Dostlarım bu yazıyı her yıldönümünde tekrar yayınlamaya karar verdim.
Biraz uzun olduğu için okuyamayabilirsiniz.
Ancak lütfen kopyalayıp bir köşede saklayın.
Belki ilerde çocuklarınız veya torunlarınız okur.
Bizler maalesef tarihimizi özde öğrenme özürlü bir nesil olarak yetiştik.
Belki onlara doğru yolu biraz olsun göstermiş oluruz.
Saygıyla.
Yenilmiş, yıkılmış, perişan olmuş ve bunların hiç birisisi yetmiyormuş gibi, bir de işgal edilmişsin.
Kim bu? 600 küsur yıl Cihana Hükmetmiş Osmanlı İmparatorluğu...
Ama o tüm bu kargaşanın içinde birisi Milli Devlet kurmak için adım atacak. Üstelik de bu imparatorluğun bir generali olarak...
Görünüşün onlardan birisi gibi. Fakat içi yanıyor. Çarenin Anadolu'dan başlanması gerektiğine inanıyor.
İstanbul Hükümeti, yani Vahdettin ve başta damat Ferit olmak üzere, şürekası hem ondan tırsıyor, hem de İstanbul'dan uzaklaştırmak istiyor.
"MUSTAFA KEMAL'E EMNİYET EDİLMEZ"
Kendi aralarında yaptıkları konuşmalarda damat bir ara aynen şöyle diyor:
" Mustafa Kemal'e emniyet edilmez. İstanbul'da bir takım hazırlıklar yapıyor. Onu Anadolu dağlarına atmalı (tayin etmeli) ve orada çürütmeli."
Tek amaçları buydu. İngiliz himayesine girmek istiyorlardı. Karşılarındaki engellerden birisi de Mustafa Kemal'di. Bir bahane bulmak lazımdı.
Hani hep bazı aklı evveller Mustafa Kemal'i Samsun'a Padişah Vahdettin gönderdi derler ya. Evet doğrudur Mustafa Kemal'i Samsun'a Vahdettin ve Damat Ferit göndermiştir.
Ama bakın nasıl pespaye bir emirle. Utanmadan sıkılmadan yazdıkları emre bakın:
Harbiye Nazırı Şakir Paşa aracılığı ile verirler. Şakir Paşa Mustafa Kemal'i çağırır ve dosyayı kendisine uzatır.
İşte o dosyadaki pespaye yazılı emir şudur:
" Samsun ve havalisindeki bir çok RUM Köyü, TÜRKLER tarafından tecavüze uğramaktadır. İstanbul Hükümeti bu tecavüzlerin önüne geçememektedir. Bu havalinin emniyet ve huzurunu temin etmek insaniyet namına borcumuzdur."
Mustafa Kemal Paşa'ya verilen görev Rumları Türklere karşı korumaktır. Vahdettin Efendi bu kadar aşağılayıcı bir görevle Mustafa Kemal'in Samsun'a gitmesini istemektedir. Asıl maksat gözden uzak tutmaktır.
Dosyayı okuyan Mustafa Kemal mavi gözlerini Nazır Paşa'ya dikerek, şu soruyu sorar:
" Bunun böyle olduğunu zanneder misiniz? "
Şakir Paşa şu cevabı verir:
" Zannetmiyorum ama, bir şeyler var. Bu nedenle sizi uygun gördük"
Gördünüz mü arkadaşlar Vahdettin, Mustafa Kemal'i Samsun'a hangi amaçla göndermiş...
İLK ADIMIN IŞIĞI...
Emri okuyan Mustafa Kemal'ın beyninde o anda bir şimşek çakar. Uzun süredir beklediği fırsat doğmuştur.
Anadolu...
Hem de tam yetkili olarak gidecektir. İşte "İLK ADIM"ı atmak için bundan güzel fırsat olamaz diyerek hazırlıklara başlar. Sadrazamdan tüm yetkileri ister. Kafasındakileri de kendisine en yakın olan silah arkadaşlarına aktarır.
Önce Kazım Paşa'ya gider ve, " Ben Anadolu'ya geçmek için fırsat arıyordum. Onlar da zaten beni İstanbul'dan uzaklaştırmak istiyorlar. Madem kendileri teklif ettiler. Bundan mümkün olduğu kadar istifade etmeliyiz" der.
Bu söylemi gülümseyerek dinleyen Kazım Paşa da şu cevabı verir:
" O zaman seni oraya, Ordu Müfettişi olarak gönderelim. Sadrazama götürüp sana bir de yetki belgesi verelim."
Bu görüşme anında ikisini de heyecan basmıştır.
Mustafa Kemal, Kazım Paşa'dan yetki belgesine, Samsun'dan Anadolu'nun her yerine emir verebilme arzusunu eklemesini de ister.
Kazım Paşa bu kez çok daha dikkatle Mustafa Kemal Paşa'ya bakarak, " Bir şey mi yapacaksın Kemal?" der.
