Haydi yürüyün Hatay’a…

Can Pulak

Kemal Baytaş…
Türk Tanıtma Vakfı Başkanı ve Türk basınının en silahşör kalemi… 82 yaşında korkusuzca Cumhuriyeti ve Atatürk ilkelerini savunuyor.
Yarı yaşındaki şöhretli gazeteciler “patlıcanın faziletini” yazarlarken, o keskin kalemini ülkemizi tehdit eden tüm tehlikelere karşı kullanmaktan çekinmiyor.
Sözcü’deki Pazar Yazıları,Türkiye sevdalıları tarafından kesilip duvarları süslüyor. Yazıları internette en çok tıklananların arasında yer alıyor.

Geçen hafta sevdiği dostlarını toplayıp, “Haydi yürüyün Hatay’a… Orada neler olup bitiyor bir bakalım” dedi.
Ankara’dan 20, İzmir’den de 5 kişi atladık uçaklara ve Antakya’da buluştuk.
Orada bizi bağrına basan Has Otomotiv’in sahipleri bekliyordu. Mercedes’in büyük ortakları yani…
Bir at arabasıyla hayata atılıp, sonradan Türkiye’nin en büyük otobüs filosunu kuran ve bu filoyla Rusya’da, Arabistan’da, Ukrayna’da, Yemen’de, körfez ülkelerinde harikalar yaratan, milyonlarca yabancı yolcuyu taşıyan ve bayrağımızı her yerde şerefle dalgalandıran Selim Kara ve çocukları…
Türkiye’de bir aile işletmesinin tabandan tavana sağlıklı tırmanışını ispatlayan birkaç örnekten başlıcası.
Bir de eski Turizm Bakanımız Işılay Saygın, Manisa’da akümülatörcü İnci ailesiyle tanıştırmıştı.
Onlar da öyle… Tam bir aile şirketi ve bayraklarını iç ve dış piyasalarda gururla sallandırıyorlar.
İnsan bu örnekleri görünce gurur duyuyor. Birinci, ikinci, üçüncü nesil iyi eğitilmişler. İyi okulları bitirmişler, torunları da öyle eğitiyorlar.
Tam bir aile işletmesi…
Bizim büyük televizyonlar Hatay’daki Kara ailesiyle, Manisa’daki İnci ailesini neden Türk halkına tanıtan programlar yapmazlar?
“Yetenek sizsiniz”se buyurun yetenekli ailelere, bunların da programlarını yapın da, morali bozuk olan halkımızı bir miktar sevindirin bari…
Her neyse biz gelelim Hatay’a ve boş zamanlarımızda halkın ve yetkililerin nabzını yoklayalım.
Şunu herkesin bilmesinde yarar var ki, Antakya halkı kadar temiz, iyi kalpli, dost, sevecen ve güleç bir halkı her yerde bulmak kolay değil.

