Bu hafta yazacak o kadar çok konu var ki… Hafta sonu geldiğinde adeta strese giriyorum. Acaba hangi konuyu yazayım diye düşünüp duruyorum.
Geçen hafta düşen ve 4 şehit verdiğimiz UH-1H tipi helikopterimizin ve yine aynı tip helikopterlerimizde olan kazalar üzerine görüş mü belirteyim. Yoksa bende birileri gibi isim vermeden senaryolar yazıp cadı avına mı çıkayım. Veya THY’nin taşeron çalışanlarının bitmek bilmeyen sorunlarından mı bahsedeyim, yok yok aslında yeni havalimanımızın yılan hikâyesine dönen, ha bugün ha yarın diye beklentiye girilen taşınma planı üzerinde durmakta fayda var. her kafadan bir ses çıkması ve bazı yazarların görüşünü güçlendirmek için uydurduğu ve tezini güçlü kılabilmek için, “çok önemli mevkilerde bulunanlardan aldığım bilgi üzerine” diyerek siteye okur çekmeye çalışmayacağım. Söz…
Yok yok… Ben en iyisi hepsinden birer parça bilgilerde bulunup bu haftayı geçiştireyim diye düşündüğümde ise yazımın çok fazla uzun olma ihtimalinin yanı sıra bölük pörçük konular olacak.
Neyse yine de kısa kısa da olsa kafamda yatan konulara değinmekte fayda var.
Bu havalimanımızın derdi bir türlü bitmedi. Tabii ki suçlu her zaman olduğu gibi projenin başında olanlara ya da havalimanı ile yetkili devlet kurumun başındakilerde aranır. Kendilerine göre suçlu bulunur ve cezalandırılır. Bu artık adetten oldu diyebiliriz.
Şimdilik son kurban, DHMİ genel müdürü Funda Ocak oldu. Aldığımız duyuma göre, Funda Ocak Hanım emekliliğini istemiş…
Benim, daha önce başka kaynaktan duyduğum IGA’ya transfer olacağı idi… (Havalimanı ya da Terminal İşletme Başkanlığı gibi bir konuma. Yani, Kadri Samsunlu’nun paraleli bir konuma…) Şu anda bildiğim kadarıyla IGA’da “İnşaat” ve “İşletme” Yusuf Akçaoğlu’nun Azad edilmesiyle birleştirildi ve ortak işin başına Kadri Samsunlu getirildi.
Bu gelişme yukarıda yazdığım şekilde değilse, Funda Hanım’ın beklenmedik istifasının ardında bir şeyler olmalı… İstanbul Havalimanı’na taşınmanın gecikmesi sanki ona kesilmekte! Olmayacak duaya belki de âmin demediği için de yol verilmiş olabilir. Malum Burası Türkiye… Bu arada, TCDD’den de istifa ettirilenler var… Başta TCDD Genel Md’ü olmak üzere, TCDD yapım TCDD işletme genel müdürleri de istifa ettirtildiler. Hal böyle olunca, Yeni ulaştırma bakanımızın ben kendi kadrolarımla çalışacağım sözü nedenli istifa ettirildikleri de ihtimal dâhilinde…
Şimdilik DHMİ Genel müdürlüğüne vekâleten Mehmet Ateş bakmakta. Yeni havalimanımız tarafıma gelen son duyumlarda 5-6 Nisan taşınma ve 7 Nisan günü iş bitmiş olacak deniyor. Tabii ki bu benim duyumum. Çok üst mevkilerden(!) bilgi alınma duyumlarına malumunuz olduğu üzere bir başka arkadaş bakıyor.
Bu arada, havalimanının denetlenmesi için 3 Mart sonrasına günler verilmiş. Henüz ne EASA ne de Amerikan TSA gelmemiş… Umarım ilgili tarihten sonra gelirler…
Şimdide Gelelim Katar ile yapılan Sivil Havacılık Anlaşmasına
Geçtiğimiz hafta (galiba 6 Şubat’ta) Avrupa Birliği (AB) ile Katar Devleti arasında yeni bir sivil havacılık anlaşması imzalandı ya da imzalanması prensip kararına bağlandı. Buna göre, AB’ye üye 28 Devlete ve Katar Devletine bağlı havayolları karşılıklı olarak ülkelere bir kısıtlama olmaksızın sefer düzenleyebilecekler. Yani bu resmen bir Açık Semalar (=Open Skies) anlaşmasıdır.