Mustafa Kemal, Kazım Paşa'ya dönerek biraz daha kısık sesle, " Kulağını bana doğru uzat. Evet bir şey yapacağım. Bu maddeler olsa, olmasa da yapacağım" der.
Kazım Paşa da gülerek şu cevabı verir:
" Vazifemizdir. Çalışacağız."
SÜLEYMANİYE''DE HOŞ BİR EV...
Kazım Paşa'nın yanından mutlu ayrılan Mustafa Kemal'in içi içine sığmaz. Bunu her zaman yanında olan ve fikirlerine saygı duyduğu İsmet Bey ile paylaşmak ister.
Onunla gizlice görüşmesi gerekiyordu. Vakitsiz ve teklifsiz bir şekilde Süleymaniye sokaklarında kendi tabiriyle "Hoş Bir Ev" in kapısını çaldı.
Kapıyı hizmetçi kız açtı. Mustafa Kemal'i tanıyordu. Ancak vakitsiz ve habersiz geldiği için , "Ne istiyorsunuz? Beyefendi hazır değil" diyebildi.
Mustafa Kemal cevaben, " Hele bir misafir odasına geçelim de beyefendiyi bekleriz" dedi.
Çok geçmeden Beyefendi geldi ve gülerek; " Oooo bu ne baskın? Ne haber? " der.
Beyefendi İsmet Beydir.
Mustafa Kemal hemen söze girer. Olanlarla olacakları bir solukta anlatarak şunları söyler:
" Ben yerleşinceye kadar sen de bana yardım edeceksin. İş başladığı vakit de hemen yanıma geleceksin."
Bunları söyleyen Mustafa Kemal ayağa kalkar. Veda etmek ister. İsmet Bey heyecanlı ve biraz da şaşkındır. Sadece Mustafa Kemalin ellerini tutarak, " Biraz daha konuşsaydık" diyebilir.
DAMADIN EVİNDE YEMEK
Hazırlıklar başlamıştır. Son olarak 14 Mayıs akşamı ünlü Sadrazam Damat Ferit kendisini Nişantaşı'ndaki evine akşam yemeğine davet eder.
Mustafa Kemal beklenen saatte gider. Henüz kimse gelmemiştir. Damat da Mustafa Kemal'le yalnız kalmaktan sıkılmaktadır. Sık sık saatine bakar ve " Acaba nerede kaldı?" diye de mırıldanır.
Mustafa Kemal kimi beklediklerini sorunca da, " Cevdet Paşa Hazretleri gelecek " der.
Biraz sonra Cevdet Paşa gelir. Üçü yemek salonuna geçer. Yemekte çıt çıkmaz. Sadece çatal bıçak sesi vardır. Yemekten sonra tekrar salona geçilir.
Damat, Mustafa Kemal'i gözler. Masaya bir harita açar ve parmağı ile Samsun tarafını göstererek sorar:
" Müfettiş Paşa, bu havalide ne yapmayı düşünüyor acaba?"
Mustafa Kemal gayet sakin şu cevabı verir:
" Efendim, İngiliz raporlarına göre Samsun ve havalisinde bazı karışıklıklar varmış. Biraz abartılıdır zannediyorum. Bunlar basit şeylerdir. Merak etmeyin hallederiz."
Cevat Paşa da, " Bu işler yerinde hallolur efendim " diyerek, Mustafa Kemal'e arka çıkar.
Damat ikirciklidir.
" Pekala o bölgede nereye kadar kumanda edeceksiniz?" der.
Mustafa Kemal damadın huylandığını anlar ve yanındaki küçük haritayı göstererek, " Efendim şuradaki bir iki vilayet kadar yer" der.
Cevat Paşa da ilaveten, " Zaten o bölgede pek kuvvet kalmadı" diyerek damadı rahatlatır.
Damat bu kez ," Ne zaman hareket ediyorsun" diye sorar?"
Mustafa Kemal de ," Ne zaman emir buyurulursa" der.
Sonra izin isteyip kalkarlar. Dışarı çıkarlar. Nişantaşı'nda Cevat Paşa ile Mustafa Kemal kol kola yürürler. Biraz gittikten sonra sonunda Cevat Paşa dayanamaz sorar:
-"Bir şey mi yapacaksın Kemal?"
- " Evet Paşam yapacağım."
- " Allah muvaffak etsin"
- " Amin. Mutlaka muvaffak olacağız."
İkisi de coşku içinde birbirlerine sarılır ve ayrılırlar.
Son olarak Padişah Vahdettin ile görüştü. Bu sade bir veda törenidir.
Oradan Şişli'deki eve uğrayıp annesi kız kardeşine "Allahaısmarladık" dedi.
BANDIRMA, GALATA ÖNLERİNDE.
Bandırma Vapuru Galata Rıhtımının biraz açığında hazırdır. Bu arada bir arkadaşı vapurun Karadeniz çıkışında batırılıp kendisini de öldürüleceği istihbaratını aldığını söyler.
Mustafa Kemal artık dönülmez bir yola çıktığını ve bunu umursamadığını söyler.
