“Hayat, siz planlar yaparken başınızdan geçenlerdir.” John LENNON
Herkesin kendine göre bir hayatı vardı. Herkes planlarını ve de hayallerini ertelemeden gerçeğe dönüştürmek için hayatı en hızlı haliyle sürdürüyordu. Bir gün uyandığımızda dünyanın bir ucunda bir yerlerde ortaya çıkan bir virüsün gelip geçici bir illet olduğunu düşündük. Yangın en uzak komşudaydı ve bizim evimize ulaşmadan söndürülürdü diye sanıyorduk. Ama öyle olmadı ve biz de yangına yakalandık. Planlarımızı ve de o güzel hayallerimizi belirsiz bir zamana kadar ertelemek zorunda kaldık. Tüm bunları gözle bile görülemeyen bir virüs alt üst etti dersek hiç de yanlış olmaz.
Yarın neler olacak bilmiyoruz. Her gün artan ölü sayısını dinlemeyi kanıksadık.
Devlet, yasaklar koyuyor ama uymakta sorun çıkarıyoruz. Önce can demekten ziyade, mal telaşına düşenlerimiz var.
Yasaklarda geç kaldığımız bir gerçek.
Ekonomik hayatın dibe vurmaması için olsa gerek, hala daha fabrikalar, sanayi çalışıyor. “Evde kal” sözünü benimseyen büyük çoğunluk, ekmek parası uğruna sokağa çıkmak zorunda kalan azınlığın yaydığı bu hastalıktan ölmek istemiyor.
İşin ekonomik boyutunun nasıl olması gerektiğine devlet karar vermeli, bizler de konulan kurallara tam uymalıyız.
Uymadığımızda önce kendimizin, daha sonra da başkalarının ölmesine sebep olacağız. Hani derler ya, ateş düştüğü yeri yakar diye. İşte öyle oluyor. Asker disipliniyle yetişmiş emekli bir general olan Aytaç Yalman ve ardından eşi Berna Yalman’ın ölümü elbette yaşlı oldukları gerçeğiyle açıklanamaz.
Devlet, önce risk gurubu olan yaşlılar ölecek dedi, ama zaman bunun böyle olmadığını gösterdi. Orta yaşlılar ve hatta çocuklar bile öldü. Yunus Emre ne demişti: “Bir garip ölmüş diyeler. Üç günden sonra duyalar”. Birçok ölümü duymuyoruz. İçlerinde öylesine hazin ve dramatik olanlar var ki, üzülmemek elde değil. Turizmci Cem Polatoğlu sosyal medyada yaptığı paylaşımda bakın ne anlatıyor: “Bir dönem beraber çalıştığım, çok değer verdiğim rehber meslektaşım Daryo (Derya) Cömert, korona illetine yenik düştü. Ondan bir saat sonra da çok sevdiği ve taptığı sevgili eşi Süzet hayatını kaybetti. Müthiş bir aşktı, tarifsiz bir tutkuydu onların ki. Ne yazıya ne kitaba ne lafa sığardı bu sevda. Eşine böbreğini verecek kadar, eşin kaybına en fazla 1 saat dayanabilecek kadar asil, saf ve çıkarsız... Eminim, Süzet, eşinin kaybını duyar duymaz Allah'a “Beni de al” diye yalvarmıştır, duası kabul gördü ve yüce Tanrı ona Daryo'nun yokluğunun acısını daha fazla çektirmeden eşinin yanına, cennetin en güzel köşesine yolladı.
Düğün ve cenaze... Dostlarımın mutlaka yanında olmak istediğim iki tören. Bugünlerde düğünü erteleyebiliyoruz ama cenazeleri erteleyemiyoruz. Ve ne yazık ki bu güzel dostlarımızın cenazelerine bile katılamadık, son vazifemizi yerine getiremedik. Çok üzgünüm”. Hastalığın pençesine düşen kim olursa olsun, yanına yaklaşamıyor, onlara sarılıp veda bile edemiyoruz. Son görevimizi yapamıyoruz. Böyle kötü bir durumla karşı karşıyayız. Hastalığa esir düşenlerin arasında doktorları görmek daha bir garip. Bir insanın, başkasının canını kurtarayım derken kendi hayatını kaybetmesi nasıl bir duygu bilemeyiz ki. Şimdilerde sosyal medyada rastlanan duyurulardan birini paylaşmak isterim.