Katar malumunuz olduğu üzere, tek bir uluslararası havalimanı (Doha, Hamad Havalimanı…)olan bir Devlettir
İsteyen AB’li havayolu buraya sınırsız sefer düzenleyebilir ama bu pek ekonomik olmayacaktır. Buna karşılık Katar Havayolları, Doha’dan, benim tabirimle, Avrupa’nın köyüne kasabasına uçuş düzenleme hakkı elde edebilecek.
Hatta bazı yorumlara göre ileride belki 5. Hak’lar elde edebilecek. Örneğin, Doha-Atina-Paris uçma ve Atina-Paris arasında yolcu ve yük taşıyabilme gibi veya Doha-Atina-New York uçma ve Atina-New York arası yolcu ve yük taşıyabilme gibi. (Bilgi: Emirates şu anda Dubai-Atina-New York (Newark) uçmakta, bu şekilde…
Bu anlaşmanın olası sonuçlarına bakacak olursak, QR THY’na ciddi anlamda rakip olabilecek bir potansiyele kavuşacak gibi gözüküyor. Yani, muhtemelen, THY Asya-Avrupa (hatta Amerika) arasında bugüne kadar keyifle ve kısmen rakipsiz olarak sürdüğü transfer taşımacılıkta bundan sonrası bu kadar rahat davranamayacaktır. Özellikle Avrupa’nın ikincil meydanlarına (yani Londra, Paris, Amsterdam, Frankfurt, Münih gibi 1. derecedeki meydanlar dışındaki Avrupa meydanlarını kastediyorum…) İstanbul aktarmalı yaptığı uçuşlarda… Qatar da Avrupa’nın köyüne kasabasına uçabilme hakkı elde etmiş durumda; fiiliyata nasıl ve ne zaman geçeceğini tabii ki bilemeyiz. Bakalım bundan sonra ki gelişmeler nasıl olacak.
TAŞERON SORUNU
Bir türlü bitmeyen bir sorun taşeron kadrolarında çalışmak. Gün geçmiyor ki bu arkadaşlarımızdan mail veya yorum gelmesin.
THY’de çalışırken de bu sorun vardı. Şimdide var. Yeni bir uygulama değil yani. Bu yanlış ve saçma sistem bir gün sona erer mi bilemem ama benim pek de ümidim yok.
Siyasilere yakınlaşan bazı kişiler bir şirket kuruyor ve şirketlerle görüşmeye başlıyorlar. Tabii ki taşeron sistem patronlarının, ilgilendikleri şirket ile randevularını kendilerinin aldığını hiç sanmıyorum. Siyasi veya hatırı sayılır kişiler aracılığı ile teklifler hazırlıyorlar.
İktidarlara yakın müteahhitler devletten ihale ile veya doğrudan “yol, köprü, okul, hastane v.b.” yapmak üzere iş alıyorlar. Fakat aldıkları işi genelde kendileri yapmayıp, “TAŞERONA” devrediyorlar.
Bence bu Taşeronluk Sisteminde, günümüzde son maden kazalarından sonra kullanılmaya başlanan DAYIBAŞILIK veya KÖLEBAŞILIK arasında bir fark göremiyorum.
Taşeron firmalar ile THY arasında sözleşme imzalanıyor, duruma göre bu sözleşme 1 sene daha uzatılabiliyor. Sözleşme süre bitiminden dolayı sonlandırılıyor ve yerine farklı bir taşeron firma geliyor, aynı çalışanlar bu yeni firmaya tekrardan giriş yapılıyor.
Bu arkadaşlarımızın işten çıkartılması çok basit. Hepsi iki dudağın arasında ve sadece bir telefona bakıyor. THY çalışanları gibi disiplin kuruluna sevk edilip haklı olup olmadıkları araştırılma yok. Gerçi kadrolu veya sendikalı olsan da durum pek farklı değil ya neyse…
Çünkü kadrolu ve sendikalı çalışanlar içinde bu yanlış uygulama geçerli. 3 işverenden 3 sendikadan temsilci ile disiplin kurulu kuruluyor. Bunlardan işveren tarafından disiplin kuruluna yollanan bir üye başkan seçiliyor. Oylar eşit çıkarsa disiplin kurulu başkanının oyu iki kabul ediliyor ve yallah dışarı…
Çünkü işverenin disiplin kuruluna atadığı üyeler zaten o çalışanı cezalandırmak için gelmişler. Sendika ise gerçeği bildiğinden hep birlikte hayır deseler bile işveren tarafından atanan başkanın oyu beraberlikte bile iki sayılacağından yine ceza kesin oluyor. Kısaca kurtuluş yok. Bir nevi oyun oynanıyor. Taşeron nezdinde çalışanlar için ise, ”hadi kardeşim yolun açık olsun dendiğinde sonuç alınmış oluyor.”
