Haliç'e Michelangelo köprüsü

Fransız yazar Mathias Enard yeni romanında vaktiyle Haliç'e bir köprü yapması için İstanbul'a davet edilen Michelangelo'nun İstanbul'da geçirdiği 90 günü anlattı

İSTANBUL- Fransız yazar Mathias Enard yeni romanında vaktiyle Haliç'e bir köprü yapması için İstanbul'a davet edilen Rönesans'ın büyük sanatçısı Michelangelo'nun İstanbul'da geçirdiği 90 günü anlattı. Enard, 'Savaşları, Kralları ve Filleri Anlat Onlara' adlı romanı vesilesiyle İstanbul'daydı.
Rönesans'ın büyük ismi Leonardo Da Vinci, 1502'de Sultan II. Bayezid'e Haliç'e yapılması için bir köprü projesi teklif eder. Proje kabul görmez ve zamanın diğer önemli ismi; mimar, ressam, heykeltıraş Michelangelo'ya yeni bir teklif götürülür; İstanbul'a gelip köprüyü çizerek tasarlaması ve yapım aşamasının ilk ayında kalması için... Karşılığında Papa'dan aldığından çok daha fazla para teklif edilmiştir. 13 Mayıs 1506'da İstanbul'a ayak basar Michelangelo. Üç ay kalır, projesini Sultan'a beğendirmeyi başarır ve yurduna döndüğünde inşa ettiği birçok yapıda İstanbul'da gördüklerinden yararlanır... Hikayenin önemli bir diğer parçası da burada yaşadığı acılı aşktır...
Fransız yazar Mathias Enard, bu hikayeyi anlattığı kitabı 'Savaşları, Kralları ve Filleri Anlat Onlara' ile geçen yıl Fransa'nın prestijli edebiyat ödülü Goncourt des Lyceens'i kazandı. Kitabı önceki günlerde Can Yayınları tarafından Türkçe'ye çevrilen Enard, bu vesileyle İstanbul'daydı. Kitabı için geniş bir arşiv çalışması yürüten yazara hikayesindeki gerçeğin nerede başlayıp nerede fanteziye karıştığını, Haliç'in köprülerini, Osmanlı Sultanlarını sorduk.

İSTANBUL'A GELMİŞ OLMA İHTİMALİ KÜÇÜK
- Michelangelo'nun İstanbul günlerini yazmaya nasıl başladınız?
Bu fikir 2005'te aklıma gelmişti. Aslında tamamen tesadüf sonucu, bir Michelangelo biyografisi okuyordum ve bir satırında Sultan II. Bayezid'in onu İstanbul'a davet ettiğini gördüm. O an da bunun bir hikaye için çok iyi bir çıkış noktası olacağını düşündüm.
- Ne kadarı gerçek, ne kadarı efsane acaba yazdığınız hikayenin?
Sultan Bayezid'in Haliç'e köprü yapması için onu davet etmesi gerçek ama onun bu davete nasıl cevap verdiği belirsiz. Gelmiş olma ihtimali var ama çok küçük bir ihtimal.
- Özgün bir anlatım diliniz var; hem hikayenin içinden hem de dışarıdan biri olarak anlatıyorsunuz. Goncourt des Lyceens ödülüne bu nedenle mi değer görüldünüz?
Evet, kitabın hem içinde, hem dışındayım anlatırken; anlatıcının da, Michelangelo'nun da diğer karakterlerin de sesi var. Dolayısıyla diğer anlatım biçimlerine göre daha şiirsel olabiliyor bazı yerler. Ödül de bu şiirsellik kısmı nedeniyle verildi.
- Kitabınızda İstanbul'a gelmesinin bir nedeni olarak Papa tarafından hor görülmesini gösteriyorsunuz. Papa'yla neden arası iyi değildi?
Papa, Raffaello gibi o zamanın ressamlarının kendisine söylediklerini yapıyordu aslında. O ressamlar da Michelangelo'yu kendilerine rakip görüyor, kendilerinin yerini alabileceğini düşünüyorlardı.

