Londra, neden hala dünyanın gözdesi?

Musa Alioğlu

Geride bıraktığımız Ramazan (Şeker) Bayramı tatilinin son üç gününü İngiltere'nin başkenti Londra'da geçirdim. Avrupa ülkelerine gidebilmenin önündeki en büyük engel vize. Yanı sıra uçak bileti ve konaklama ücretleri de bayram nedeniyle tavan yaptı. Seyahatin her iki bacağında da THY'nin A321-200'leri tam doluydu.

Londra, 2018'de 20,5 milyon turist ağırlayarak dünya ikincisi olmuş. Londra neden hala popüler destinasyon olma özelliğini sürdürüyor, bunu sizlere anlatmadan önce biraz geçmişe gidelim.

Ben, Londra'ya ilk kez 1985 yılında gidip bir ay kaldım. Bu, benim ilk yurt dışı seyahatimdi. İlk seyahatimde bu kentin ulaşımındaki rahatlık dikkatimi çekti. Aradan bir yıl geçtikten sonra bu kez gazeteci olarak devlet bursuyla tekrar Londra'ya gitmek nasip oldu. 12 gazeteci arkadaşımla önce bir üniversite misafirhanesinde, sonra da aile yanı diye tabir edilen yöntemle, İrlandalı bir ailenin yanında kaldım. 15 metrekarelik bir odaya devlet benim için kahvaltı dahil haftada 40 Sterlin (Pound) ödüyordu. Ben, metro ve otobüs için aylık karta 21 Pound ödüyordum. Bazı şeyler pahalı olsa da, Londra'da hayatın kolay yaşanılır olduğu gerçeğini aylar içinde anlamıştım.

Kimsenin kimseye karışmadığı bu kentte insan hakkının ne demek olduğunu görüp içten içe hayıflanıyordum. İhtilalden yeni çıkmış bir ülkenin genç gazetecileri olarak her şeye hayranlıkla bakıyorduk. 33 yıl önceki dünya ve Londra elbette daha çok farklıydı. İnsanlar metrolarda çoğunlukla gazete veya kitap okuyor, gençler müzik dinliyordu. Sokaklarda can güvenliği diye bir sorun yoktu, ırkçılık hortlamamış, sadece gece metrolarda para isteyen sarhoş ve evsizler sizi rahatsız ediyordu. İlk kez yurt dışına çıkan bizler için bu şehirdeki hayat tam filmlerdeki gibiydi. Tez alıştık, hemen adapte olduk bu şehre. Gazeteci arkadaşlarla hafta sonları buluşup kendi yaşadıklarımızı, ilginçlikleri anlatıyorduk.

Aylar böyle geçti ve biz tekrar Türkiye'ye döndük. Ufkumuz genişlemiş, yeni şeyler öğrenmiştik. Farklı bir dünyayı tanımıştık.

25 yıl sonra bu kez, master yapması için endüstri mühendisi olan oğlum ile Londra'ya tekrar gittik. Bu kez şaşırma sırası ondadır diye düşündüm ama öyle olmadı. O, benden daha çabuk adapte oldu bu çok dilli, çok milliyetli şehre. Şimdilerde nüfusu 7.5 milyon olan fakat turist ve banliyolardan gelenlerle 15 milyon insanı barındıran Londra'yı cazip kılan nedir diye bakmakta yarar var.

Londra, Thames Nehri'nin iki yakasına yayılmış 2 bin yıllık çok eski bir yer. Çok yağış alan ve güneşi az gören bir şehir.

Başta 624 hektarlık alanıyla Hyde Park, St.James's, Regent Park, Kensington Gardens ve Holland Park gibi yeşil alanlar kentin üçte birini kaplıyor. Şu anda 200 ayrı milliyetten insanın yaşadığı, 300 ayrı dilin konuşulduğu bu şehirde her gün birkaç milyon turistin olduğu kesin gerçek.

İngiltere bir ada ülkesi olmasına rağmen Avrupa ana karasıyla ulaşımı çok kolay. Tren ve otobüsün yanı sıra havayolu bağlantı ağı çok geniş. Dünyanın bütün havayolları Londra'ya sefer yapıyor. British Airways de birçok ülkeye tarifeli uçuş yapıyor. Londra çevresinde, dünyanın en önemli havalimanlarından biri olan Heatrow'un yanı sıra Gatwick, Stansted, Luton ve City Airport gibi havalimanları ve özel jetler için onlarca meydan var. Kent içinde ulaşım günde 3,5 milyon yolcu taşıyan ve 15 hattı olan underground (the tube) dedikleri metro ile sağlanıyor.