Sonuçta sendika yok düzenli bir sigorta giriş çıkışı yok dolayısı ile yüklü bir kıdem tazminatı yok, zaten atılan kişinin hakkını arayacak maddi gücü de yok, sonuçta işveren THY değil.
THY çalışanları gibi sigorta, mazeret izini, rapor almak yok. Rapor alırsanız maaştan kesiliyor.
İşte kısaca böyle rezil bir sistem.
THY’de çalışan taşeron işçilerini sakın ola ki küçük görmeyin. Aralarında yüksek tahsillisi hatta lisan bileni bile var. Dışarıda veya arkadaş arasında ki sohbetlerde nerede çalışıyorsunuz dediklerinde THY’de diyorlar. Eş dost, arkadaş arasında taşerona bağlı çalışıyorum demek istemiyorlar. Haklılarda.
Benim THY yıllarımda da taşeron sistem vardı. BİR TEM isimli bir firma eleman alıp THY’ye kiralıyordu. Benim şefliğini yaptığım ünitede 3 taşeron çalışanımız vardı ve bunları kadroya geçirmiştik. Kadroya geçirdiğim bu arkadaşlar hala çalışıyorlar ve neredeyse emekli olacaklar.
Bu arkadaşlara takım çantası taşıtırdık, yağ filtresi değiştirirken bize tava tutarlar ve gerekli teçhizatı götürür getirirlerdi. Tabii ki denetim geldiğini duyduğumuzda yanımızdan yolardık. Şimdide öyle yapılıyormuş. Kısaca, teknisyene yardımcı olurlardı.
Çok çalışkan olurlar. Kadrolu çalışanların imtina ettiği, pis iş diyerek burun kıvırdığı birçok işte onlar çalışır. Yukarıda ki sosyal haklardan yararlanamasalar bile yine de laf yememek, zar zor buldukları işlerinden olmamak için canla başla çalışırlar.
Bizim zamanımızda uçuşa giden arkadaşlar için çanak sistemi getirmiştik. Bu sistem dâhilinde kim fazla uçuşa gitmiş veya az gitmiş fark etmezdi. Şeflik bünyesinde alınan aylık tüm uçuş paralarını teknisyen arkadaşlar olarak paylaşırken taşeron arkadaşları da düşünürdük. Malum biri yerken diğerinin sadece bakması olmaz.
Neden mi uçuş parasını paylaşırdık; Çünkü birimiz uçuş görevine gitse diğer arkadaş onun yerdeki işini yapmak zorunda kalıyor. Hep aynı kişinin uçuşa yollandığını düşünsenize… Bu nedenle torpilli görevleri önlerdik. Güzel sosyal bir dayanışma kurmuştuk. Şimdide yapılabilir. Taşeron arkadaşlara maddi yönden yardımcı olunabilir.
THY Yönetim Kurulu başkanı İlker Bey arada bir çalışanlarına jest yapıp ikramiye adı altında maaşlar yatırıyor. Bu gerçekten takdire şayan bir uygulama. Vermek zorunda değil. THY’nin genel kurullarında bile hissedarlara kar payı dağıtılmazken çalışana gelince verebiliyor. Düşünsenize, on binlerce çalışana birer ikişer üçer maaşı kadar ikramiye vermenin maliyetini…
Şimdilerde taşeronlara da aynı şartlarda olmasa da jest yapmaya başladı. Tamam, da taşeronlara verilecek 1000 ile 1200 lira gibi bir rakamın yanı sıra ikişer üçer maaş alanlarda bir fon kurup destek olsalar fena mı olur. Koyar mı onlara… Bence kıldıkları namazlar kadar hatta daha da fazla sevaba girerler.