Hükümetin hata yapma lüksü yok

Mustafa Koç, hükümetin, ekonomik ve yapısal politikalarda kesinlikle hata yapma lüksü bulunmadığını kaydetti.

İSTANBUL -Türk Sanayicileri ve İşadamları Derneği (TÜSİAD) Yüksek İstişare Konseyi (YİK) Başkanı Mustafa Koç, Türkiye'deki büyümenin ağırlıklı olarak dış borçla, sıcak para ile finanse edilmeye devam ettiği sürece hükümetin, ekonomik ve yapısal politikalarda kesinlikle hata yapma lüksü bulunmadığını kaydetti.
Mustafa Koç, TÜSİAD YİK toplantısında, dünyada küresel krizin geride bırakılma sürecinde ve Türkiye'de 12 Eylül referandumunun ardından varolan sistemlerin masaya yatırılarak değerlendirildiği bir dönemden geçildiğini belirterek, bu dönemin, kısa vadeli kısmi çözüm arayışlarına, uzun vadeli ideallerin feda edilmediği, siyasette ve ekonomide temel değerlere bağlılığın teyit edildiği ve ulusal birliğin sağlandığı bir dönem olması gerektiğini kaydetti.
Küresel planda krizin hemen arkasından yükselen devletçilik ideolojisinin ve küreselleşmeyi keskin biçimde reddetme eğilimlerinin, yerini daha serinkanlı anlayışlara bıraktığını, piyasanın sorunlarını kendi başına halledece ği anlayışının da geri gelmeyecek şekilde terk edildiğini söyleyen Koç, 2008 küresel ekonomik krizinden çıkarılan iki önemli dersi, küresel ve ulusal planda daha güçlü ve daha iyi donanmış bağımsız düzenleyici kurumların önemi ve işlevselliği ile iyice küreselleşmiş ve ortak mekanizmalarla işleyen dünya ekonomisi sorunlarının ancak yine uluslararası dayanışma ile çözülebileceği gerçeği olarak sıraladı.
Türkiye'nin doğru politikalarla dünyadaki yerini daha da güçlendireceğine inandıklarını ifade eden Koç, "Ülkemizde yeni ve heyecan verici bir dönemin başındayız. Bulunduğumuz yer gerek ekonomik gerekse demokratik atılımlar için bir sıçrama tahtası olmaya fevkalade uygun. Ekonomimize baktığımızda ikinci çeyrekten itibaren toparlanma eğilimine girdiğini söyleyebiliriz" dedi.
Mustafa Koç, önümüzdeki dönem için ekonomi yönetimindeki üç önemli konuya değindiği konuşmasında, ilk olarak mali disiplinin önemini vurguladı.
Koç, "Türkiye'deki büyüme ağırlıklı olarak dış borçla yani sıcak para ile finanse edilmeye devam ettiği sürece hepimiz biliyoruz ki, hükümetin ekonomik ve yapısal politikalarda hata yapma lüksü kesinlikle yoktur" şeklinde konuştu.
Yerli ve yabancı yatırımcılara uygun yatırım ortamı sağlanmadığında bu paranın aynı hızla çıkmasının muhtemel olduğunu söyleyen Koç, bu nedenle hükümet tarafından isabetli biçimde başlatılan mali kuralla ilgili çalışmalara katılarak destek verdiklerini, mali kuralın kriz sonrası dönemde tüm ülkeler yabancı sermaye çekmeye çalışırken Türkiye'yi bir adım öne çıkaracağına inandıklarını anlattı.
Koç, "Mali kuralın ertelenmiş olması haklı olarak yaklaşan genel seçimlerde mali disiplinin sürdürülemeyeceği endişesini de beraberinde taşıyor. Hükümetin bu konuda güven verici açıklamalarını olumlu buluyor, uygulamada da aynı kararlılığı göstereceğine inanıyoruz" ifadelerini kullandı.
Bağımsız düzenleyici ve denetleyici kurumların öneminin son 10 yılda daha iyi anlaşıldığını, son yıllarda ekonomi yönetiminde ve bağımsız kurumlardaki ciddiyet ve profesyonel yaklaşımı takdirle izlediklerini dile getiren Koç, üçüncü madde olarak da ekonomide uzun vadeli ve yapısal reformlara odaklanmanın gerekliliğine dikkati çekti.
Koç, güçlü ekonominin dört temel unsurunu vizyoner ekonomi politikaları, iyi düzenlemiş piyasa ekonomisi, rekabet gücü, verimlilik ve yeni pazar arayışları açısından atılım yapılan dönemler, ekonomi yönetiminin vizyoner kararlar ve destekleyici uygulamalar ile özel sektörün önünü açtığı dönemler olarak sıraladı.
Dünyada bugün, özellikle yabancı sermayeyi cezbetme konusunda rekabette gözle görülür artış yaşandığına işaret eden Koç, "Ü lkemiz ekonomisinde öteden beri yaşanan en önemli sıkıntılardan biri doğrudan yatırımın istenen düzeyde gerçekleşmiyor oluşudur. Makroekonomik istikrarsızlık ve geleceğe dair öngörülerin yapılamaması, ortamı uygun olmaktan çıkaran en önemli faktörlerden biri olmuştur. Sırf bu açıdan bile AB müzakerelerinin devamı önemini korumalıdır" diye konuştu.
Koç, Avrupa'da, kıtanın küresel rekabet ortamında güçlü bir ticaret bloğu olarak varlığını sürdürmesi, komşu coğrafyalarda daha etkin rol oynamasını n, ekonomide ve diplomaside ideal partner konumundaki Türkiye olmadan başarılamayacağı yönünde inancın da yükselişte olduğuna dikkati çekti.
Türkiye güçlü bir ekonominin, istikrarlı ve yüksek standartlı bir demokrasinin gereklerini yerine getirmeye devam ettikçe bu görüşün daha egemen olacağını belirten Koç, "AB sürecimizde amacımız üzüm yemektir, Avrupa'daki bazı siyasilerin söylediklerine kitlenerek kendi yolculuğumuzu yavaşlatmak akıllı bir strateji olmayacaktır" şeklinde konuştu.