Bunun yanı sıra National Rail dedikleri tren, Nehir Servisleri, meşhur kırmızı otobüsler, şoförleri sınavla seçilen ve de Londra'nın 2 bin cadde ve sokağını ezbere bilen lisanslı taksiler ve mini cup denen küçük taksiler hizmet vermekte.

Yani, şehir içinde ulaşım sorunu yok.

Londra'da Londralı yoktur diye söylenen söz, bu şehirde turistlerin yanı sıra orada yerleşik yabancıların fazlalığını anlatmak içindir. Türklerin sayısı 500 bine yakın. Londra'da Asyalı, Afrikalı ve Güney Amerikalılar fazlasıyla göze çarpıyor. Bu durum dini mozaiğin de farklı oluşuna neden olmuş. Öyle ki, şu anda Londra Belediye Başkanı Sadıq Khan adında Pakistanlı Müslüman bir İngiliz vatandaşı.

Şehirde 52 tiyatro faaliyet gösteriyor. Bale, sinema, opera ve müzikallerde Les Miserables gibi 40 yıldır sahnelenen müzikal fenomen denen etkinlikler var.

Şehre yolu düşenler, her yıl 2 milyon kişinin ziyaret ettiği Madam Tussauds Müzesi, London Eye, Tower of London gibi yerleri gezmenin yanı sıra çok ünlü müzelerini ücretsiz ziyaret edebiliyor.

İngiliz monarşisinin 775 odalı ünlü Buckingham (Palace) Sarayı normalde halka kapalı. Bahçede, Kraliçenin atlı muhafızlarının nöbet değişimini bile bir tören havasında yapıp, ilgi çektiriyorlar.

Parlamento binasını da ziyarete açarak turist sayısını arttırmayı başarmışlar. Hiç kusura bakmayın ama adamlar Kraliyet Ahırları'nı bile turistik bir öge haline getirip insanlara seyrettiriyorlar. Big Ben Saat Kulesi, tamirde fakat binlerce insan inşaat iskelesini bile fotoğraflıyor.

Trafalgar Meydanı'nı ve Amiral Nelson Anıtı görülmeye değer yerlerden biri.

Alışverişte başı Harrod's Mağazası çekiyor. Knightbridge, Regent Street, Govent Garden lüks, Portobello ve Camden Town ikinci el için önemli yerler.

Londra'da 7 bin bar ve geleneksel pub'lar dışında, Soho hala daha aranılan bir yer.

Aynı anda 200 filmin gösterimde olduğu İngiliz turizm endüstrisi, sizin Londra'da canınızın sıkılmaması için her yolu hayata geçirmiş. Örneğin Chelsea, Wembley ve Emirates Arsenal Stadyumları için ziyaret turları düzenleniyor. Yani ne varsa pazarlıyorlar. 33 yıl önce önündeki uzun giriş kuyruğunu görünce çok şaşırdığım Hard Rock Cafe ve Hoolywood Planet halen daha ilgi görüyor. Dünya mutfaklarının hepsi burada var. Çok eskilerden Efes, Topkapı gibi nezih Türk restoranlarından eser yok. Sofra tek şubeyle tutunurken, Simit Sarayı her yerde var, ama kalitesi Londra ayarında değil diyebilirim. Daha az şube ile daha kaliteli olsa iyi olurdu.

Derler ki, Londra'da hiçbir malın fiyatı ve kalitesi değişmez. Sale dedikleri indirim gerçek ve inandırıcı bir indirimdir. Orada ne taksici ne seyyar satıcı ne de en lüks butikte hiç kimse müşteriyi kandırmaz, kazık atmayı düşünmez. Bank semtinde dünyanın en önemli bankaları varsa, Londra Borsası saygınlığını en iyi şekilde koruyorsa bu İngilizlerin dürüst ve doğru oluşlarındandır. İstisnalar tabi olabilir, ama bu genel durumu değiştirmiyor.

Amacım ne İngilizleri övmek ne de Londra'nın reklamını yapmak. Ortada bir gerçek var ve biz bu gerçeği görmek zorundayız. Biz onların yaptıklarının yarısını yapabilirsek ne ala. Biz var olanı allayıp, pullayıp pazarlama becerisini ne yazık ki gösteremiyoruz. Turist, bizim için altın yumurtası için kesmeye devam ettiğimiz tavuktur. Artık bundan vazgeçme zamanı geldi de geçiyor bile.

İyi uçuşlar Türkiye'm..