Paris'e bir kaç günlük gezi yapınca, İstanbul ile Paris'i turizm açısından karşılaştırmak şart oldu.
Paris, İstanbul'dan 5 milyon daha fazla turist çekiyor ve yılda 6 milyar dolar daha fazla gelir elde ediyor.
Peki İstanbul, Paris'i yakalayabilir mi?
Aslında potansiyel olarak evet.
Öncelikle İstanbul daha eski bir şehir. Bin 500 yıllık Ayasofya’sı var, estetik güzellikleri ile dünyada ekol yaratmış muhteşem camileri var. Dünyanın tüm Ortodokslarının en önemli mekanı Fener Rum Patrikhanesi İstanbul’da. Dünyanın en büyük dikilitaşı bile İstanbul’da. Ayrıca bir de Türk misafirperverliği ve Türk mutfağı avantajları var.
Ama tüm bunlara üstünlük ve avantajlarına rağmen İstanbul’un Paris’i yakalaması zor. Şimdi bu gerekçeleri sayalım:
En önemli konuyla başlayayım. Paris'te musluk suyu içiliyor, bizde bir babayiğit çıkıp "Musluk suyu içebilirsiniz" diyemiyor. Damacana su üreticileri bayram ediyor. Olan halkın parasına oluyor.
İstanbul’da Türk parası, Paris’te Euro geçiyor. Ve Euro Türk parasından 6.5 kat daha değerli.
Paris’tekilerle karşılaştırılınca, güzelim İstanbul bir müze fakiri halinde. Türkiye’nin en büyük müzesi, maalesef İstanbul’da değil, Şanlıurfa’da. Tabii ki bu Şanlıurfa için iyi ama İstanbul için olumsuz bir not.
Topkapı Sarayı, Ayasofya, Dolmabahçe ve Arkeoloji Müzesi gibi bir kaç eski saray veya tarihi mekanı çıkarsanız, İstanbul'a son 150 yılda doğru dürüst bir müze eklenmiş değil. Yapa yapa AVM yapmışız.
Ne Paris'in Louvre Müzesi ile ne D'Orsay Müzesi ile yarışacak bir mekan yok. Fransızlar D'Orsay Müzesi'ni eski bir tren garından dönüştürmüşler.. Bizde ise Haydarpaşa Garı da, Sirkeci Garı'a da çürüyor. Koç Grubu bundan 10 yıl önce içine 100 milyon dolar harcayıp, bir müze açmak için söz verdi, yer istedi ancak kendilerine maalesef yer gösterilmedi.
Paris, metrosuyla, tren ve otobüsleriyle ulaşım sorununu çözmüş durumda. Trafik var ama hafta sonları pek çok caddeye araç girişini yasaklayıp, kısman çözüm yaratmışlar. Ayrıca taksi de var, UBER de. İstanbul’da ise UBER yasak. Taksilerin her gün turist kazıkladığı söyleniyor, kimse önleyemiyor. Taksilerden bu şikayetlere rağmen UBER'in yasaklanmasının ise açıklaması yok. Ayrıca yeni Havaalanı'na ulaşım çok zor, metro inşallah bir kaç yıla bitecek.
İstanbul’da her şey ucuz, alkol pahalı. En kötü restoranda bile bir şişe şarap parası Paris fiyatına. Oysa turistin derdi gezmek, eğlenmek.
Anadolu hem şarabın hem de zeytinyağının anavatanı ama ikisini de turistlere sunacak bir kültür geliştiremedik. Müşterisine oturduğu masada ikramı zeytinyağı ve ekmek ile başlatacak mekan sayısı çok az. Şarap ise önce de belirttiğim gibi vergilerden ötürü Paris'ten pahalı.
Atatürk Kültür Merkezi meselesi bir dram. Koca İstanbul’da ne bale, ne opera, ne de doğru dürüst bir klasik müzik salonu var. Böyle olunca bu sanat dallarına ilgi de gelişmiyor. İnsanlar iyi bir şeymiş gibi klişe “Bayburt Bayburt olalı böyle zulüm görmedi” sözleriyle klasik müziği aşağılıyor, kendini “Erik Dalı”na mahkum ediyor.
Beyoğlu gibi ‘şölen caddesi’ olabilecek efsane mekan, kendi tarihine ihanetle Arap-Türk müziği karışımı zevksiz sokak çalgıcılarına kalmış durumda.
"Hiç bir şeyi okumamak" ve "Okur-yazar takımına negatif bakmak" alışkanlığı teşvik edildiği için İstanbul'un önemli ne kadar kitapçısı varsa ye kapandı, ya da arka sokaklara taşınmak zorunda kaldı. Ortalamada Türkiye insanı yılda bir kitap bile okumuyor, Paris'in görünen her yeri kitapçı dolu. Metrolarda hala insanlar gazete okuyor, kitap taşıyor.
İstanbul'da, Paris'in Sacre Coeur gibi bir sanatçılar-ressamlar semti yok. Buna uygun potansiyeli olan Ortaköy gibi mekanlar, ya çaycıların, ya çaycıların simsarlarının işgali altında.
Büyük turist gemileri, yıllardır İstanbul’dan ayağını kesmiş durumdalar. 10 yıl önce yan yana 10 turist gemisinin demirlediği Karaköy Rıhtımı hala taş yığını halinde. Allah'tan Galataport inşaatı hız kazandı da bu konuda bir hareketlenme umudu doğdu.
İstanbul’un restoranlarının çoğunda müşteriye menü sunma, menüye bağlı fiyatlandırma uygulaması yerleşmiş değil. Çoğu mekanda gelecek hesabı önceden kestiremiyorsunuz. Bu da turistleri korkutuyor.