Ülkenin barış ve sevgi yüklü tek kenti desek yalan olmaz.
Bu düne kadar böyleydi, bugün de böyle, yarın da böyle olacak.
Hatay’ı panik içinde bulacağımızı sanıyordum.
Panik yok, büyük üzüntü var. Kentinde de, köylerinde de herkes üzgün.
Türkiye nasıl olur da böylesine büyük bir yanlışı yapar?
Orada dostları, akrabaları olan insanların aklı, bu hatayı kabul etmiyor.
Köylüsü de, çiftçisi de, esnafı da, tüccarı da, sokaktaki insanların tümü de, Hatay gibi kritik bir bölgeye bunca Suriyelinin sokulmasını doğru bulmuyor.
Haydi soktunuz, bunların kimliği nedir?
Suriyeli mi, paralı terörist mi, Libyalı ve Cezayirli mi, Filistin ve Ürdünlü mü?
Kimse cevabını veremiyor bunun…
Herkes biliyor ki, Suriye ordusundan kaçan 458 subay ve astsubay, 28 üst düzey polis müdürü, 2487 ne olduğu meçhul ve belirsiz sivil…
Apaydın kampında 2973 kişi var.
Diğer iki kampı, halkın tepkisi üzerine Hatay’ın dışına, mesela birini Kilis’e taşımışlar.
Hatay merkeze 27 kilometre mesafedeki bu tek kampta kalanlar, ellerini kollarını sallayarak şehre inebiliyorlar. İnmeyenleri ise, sabah Reyhanlı’dan karşıya geçerek Esat’a karşı çarpışan muhaliflere katılıyorlar.
Güneş battı mı, hepsi yeniden kampa dönüyorlar.
Şimdi Antakya halkı iki aşamalı bir operasyon istiyor. Birincisi kampta kalanların hiçbir şekilde dışarı salınmamaları, ikincisi ise Apaydın kampının derhal dağıtılarak, içindekilerle birlikte başka bir ile gönderilmesi…
Bunun için ayın 16’sında merkezde çok büyük bir miting yapılacak.
İstekler bununla da kalmıyor.
Günahsız aileleri koruyalım ama, Reyhanlı ve Arsuz’da ev kiralayanları da, başka illere yerleştirelim.

Suriye’nin Hatay politikası belli…
Bunları zaman geçtikçe Antakya’dan çıkarmakta zorluk çekeriz.
Yediden yetmişe tüm halkın söylediği bunlar…
Hatay ekonomik açıdan çok zorda.
Hükümetin yanlış politikası, bölge ekonomisini tam manasıyla çökertmiş.
Turist filan hak götüre…
Otellerin çoğu bomboş…
Yeni yapılmakta olan oteller, inşaatlarını durdurmuşlar. Bunların içinde “müze otel” olarak planlanan Hilton bile var.
Yollarda ve otellerde rastladığımız yabancıların çoğu, kimliklerini saklamaya çalışan casuslar, ajanlar ve yabancı gazeteciler.
Türkiye’nin İstanbul’dan sonra en büyük ihracat filoları Hatay’da…
Tır’ların ve kamyonların hepsi, işsiz güçsüz… Çoğunun üzerinde satılık levhalarıyla bekliyorlar.
İhracat sanayi üretimi hızla düşüyor.
Yatırımlar duruyor.

Esnaf siftahsız dükkân kapatıyor.
İşler öylesine bozuk yani.
Bu durumda esnafın borcunu ertelemekte fayda var.
Türkiye’nin tüm genel ihracatının yüzde 10’u, Hatay bölgesinden gerçekleşiyordu. Suriye’ye 2,5 milyar dolarlık ihracat yapıyorduk. Şimdi bu sıfırlandı.
Suriye üzerinden giden ihracat ürünlerimize bir haftadır yeni bir yol aranıyor. Bu deniz yoluyla ro-ro taşımacılığı olabilir. Yetkililer üzerinde çalışıyorlarmış.
Esat’a muhalif ordu, biz oradayken isim değiştirdi.
Özgür Suriye Ordusu yerine, Suriye Ulusal Ordusu adını aldı. Bu neyi değiştirir bilmiyorum.
Ama, uzaktan bakınca ha Ali Veli, ha Veli Ali…
Şimdi size aramızda kalması gereken bir sırrı söyleyeyim.

Esat toparlıyor, giderek güçleniyor ve kaybettiği yerleri tek tek geri alıyor.
Amerika’da Esat’ın indirilmesinden kuşkuya düşmüş ki, artık geri duruyor.
Suriye’yi Türkiye, Suudi Arabistan ve Katar’la baş başa bırakmış vaziyette. Güya bu işlerde hiç rolü yokmuş gibi davranıyor.
Şimdi herkesin korkusu, ya Esat devrilmez de, intikam peşinde koşarsa?
Bu korku ciddi biçimde yaşanıyor.
Son söz, Antakya’da asayiş bozuk değil.
Gazetelerin yazdığı gibi, Suriyeliler merkez meydanlarında artık terör filan estirmiyor. O nedenle Antakya’ya gidelim ve iç turizmi canlandırarak, onlara bir ölçüde yardımcı olalım.
Bari bunu yapalım…

Antakya’nın huzura ihtiyacı var.
Fısıltı gazetesi, bire bin katan ağızlar, olmamışı olmuş gösteren dedikodular, halkın huzurunu iyice kaçırıyor.

