İmamoğlu'ndan Kanal İstanbul için sessiz referandum

Özkan Altıntaş

Belediyelere partizanlık girdiğinden beri herşey arap saçına döndü. İktidarın veya partilerin oyuncağı haline gelen belediyelerde kötü kokular hiç bitmedi. İktidardakiler belediyeleri koltuklarını korumak için rant kapısı haline getirirken, büyük müteahhitler Ankara’da özel iş takibi ofisleri açarak, bu güzel şehrimizi “rant merkezi’ haline getirdiler.

Öte yandan dünyanın gözbebeği ve Avrupa’daki 7 ülkeden daha kalabalık olan ve bütçesi en az onlar kadar olan İstanbul’un bu durumuna göz diken siyasilerin geçmişte verdiği zararlar birer birer ortaya çıkmaya başladı.

Ankara’da ise CHP'nin eski milletvekili Sinan Aygün diğeri ise CHP'li Ankara Belediye Başkanı Mansur Yavaş arasında tartışmalar yaşanıyor.
Sinan Aygün’ün yaptırdığı kulelerinden Fetö’ye aktarıldığı iddia edilen 25 milyon aktarıldığı olayı gündeme bomba gibi düştü.
Olaylar zinciri giderek büyüdü, Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Mansur Yavaş ile Sinan Aygün ve Ankara eski belediye başkanı Melih Gökçek üçgeni arasında yeni bir savaşı başlattı.
Kule inşaatında Melih Gökçek döneminde yolsuzluk yapıldığı ve Sinan Aygün’ün Fetö firarisi Ömer Akgül adlı ortağının adının bulaştığı bu olay giderek uzuyor.
Bu durum halen Cumhurbaşkanlığı baş danışmanı olan Bülent Arınç’ın bir dönem Melih Gökçek’ı suçlayarak “Ankara’yı parsel parsel satıyor” söylemini de gündeme taşıdı.
Mansur Yavaş ise “Kanun ne diyorsa o olacak!” diyerek Gökçek dönemine ait 150 dosyayı savcılığa taşıma kararı aldı.
Bu arada belediyelerde her konuya karışan Cumhurbaşkanlığı ise bu konuda sessiz kalmayı tercih ederek “Bu konu bizi ilgilendirmiyor” dedi.

Ancak Cumhurbaşkanlığı İstanbul’da aynı tutum içinde değil…
Çılgın Proje denilen Kanal İstanbul’un yapılmasının tamamen kendisini ilgilendirdiğini ve İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu’nu ilgilendirmediğini, hatta yetkisinin olmadığını bile ileri sürdü.
Bu konudaki söylemleri ise Çevre Bakanı dillendirmeye başladı.

Seçilmiş bir belediye başkanının neye yetkili olduğunu şaşıran bakan, sorumsuzca açıklamalarla İstanbul halkının oylarıyla seçilen başkanın üzerinde bile yetkilerinin olduğunu konuşmaya başladı.
Ama unuttukları bir şey var.
İstanbul yerel seçimlerde tüm saldırılara rağmen gayet akıllı yol izleyerek iki seçime rağmen rakiplerini devirerek İstanbul halkının oylarıyla yönetime gelen bir Ekrem İmamoğlu var.
İmamoğlu son söylemlerinde çok haklı “Atanmış bir belediye başkanı olan Mevlut Uysal meclis kararı olmadan Kanal İstanbul için tek başına imzayı atmış” diyor ve “yasa dışı” olduğunu söylediği bu imzayı kabul etmiyor.
İmamoğlu, kanal projesinin, İstanbul’a ihanet olacağını belirterek karşı çıkıyor.

Öte yandan Cumhurbaşkanı “dediği dedik” şekilde inadını sürdürerek “Kanal İstanbul’u yapacağız. Kazma vurulacak” diyor. İmamoğlu, “Hangi kazmayı nereye vuruyorlar? Türkiye bu kadar ekonomik sıkıntı içinde iken bu kadar lüksün sebebi nedir?” diye soruyor.
Bütün bunlar olurken Kanal İstanbul çevresinde bulunan arsaların başta Katar Emiri’nin annesi ve Arap ülkelerinin zenginleri tarafından alınmış oduğunun ortaya çıkması işin nerelere vardığını gösterdi. Yani kötü kokular hiç bitmiyor.

Şimdi İmamoğlu ile Cumhurbaşkanı arasında Kanal İstanbul inatlaşması sürüyor.
İmamoğlu’nun yanında İstanbul halkı var.
İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu'nun Kanal İstanbul ÇED raporuna vatandaşı itiraz etmeye çağırdıktan sonra, İstanbul'daki Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğü'nde uzun kuyruklar oluştuğu görüldü. Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğü'nde oluşan uzun kuyruklar devam ediyor.
Başvuru merkezlerinde İstanbul halkının Kanal İstanbul hakkındaki görüşleri alınıyor.
Yani İBB Başkanı, Kanal İstanbul için, hükümetin yapmadığını yaptı.
Kanal İstanbul için halka giden İmamoğlu sessiz bir referandum yapıyor.
Şimdiye kadar yapılan başvuruların büyük çoğunluğunun Kanal İstanbul’a karşı olduklarını bildirdikleri görülüyor.
Bakalım bu inatlaşma nereye varacak?