-YENİ ANAYASA-

Mustafa Koç, zaman zaman gereksiz ve sert tartışmalara sahne olmakla birlikte referandum sürecinin başarıyla gerçekleştirildiğini belirttiği konuşmasına şöyle devam etti:
"Referandum gerçekleşmeden önce yaptığımız açıklamada, 'evet' de çıksa, 'hayır' da çıksa Türkiye'nin yeni bir anayasa yapmayı önüne koyması gerektiğini dile getirmiştik. Bugün görünen odur ki, yeni bir anayasa herkesin talebidir. Bu talebi dile getiren siyasi ve sivil aktörler şimdi sürece olumlu ve yapıcı bir üslupta katkıda bulunma sorumluluğu ile karşı karşıyadırlar. İnanıyoruz ki. herkesin ortak hedefi ülkemizde refahı, huzuru, kalkınmayı temin etmektir. Bu asgari müşterek, önümüzdeki dönemin ortak konularına yapıcı bir gö zle bakmaya yetmelidir. Yeni anayasa bu ortak konulardan sadece biridir. TÜSİAD olarak, yeni anayasa çalışmaları için her zaman toplumsal-siyasal uzlaşma prensibini benimsedik ve anayasa yapma biçiminin anayasanın içeriği kadar önemli olduğunu her fırsatta vurguladık.
Önümüzdeki aylarda sürekli gündemde olacak yeni anayasa çalışmalarının aceleye getirilmeden, demokratik, serinkanlı ve geniş bazlı müzakerelerle yapılacağını umuyoruz. Yeni anayasamız ancak bu şekilde bir toplumsal sözleşme niteliği taşıyacak, çekişme kaynağı değil birlik kaynağı olabilecektir."
Bu süreçte sivil toplumun katılımının önemini de vurgulayan Koç, "Demokrasinin sürdürülebilirliğini sağlayan sivil toplum kuruluşlarıdır. Türkiye'de de sivil toplumun, örgütlü toplumun anayasa yapımına katılmasını sağlamanın, bunun kanallarını açık tutmanın, demokrasi konusunda bir samimiyet sınavı olduğunu rahatça söyleyebiliriz" diye konuştu.