Peki, söylenenlerin hepsi yalan mı?
Değil ama, bireysel olaylar şişiriliyor gibime geldi.
Esat muhaliflerine Türkiye, Suudi Arabistan ve Katar üçlüsü tarafından para ve silah yardımı yapıldığını dünya biliyor. Aksini söyleyen de yok zaten. Ama silahların ambulansların içinde yollandığı iddiası da gülünç kaçıyor. Hiç ambulans tavanına asılmış el bombası, tüfek, mayın, uçaksavar olur mu?
Olmaz ama, bunların fotoğrafları yabancı gazetecilere el altından servis ediliyor, halkın arasında dolaştırılıyor işte.

Hatay’da müthiş bir provokasyon var.
Buna dikkat etmek lazım. Her milletten her cins adam dolaşıyor sokaklarda. İstihbaratımız başarılı değil maalesef.
Oysa bölge bizim için çok önemli ve kritik.
Uçan kuştan, atılan her kötü niyetli adımdan haberdar olmamız şart. Asılsız duyumların hemen devlet eliyle yalanlanması ve düzeltilmesi gerekiyor.

Türkiye gelişmelerden büyük yaralar alıyor.
Suriye’de rejimi devirme taşaronluğunu yapmamız, Antakyalıları açıkça rahatsız ediyor. Bunun bedelini yarın ödemek zorunda kalabileceğimizden korkuyor herkes. Sokaktaki adam dış politikamızı çok ağır şekilde eleştiriyor. Başbakana çaktırmadan ama Dışişleri Bakanı Davudoğlu’na açıkça verip veriştiriyorlar. Bir çuval inciri berbat ettiklerini ve Kürt meselesinden sonra başımıza bir de Suriye problemini sardıklarını  söylüyorlar.

Türkiye’nin artık mülteci akınına kapılarını kapaması lazım.
İnsani gerekçelerle yaptığımız yardımları artık bu noktada kesmemiz gerekiyor.
Bir tarihte 50 bin Kürt’ü almakla yaptığımız tarihi yanlışlığı, bu kere 120 bin Suriyeli ile tekrarlamayalım. Niçin Türkiye’yi “kurtuluş garajı” haline getiriyoruz? Neden arı kovanlarına çomak sokuyoruz? Ülkemiz, iktidarı ele geçiren siyasetçilerin deneme tahtasına döndü. Ortadoğu’nun lideri, İslam aleminin aslanı, dünya önderi gibi gülünç masallarla, Türkiye’yi ateşe attığımızın hala farkında değil miyiz?

Suriye’de ateşten kaçanların hepsi, Esat karşıtı veya muhalif orduya mensup değiller.
İçlerinde terörle ilgileri olmamış, ailelerinin can emniyetlerini sağlamak için Hatay’a göçen düzgün ve iyi yetişmiş, varlıklı insanlar var. Bunlar genelde merkez, Yayladağ, Samandağ, Arsuz ve Reyhanlı’da ev kiralamışlar. Yaşamlarını orada sürdürmeye çalışıyorlar.
Ama halk,bunların bile Antakya’da yerleşmesini pek istemiyor. Mümkünse kamptakilerle birlikte tüm Suriye asıllıların Türkiye’nin bölgeden uzak yerlerine  yerleştirilmesini  uygun görüyorlar. Hepsi değil ama, konuştuklarımın çoğunluğu öneriyor bunu…

Hatay’da sanıldığının aksine yaşam normal şekilde devam ediyor.
Geleceğe yönelik endişeler hariç, şehirde olağanüstü bir görüntü yok. Bazılarına göre Antakya’nın görüntüsü, yüreğinin güzelliğiyle örtüşmüyor. Ama ben buna katılmadım.
Çünkü Hataylının yürek güzelliği, böyle geçici olaylarla bozulmaz. Tüm provokasyonlara rağmen halk,birbirine kenetlenmiş gibi. Türk’ü de, alevisi de, sünnisi de, Arap’ı da, Ermeni’si de bir zincirin sağlam halkasına benziyor. Bunu kırmak kolay değil.

