın değil mi yani?
Kültür ve Turizm Bakanlığı Milas’a bir el atsa, 27 antik kenti profesyonel bir kafayla ayağa kaldırsa,Türkiye Efes gibi, Afrodisias gibi, Bergama gibi müthiş bir tarihi merkeze daha kavuşur. Bugün dünya turizmi, güneş-kum-deniz üçgeninden kurtulup kültür ve sağlık turizmine doğru yürüyor. Bu yürüyüşte ülkemizin gelecekteki şansı çok büyüktür ve bunu bugünden değerlendirmeye başlamamız gerekiyor. Böyle yapacaksak, Milas’a da kültür projemizin ön sıralarında yer vermeliyiz.
Milas’ın kuruluşu MÖ 10.yüzyıla kadar uzanıyor. Adını rüzgarlar tanrısı Ailos’un soyundan gelen Mylasos’tan aldığı biliniyor. Karya’nın ve Menteşe beyliğinin Başkentliğini yapan Milas Romalıların, Bizanslıların, Selçukluların, Menteşeoğulları ve Osmanlıların uzun süre hakimiyetinde kalmış. Tüm Karyalıların ulusal tanrısı Zeus’un heykel ve tapınaklarına sahip Milas’ın adı, “Mabedler Kenti’’ne çıkmış ve tarihte Karyalıların hac yeri olarak ün salmış. Çünkü Zeus Karius ve Zeus Labranda mabetleri Milas’ı, Karya’nın dini merkezi haline getirmiş.
Kültür meraklısı turistler için bir hazine Milas. İasos’taki büyük sur, tiyatro ve antik liman, Çomakdağında kurulu Labranda antik kentindeki Zeus tapınağı, saray benzeri büyük yapılar, stadyum,tiyatro ve teras evleri, Ören Keramos bölgesindeki kaya ve lahit mezarları, seramik kalıntıları, duvar taş işlemeleri, Euromos’taki Senato ve Tiyatro kalıntıları, Helenistik çağda inşa edilen Herakleia kentindeki Athena tapınağı, agora, şehir meclisi binası, tiyatro ve hamam gerçekten muhteşem eserler. Roma,Yunan ve Bizans eserlerine sahip Bargilya’ya ne demeli? Hani çok lezzetli balıklarını ve dünyaca ünlü tereyağlı sarımsaklı karideslerini de yediğimiz Bargilya..
Peki, 200 metre yükseklikte sarp kayalar üzerine kurulu ve surlarla çevrili Beçin kalesindeki Bizans Şapeli, Karapaşa ve Ahmetgazi Medresesi, Orhan Bey Camii ve bey hamamını gördünüz mü? Burası sabahtan akşama kadar gezilecek mükemmellikte bir tarihi eser ve görsel değer merkezi. Durun daha bitmedi, Hisarbaşı mahallesindeki Zeus Karios tapınağı, Gümüşkesen mezar anıtı, Sinuri mabedi dünyada eşi az bulunur cinsten tarihi zenginliklerimiz.
Bunlara ilave edilecek daha çok yerler var. Alinda, Alabanda, Stratonikeia bunlardan birkaçı. Hele Stratonikeia başlı başına bir şaheser. Buraya aşkın ve gladyatörlerin kenti diyorlar. MÖ 3. yüzyılda kurulan bu kentin tarihi ilginçtir. Suriye Kıralı 1. Selevkos, ikinci eşi Stratonike’yi oğlu Antiokhos’a vermiş. O da önce üveyannesi, sonra da eşi olan Stratonike’nin adına bu kenti kurmuş. Kentte, güneydeki dağın surlarla çevrili tepesinde bir akropol, kuzeyde imparator için yapılmış küçük bir tapınak, büyük tiyatro, kent Meclisi binası, jimnasyum, oda mezarlar, nekropol, daha ötesinde Lagina’daki Hekate kutsal alanı var. Unesco Dünya Mirası geçici listesine de alınan bu değerli tarihi bölgede kazı çalışmaları, Prof.Bilal Söğüt’ün başkanlığında 8 üniversiteden gelen 80 öğrenciyle yapılıyor.
Milas’ın yerli konakları, İtalyan ve Macar mimarları tarafından yapılan Milas evleri, restore edilen Hacıaliağa Konağı, Çöllüoğlu Hanı, Ulu-Belen-Ağa ve Firuzbey camileri ile Selimiye’deki Abdülfettah Camii ve külliyesi de mutlaka görülmeli.
Milas’a gelmişken ünlü halısını, elişlerini, çomakdağı bebeklerini, elde dokunan heybe, kıl çuval ve keçelerini, taş işlemeciliğini, ağaç işlerini ve mimari süslemeleri de incelemek gerek. Ayrıca çok ünlü ve her yıl Amerika’da ödül alan zeytin ve zeytinyağlarını da tatmanızı, yılan balığı ile meşhur Milas Köftesini de yemenizi öneririm.
Bölgeyi sevenlerin Milas’a destek ve yardımcı olmaları, bu güzel kentimizin değerine kavuşabilmesi için ne mümkünse yapmaları gerekiyor. Örneğin ben öyle yapacağım ve Milas’a omuz vereceğim. İnanıyorum ki, Milas’ın yerli kent makyajı biraz düzeltilse, çalışkan ve uyum içinde görev yapan Kaymakam ve Belediye Başkanına karşılıksız yardım edilse, Milas layık olduğu başarılı tırmanışın merdivenlerini süratle çıkmaya başlar.