Mekanlarda sadece hesap meselesi değil, garson, beyaz örtü ve tuvalet problemleri de çözülmüş değil. Garsonların tek tip, masaların beyaz örtülü, tuvaletlerinin temiz tutulduğu mekanlar azınlıkta. Tuvaletlerin çoğu girilemez halde.
Paris'te Michelin yıldızlı 27 restoran var. 3 Michelin yıldızlı restoran sayısı ise Avrupa'da en çok Paris'te. İstanbul'da ise bir tane bile yok. Zaten İstanbul'u Michelin yıldız listesine de almıyorlar. "Vermezsen ver be" diyerek Michelin yıldızını yok saymak mümkün ama, bu yıldıza sahip restoranların kişi başına 200 Euro yani bin 300 TL hesap kestiğini düşününce, bu meydan okuma, "Zügürt tesellisi"nden öteye gidemiyor. Bizim en pahalı mekanımızda bile artık fiks menüyü 150 liraya bile satamıyorlar; 150 lira ancak 25 Euro ediyor.
Paris'in her yeri ağaç ve park dolu. Her taraf yemyeşil. O kadar ki Tuileries Bahçeleri'nde çiçekleri tablo gibi yapmışlar, rengarenk bu köşelere bakmaktan kendinizi alamıyorsunuz. Buna karşılık bir kaç saray bahçesi de olmazsa, İstanbul'da doğru dürüst tek park yok.
Beyoğlu ve Aksaray civarında hala turistlere zorla fahiş hesap ödeten işletmeler olduğu medyaya yansıyor. Buna bir türlü çare bulunamıyor.
Suudi Arabistan bile, evli olmayan yabancı çiftleri aynı odada kalma izni verdi. Bizde hala otel turistik değilse, bu mümkün değil.
Paris'te Lido gibi Moulin Rouge gibi eğlence merkezleri var. Biz Türk turistlerin ancak önünden geçebildiği Moulin Rouge'de, VIP müşteriler bir akşam yemeği ve şov için kişi 435 Euro ödemek zorundalar. En ucuz fiyat bile 150 Euro. VIP müşterinin ödediği 435 Euro bizim 2.020 liralık asgari ücretten bile pahalı, 2 bin 740 lira ediyor. Böyle para basan bir eğlence merkezini açmak İstanbul’da mümkün değil. Biri çıkıp, "Üstsüz kadınlarla şov yaptırmak" istiyorum dese, deli damgası yer.
Paris'te Seine Nehri üzerinde, yüzlerce tekne vızır vızır turist taşıyor. Bir saatlik kısa bir gezi bile 20 Euro civarında. İstanbul'dakilerle karşılaştırınca, ne sayı ne de elde edilecek kazanç açısından bunları yakalamak mümkün değil. Bizim teknelerin çılgınca bağırttıkları Arap müziği veya "Erik dalı" (Evet yine Erik Dalı) saçmalığı ise Fransa'da tabii ki yok. Teknelerden çıt çıkmıyor.
Paris'i gezerken Türkiye'de üretilen ve bu şehri zenginleştiren iki "Kent süsünü" görme fırsatım oldu. Bunlardan biri Paris İtfaiye Binası'nın önünde, öteki de Seine Nehri kıyısında. Paris İtfaiye Teşkilatı'nın sipariş ettiği anıtlardan birini Japon mimar Wang Du çizdi. Türk işçilerinin bu paslanmaz çelik eseri 11 yıl önce dikildiği yerde, ilk günkü gibi yepyeni duruyor. Öteki de "Paris Dragonu" adıyla yine yerinde. Bunlar Türkiye'de UTS Mühendislik adlı firma tarafından Türk işçileri ve mühendis Oğuz Adak tarafından yapıldı. Parisliler Türk işçilerine anıt yaptırırken, bizdeki tarihi anıtlara bile iyi bakılamıyor.
Paris'te çok ünlü mezarlıklar var. Bunlardan biri Pere Lachaise, öteki de Pantheon. Türkler bu iki mezarlığın da müdavimi. Daha geçen hafta İstanbul Belediye Başkanı da Pere Lachaise'deydi. Çünkü bu mezarlıkta hem sinema oyuncusu Yılmaz Güney'in, hem de müzisyen Ahmet Kaya'nın mezarları var. Paris, ülkelerinden bir şekilde uzaklaşmış insanlara ‘toprak’ veriyor. Bu yüzden Fransızlardan çok Türkler bu mezarlıklara gidiyor. Şarkıcı Edith Piaf, yazar Balzac, besteci Bizet, yazar Oscar Wilde gibi ünlülerin yattığı mezarlıkta, bir Türk müzisyenin adı daha var. Brezilya'daki bir uçak kazasında ölen Eskişehirli arp sanatçısı Fatma Ceren Necipoğlu. Fransız uçağında ölenler anısına yapılan anıtta Necipoğlu'nun da adı yer alıyor.
Paris trafiği de İstanbul kadar yoğun ama tek korna sesi çıkmıyor. İstanbul’a dönünce en çok gereksiz çalınan korna sesleri rahatsız etti.
SON bir not olarak İstanbul ile Paris'in turizm istatistiklerini de vereyim:
Dünyanın en çok ziyaret edilen 10 şehri arasında hem Paris hem İstanbul var. 2018 rakamlarına göre, Paris 18 milyon kadar turist ile üçüncü sırada. İstanbul yaklaşık 13 milyon turist ile 8’inci sırada. İlk sırada Tayland’ın Bangkok kenti var ve ziyaretçi sayısı 22 milyon civarında. (Listede Antalya da 11.2 milyon turist ile 10’uncu şehir. Ve bu notu da atlamayalım.) Paris’in 14 milyar dolarlık gelirine karşılık İstanbul’un turizmden aldığı pay 8.2 milyar dolar kadar.