-"YARINLARI KURMAYA TALİP KADROLAR DÜNE SAPLANMAYI BIRAKMALI"-

Toplumun, arzu ettiği her türlü desteğe sahip olan hükümetten, bu desteğin sorumluluklarını yerine getirmesini beklediğini söyleyen Koç, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Referandum döneminde siyasetin genel üslubu dışında, daha da büyük ve derin kutuplaşmalar ve mücadelelere tanık olduk. Son 3 aydaki gündemimiz, kendilerini ya da birbirlerini belli kategoriler altında tanımlayan kesimlerin, birleştiren değil sürekli ayrıştıran ve uzaklaştıran söylemleri ve suçlamalarıyla geçti. Toplumdaki bu saflaşma ve bu safların birbiriyle diyalog biçimi, siyasette zaman zaman eleştirdiğimiz sert ve kavgacı üsluptan daha mı az yıkıcıd ır? Ülkemizdeki sorunları ve çözümlerini konuştuğumuzu sandığımız ortamlarda bile aslında birbirimizle ve karşı tarafla kavga ederek zamanımızı ve enerjimizi harcıyoruz. Yüzlerce yıllık geçmişi olan ve Türkiye'nin bugününü şekillendiren sı nıf, din, dil, etnik, siyasi farklılıkları ve yanlışları tartışmayacak mıyız? Tabii ki tartışacağız. Ama yarının fırsatlarını geçmişe ve geçmişten gelen önyargılarımıza, korkularımıza feda etmemeliyiz. Yarınlarımızı kurmaya talip olan lider kadroların buna ehil olduklarını kanıtlamaları için düne saplanmayı bırakıp yarına odaklanmaları gerekir diyoruz."

-ANADOLU SERMAYESİ-İSTANBUL SERMAYESİ-

Koç, Türkiye'de devletin otoriter olmakla eleştirildiğini belirterek, özel sektörün, okulların, aile yapılarının da ne kadar demokratik olduğunu sorgulamak gerektiğine işaret etti.
Anadolu sermayesi-İstanbul sermayesi ayrımına da değinen Koç, sözlerini şöyle tamamladı:
"Ekonomide son dönemde gündeme gelen Anadolu sermayesi-İstanbul sermayesi ayrımı da hiçbir faydası olmayan bir başka yapay saflaşmadır. Gerek TÜSİAD gerekse de işadamı şapkamla söyleyebilirim ki, Türkiye'de böyle bir ayrım yoktur. Sermayemiz birdir ve bu ülkede sermayesini yatırıma dönüştüren büyük-küçük, İstanbullu ya da Çorumlu her işadamının tek ve ortak bir amacı vardır. O da daha müreffeh ve daha kalkınmış bir Türkiye'dir. Ülkemiz ne ekonomide ne siyasette kutuplaşmaların ve bölünmelerin ağırlığını kaldırabilecek durumda değildir. Bu yeni dönemde toplumsal barış, yapıcı siyaset ortamı ve huzur içinde, daha kalkınmış, daha adil paylaşılmış, daha müreffeh bir ülke olma yolunda hız kazanmayı umuyoruz. Bu süreçte bireyler olarak da kurumlar olarak da üzerimize düşeni yapmaya hazırız. İdealimiz ekonomide de, siyasette de tek Türkiye'dir."

Manşetler

38 Avrupa ülkesi Çin'i vizesiz ziyaret edebilecek
Kapadokya'yı 10 ayda 1 milyon 322 bin 598 turist gezdi
Uludağ yoğun kar yağışıyla sezonu açıyor
Mudanya, kendi zeytin markasını yaratacak
Pasaport bedeli gelirden çok arttı
SPK'dan Akfen'e şartlı onay!
Schengen vizesi alacak Türk vatandaşlarına yeni kısıtlama
Mövenpick Bursa, İncili Gastronomi Ödülü’nün sahibi oldu
EasyJetwash, marka anlaşmazlığında ödemeyi kabul etti
İspanya'dan bütçe havayollarına 179 milyon avro para cezası