Otomobiline atlar Galata'ya gider. Vapur açıktadır. Bekleyen bir motora atlar ve gemiye çıkar.
Geminin ihtiyar Kaptanı İsmail Hakkı kendisini diğer subaylarla birlikte karşılar. Hemen demir almalarını söyler.
Gemi hareket eder. Boğaz çıkışında bir İngiliz devriye botu gemiyi durdurur.Vize kontrolü yapar. Gemideki üç atın bile vizesi olduğunu görünce gemiye yol verirler.
Karadeniz'e çıkınca fırtına patlar.
Mustafa Kemal, Kaptan Köşkündedir. İsmail Hakkı Kaptan pusulalarının bozuk olduğunu söyleyince, Mustafa Kemal kıyıya yakın gitmesini söyler.
Tek isteği ne olursa olsun Karadeniz kıyılarından Anadolu'ya adım atmaktır.
Önce İnebolu'ya uğrarlar. Biraz kumanya aldıktan sonra Sinop'a gelirler. Fırtına devam etmektedir.
Mustafa Kemal fırtına ve geminin eski olması nedeniyle Sinop'tan Samsuna karadan gitmek istediğini söyler. Ancak o dönemde kasaba olan Sinop'taki yetkililer yol olmadığını orman ve dağ yolunda üç dört günde ancak gidebileceklerini söyleyince vazgeçer ve gemiye döner.
16 Mayıs'ta Galata'dan hareket eden Bandırma gemisi 19 Mayıs günü Samsun'a ulaşır.
Mustafa Kemal burada Tütün İskelesi'nde karaya çıkar ve hemen harekete geçer. Bir hafta süreyle sessiz kalır. Sonra kutsal yürüyüşüne Havza üzerinden başlayarak hareket eder.
Acı ve kanlı dönemin başladığı 15 Mayıs 1919'dan, Bu arada Hasan Tahsin'e rahmetler olsun, tam dört gün sonra Mustafa Kemal Paşa, 9. Ordu Müfettişi olarak Samsun'a çıkar.
MEMLEKETİN HALİ.
Bu yazıyı yazarken Büyük Önder'in 19 Mayıs önces yaşadıklarını derlemek istedim. Ancak genç kardeşlerimin ö dönemdeki memleketimizin halinin çok kısa da olsa halini göstermek istedim.
O dönemi özetlersek, Osmanlı İmparatorluğu Almanya ve Avusturya-Macaristan'ın yanın savaşa girer. Bunun üzerine İngiltere Türkiye'yi dize getirmek ister ve hatta ne hikmetse, " Türkiye'yi yok edinceye kadar savaşacağız" derler.
Ülkede kilosu 45'i geçen her kes askere alınsa da Türkiye'nin müttefikleri savaşı kaybeder. 4 yıl süren bu savaşın sonunda Osmanlı Ordusu dağıtılır. Bazı ünlü paşalar kaçar. 370 bin asker terhis edilir. Ülke paylaşılır.
Taht da Vahdettin vardır ve tamamen İngiliz güdümündedir.
Utanmaz damadı Ferit şöyle der:
" Padişahın ve benim yegane ümidimiz Allah'tan sonra İngilteredir."
Bu aşağılık adamın tek isteği İngiliz sömürgesi olmaktır.
Yunanlılar da bunu fırsat bilirler. Gözleri İzmir'dedir.
Daha önce İngilizlerin İtalyanlara vaat ettiği İzmir ve çevresi Başkan Wilson'un onayı ile Yunanlılara verilir.
İşin en acısı 14 Mayıs akşamı İzmir Metropoliti Hirisostomos, Efes Kilisesinde, " Mükafat zamanı gelmiştir" diyerek kutlama ayini düzenler.
İşte acı gerçek budur...
Sevgili Genç Kardeşlerim ben de sizlerin geçtiği rahlelerden geçtim. Ne hikmetse bize tarihi hep ezber sistemiyle okutmak istemişlerdir. Bakın ben hala Mercidabık savaşının 1517'de yapıldığını bilirim de içeriğini zor hatırlarım. Bu maalesef bizim kurtuluş tarihimizde de böyledir. Sınavlarda hep tarih sorulur. Burada sizlere Büyük Önderimiz Atatürk'ün 19 Mayıs öncesi yaşadıklarını kendi mektupları ve anılarından derledim. "Atatürk'ten Mektuplar ve Hatıralar" adlı Ülker tarafından 2002'de yayınlanan kitaptan ve çok sayıda yayından faydalandım. Biliyorum uzun yazılar pek okunmuyor. Gençler okursa çok sevinirim. Ancak büyüklerimizden okuyan olursa lütfen bunu çocuklarına okutsunlar. Paylaşsınlar. Akılda daha güzel kalır.
Son söz:
" Bağımsızlık ve özgürlüğü karakteri olarak gören ATATÜRK, Milletinin bağımsızlık ve özgürlüğüne ancak kendi iradesine inanması ve ona sahip çıkmasıyla mümkün olacağını 19 Mayıs 1919 günü işaret etmiştir.
KUTLU OLSUN."