Hatay gerçekten çok tarihi, çok ilginç bir ilimiz.
Müslümanlık da buradan yayılıyor dünyaya, Hıristiyanlık da…
Hıristiyanlığın ilk kilisesi Sen Piyer de burada, Müslümanlığın ilk camii Habib-i Neccar da burada. Habib-i Neccar kim dersiniz?
Tanrı dinine inanan ilk Antakyalı…
Dinler birbiriyle öylesine içiçe geçmiş ki, aynı avluda camii, kilise ve havrayı yan yana görebiliyorsunuz.

Antakya son yıllarda çok gelişmiş. Şehir eski ve yeni haliyle çok dikkat çekici.
Bir yanda eski evler restore ediliyor, diğer yanda modern bir yapılaşmaya gidiliyor. Düzenli ve ağaçlı bulvarlar, yeni oteller, alışveriş merkezleri, kente çağdaş bir görünüm kazandırmış. Anlaşılan belediye başkanları iyi çalışmış.
Burada başkanların hepsi lakaplarıyla anılıyor.
Tekyön Lütfü, Palmiye Mehmet, Çiçek İris, Karanlık Şükrü gibi…
Niye karanlık Şükrü?
Onun  döneminde sık sık elektrikler kesilirmiş de…

Antakya çok bereketli bir yer. Ne ekseniz yetişiyor.
Şimdiye kadar arazilerin yüzde 28’i sulanabiliyormuş. Üç barajın hepsi devreye girince, bölgenin yüzde 85’i sulanabilecek. Müthiş bir sonuç, tarımsal üretim patlaması yaşanacak adeta. Köyleri birbirinden güzel, yemyeşil ve sebze-meyve cenneti gibi. Aklınıza gelen tüm meyveler rahatça yetişiyor burada. Muz ve mandalina dahil… İklim öylesine müsait ki, hangi tohumu toprağa verseniz,en mükemmeli çıkıyor ortaya.

Hatay’ın Vakıflı köyünü görmelisiniz.
Bir Ermeni köyü burası.
Hatay’dan göçen Ermenilerin kurduğu bir vakıf, burayı ihya etmiş. Devletimiz de her hizmeti eksiksiz götürünce, ortaya şirin ve modern bir köy çıkmış.
Türkiye’ye, bayrağına, yasalarına gönülden bağlı bir avuç ermeni, harikalar yaratıyor burada…

Reçeller, turşular, baharatlar üretiyor, elişleri yapıyor, gelen konuklarını pansiyonlarda ağırlıyorlar. Gerçekten görülecek bir köy doğrusu…

Türkiye ile Suriye’yi kapıştırmak istiyorlar.
Evet dünyanın en güçlü ordularından birine sahibiz ama, Suriye de öyle yabana atılacak lokma değil. Bir kapışırsak, bundan en çok silah sanayi karlı çıkacak. Suriye bugün dünyada silahlanmaya en çok para harcayan bir ülkedir. 750 bin askeri var. 830 uçağa, 208 helikoptere,4950 tanka,6610 zırhlı taşıyıcıya,2160 topa,1200 roketatara sahiptir.
Eğer varsa, kimyasal silahları da işin cabası…
Muhalif ordusuna gelince, buna ordu değil, gerilla kuvveti demek daha doğru olur. Ellerindeki silah sivrisinek vızıltısı kalır.
Hatay yazısını bağlamadan önce bu son bilgileri vermeyi de gerekli gördüm.