Kalaycı.... !

Faik Kaptan

Pandemi süresinde fırsat buldukça öğle saatlerinde kafamı dinlediğim, huzur bulduğum Sinanoba Baba Burnu’nda benim adını “Huzur Tepe “ koyduğum yere gittim.
Büyükçekmece Körfezinden Marmara Denizi sonsuzluğuna kadar insanın içini rahatlatan bir manzarası var. Burada yapabildiğim kadar spor yapar, dinlenir ve arabamın radyosundan da Türk Sanat Müziği dinleyerek yaklaşık iki saat geçiririm.
Bugün de öyle yaptım. Cuma vaktinin yaklaşması nedeniyle sefamı biraz kısa tuttum ve otomoblimle eve dönerken tam kavşakta yukarıdan gördüğünüz manzara ile karşılaştım.


Önce anlayamadım.

Ancak bir süre gittikten sonra uyandım ve orada gördüğümün çocukluğumun “Kalaycısı” olduğunu anladım.
Hemen ilk sokaktan geri döndüm ve yanlarına gittim.
Kısa bir sohbetten sonra Kalaycı Ali Dayı torunu ve eşiyle birlikte kaybolmaya yüz tutmuş bu mesleği icra ettiklerini gördüm.
Trakya Saraylıydı Ali Dayı. Son Kalaycılardan birisi olduğunu söyledi. Gücüm yettiğince de yapacağım dedi. Eskiden ateşi hızlandıran körüklerin daha büyük olduğunu şimdi ufaldığını belirti, ve , “ Bakır işi artık hemen hemen yok gibi. Bütün mutfak malzemeleri çelikten.
Biz de zamana uyduk, paslanan çelikleri de parlatıyoruz. Bakır gelirse de kalaylıyoruz” dedi.
Kısabir nostalji yaşadık torun körüğü çalıştırıyor, dede Ali Usta da yan taraftaki apartmandan gelen çelik tencereyi parlatıyor.
Bana da bu güzel fotoğrafı çekmek düştü.
Güzel olan ise, Ali Dayı kimseye muhtaç olmadan bir köşede evinin nafakasını çıkartıyordu.

Not: Bilmeyenler için kalaycılık, mutfaklarda kullanılan bakır eşyalar zamanla tabaka tutar, bu tabaka ve oksitlerden bakırı arındırıp herhangi bir zehirlenmeyi önlemek için doğan bir meslektir. Bakırın ısıtılıp nişadır tozuyla silindikten sonra kurşun gibi yumuşak metallarla kaplanması işlemidir kalaycılık. Geçmişte bakır araç gereçlerin satıldığı mağazaların bir bölümünde ya da yan sokağında kalaycı dükkanlarına çok sık rastlanırdı