“Dr. İ. Ö.’nün yardımınıza ihtiyacı var. Desteklerinizi bekliyor, Florance Nightingale Hastanesi’nde kovid tedavisi görüyor. Durumu hızla progrese oluyor. Şu anda entübe edilmek üzere. Kovid geçirip iyileşmiş hastalardan gönüllü kan vermek isteyenlerden
Plasma tedavisi için Antikor muhteva eden kan arıyoruz”. Doktorlar diyor ki
Korona + tanısı konmuş ve hastalığı atlatıp negatife dönmüş kişilerden alınan kan ile yapılan bu tedavi birçok hastada olumlu cevap veriyor.
Durum böyle. Herkes birbirinden medet umuyor, yardım bekliyor. İşin insanı boyutu bu. Devletin elinden geleni tam olmasa bile yapmaya çalıştığını, sağlık emekçilerinin gece gündüz çok büyük bir gayret gösterdiğini söylememek çok büyük haksızlık olur. Cumhurbaşkanı, 65 yaş üstü vatandaşlara hediye olarak gönderdiği kolonya ve maskenin yanına koyduğu mektubunda şöyle diyor; “Şu anda ülkemizde 165 bin doktor, 205 bin de hemşire olmak üzere toplam 490 bin sağlık çalışanımız ve 360 bin de destek personelimizle devasa sağlık ordusuna sahibiz”. Rakamların doğru olduğuna hiç şüphe yok. Ancak hastane, yatak sayısı ve özellikle de yoğun bakım ünitelerinin yeterli olup olmadığını bu süreç sonunda göreceğiz. Ama bir şeyleri yanlış yapıp hem zaman hem de can kaybediyoruz. İşin devlet boyutu sıkıntılı. Devlet yasal yaptırımını yaparken bir yandan baskıcı olmaktan kaçıyor, bir yandan da parasal cezaların caydırıcı olacağını sanıyor.
Türk milleti için söylenen bir söz vardır.
“Ya umduğundan ya korktuğundan”.
Halkımızın bir bölümü rahat ve hala sokağa çıkmakta istekli davranmakta. Sokağa çıkma yasağı, herkese bölgesel olarak uygulanabilirdi. Yaşa göre yasak ne yazık ki çok etkili olmadı, olamaz da.
Devletin bazı iyi niyetli yaklaşımları var ki bunlar işe yarıyor. Bazı uygulamalar ise
ne yazık ki kafa karıştırıp, eziyet halini alıyor. Örneğin koruyucu maske dağıtımı konusunda her gün farklı karar alınıyor. İnternetten başvurarak PTT ile maske gönderilmesi işi ağır işleyince, şimdi de telefonuna Sağlık Bakanlığı’ndan mesaj gelenler eczanelerden ücretsiz maske alacak. Tabii başvuru yine internetten.
Daha pratik yol olabilirdi ama olamadı.
Şeyh Edebali güzel demiş “İnsanı yaşat ki, devlet yaşasın”. İnsan için yapılan yatırımlar, devlete kazanç olarak döner.
Sağlıkta yapılan yatırımlarımız iyi güzel de daha düne kadar özel hastaneler bu hastalığın tedavisi için bir hastadan tam 12 bin TL isteyebiliyordu. Tabii bu ücret lüks semtlerde daha da artmaktadır. Devlet iyi bir iş daha yaparak tüm özel hastanelerde koronavirüs tedavisini de acil kapsamına alarak ücretsiz olmasını kararlaştırdı. Yani, devlet özellere bu yaptırımı getirerek sosyalist olmadı ama sosyal bir devlet olduğunu da gösterdi.
Maske ve tüm hastaneler halka bedava olabildiyse, bunda halkın alım gücünün düşük olması en büyük etkendir. Devlet merkezi ve yerel yönetim ayrımı yapmaz ve güçleri birleştirirse halkın önemli bir bölümü hizmete daha hızlı ulaşabilir. Tüm destek ve yardımı ben yaparım diye görüş beyan etmek iyi de bunu hayata geçirmek zor. Muhalefet belediyelerini de seferber ederek, top yekün mücadele bizi sağlığımıza daha hızlı ulaştırabilir.
Geç kalınmış, yanlış yapılmış ne varsa artık bunlar geride kalmalı. Kısır siyasi çekişmeleri bir yana bırakıp, hatalardan ders alarak bu belayı hızlıca başımızdan defetmekten başka hiçbir çaremiz yok.
Sağlıklı günler Türkiye’m...