DAHİ, PARAGÖZ VE İLK BAĞIMSIZ SANATÇI...
- Michelangelo ile Da Vinci arasında da bir gerilim hissediliyor...
Evet, bu bilinen bir gerçek. Birbirlerinin en büyük rakibiydiler ama daha çok Michelangelo'nun diğerine öfke duyduğunu söyleyebiliriz. Kendisi Da Vinci'den 20 yaş küçük ve onun heykel sanatını küçümsediğini biliyor. Bunu kendisine yönelik bir hakaret biçiminde algılıyor.
- Kitabınızda Michelangelo'yu bencil, çıkarcı, paragöz, cimri biri gibi anlatmışsınız. Kişiliği böyle miydi?
Çağdaşları benim yazdığım biçimde tasvir ediyorlar. Kendi yazdığı mektuplarda da karakterinin bahsettiğiniz yanlarını görmek mümkün. Ben de fazla değiştirmeden yansıtmayı tercih ettim.
- Sanatçıların bağımsızlığının o zamanlarda kolay olmadığını biliyoruz ama Michelangelo başına buyruk biriymiş anlaşılan...
Özellikle ilerleyen yaşlarında gerçekten özgür davranan ilk sanatçı olduğunu söyleyebiliriz. Alacağı işlere, ne yapacağına tamamen kendisi karar veriyor. Son zamanlarında Floransa'ya dönmesi için yalvarıyorlar ama o Roma'da kalıyor. Kralın teklif ettiği onca paraya rağmen... Ölümünün ardından Floransa'ya getiriliyor.
- O kadar da paragöz değilmiş...
Hayır, tam tersi paraya çok düşkün. Reddetmesinin nedeni zaten artık çok fazla para kazanmış olması.
- Kitabınızda Osmanlı arşivlerinde, Michelangelo'nun Haliç'e inşa edeceği bir köprü projesinin bulunduğunu not düşmüşsünüz...
Arşivlerdeki araştırmalarım sırasında öyle küçük bir desen gördüm. Onu Michelangelo'ya bağlayan benim.
- Bu yönde bir fikir veriyor muydu o desen? Nasıl canlandırdınız Michelangelo'nun köprü projesini?
Da Vinci'nin Bayezid'e sunup kabul edilmeyen projesi, o dönem için gerçekleştirilmesi imkansız bir projeydi zaten. Mimar gibi değil, mühendis gibi düşünüyordu. Büyük ihtimalle köprü projesini çizerken Haliç'in uzunluğunu da bilmiyordu. Bilseydi o tarz bir projeyi teklif etmezdi. Ama Michelangelo mimardı ve gerçekten bir köprü projesi çizmiş olsaydı klasik çizgilere sahip bir köprü tasarlardı. Onun fikirlerinden yola çıkarak öğrencilerinin hayata geçirdiği köprü projeleri vardır. Dolayısıyla onun nasıl bir köprü tasarlayacağı hakkında yeterince ipucu var.

HALİÇ'E MICHELANGELO KÖPRÜSÜ YAKIŞIR
- Sultan II. Bayezid'in kendi mimarları, mühendisleri varken neden Michelangelo'ya teklif götürüyor?
Bayezid'in büyük mimarları vardı, buna karşın Michelangelo'nun yapmasını istemesinin nedeni hakkında bilgi yok, tamamıyla gizem. Hikayenin çekici yanı da bu zaten.
- Fatih Sultan Mehmet'in Batı kültürüne ilgi gösterdiği çok söylenir. Sultan II. Bayezid için de bu geçerli olabilir mi?
Hayat hikayesi nedeniyle Fatih Sultan Mehmet'in Batı hayranı olduğu söylenir ama bana mantıklı gelmiyor. Osmanlı zaten Akdeniz'de ve dünyada büyük bir güç. İktidarın, görkemin, sistemin kendisi. 'Batı düşüncesi' de o zamanlarda henüz yerleşmemiş. Böyle bir ortamda hayranlık duyması için bir neden yok. Aynı durum onun oğlu Bayezid için de geçerli.
- Birkaç yıldan beridir Haliç'e, Eyüp ile Sütlüce arasına Da Vinci köprüsünün yapılmasının planlandığı konuşuluyor. Duymuş muydunuz?
Haliç'te böyle bir köprü görmek heyecan verici olabilir ama kendi adıma Michelangelo'nun köprüsünü görmeyi tercih ederim.

Herkes 'kanal'ı soruyor
- İstanbul'a yapılacak büyük 'kanal' projesini duydunuz mu?
Evet, geldiğimden beri herkes onun hakkındaki fikrimi sordu.
- Nasıl cevaplıyorsunuz?
İstanbul'un bir adaya dönüştürülmesi düşüncesini heyecan verici bulduğumu söyleyip espri yapıyorum. Bir Fransız için kanallar sembolik düzeyde önemli bir şeydir zaten; Panama ve Süveyş kanallarını inşa eden Fransızlardır. Belki bu kanalı inşa etmek için de Fransızları çağırırsınız. O kanalın üzerine köprüler de yapmak gerekecek. O zaman Da Vinci'ninkine benzer bir köprü de inşa edilebilir, hatta birkaç tane...
- Fransızlığınızı bir kenara bırakırsanız ne söylersiniz?
Boğaz da kanal da bir yoldur sonuçta; çok kullanılan ve tehlikeli olan bir yol varsa, bu yolun yoğunluğunu azaltmak için şehrin etrafından dolanan başka bir yol yaparsınız. Boğaz'daki gemi trafiği, kirlilik, olası bir gemi kazasından korunmak için bir çözüm sunabilir. Asıl önemli soru bunun bir öncelik olup olmadığıdır. Her şey politik seçimlerle ilgili... Uzun vadeli ve pahalıya mal olacak bir proje olduğu çok açık, bu kanaldan önce yapılması gereken başka şeyler var mı, yok mu onu İstanbullulara sormak lazım.

EYÜP TATLIPINAR
 

 

Manşetler

Bakan Şimşek, yeni turizm destek paketini duyurdu!
Ekonomi ve yatırımın en büyük düşmanı belirsizliktir
Oya Narin: 2033’te 132 milyar gelir hayal olmaktan çıkmalıdır
Malezya’nın sihirli adası, doğal cennet Langkawi
TIF 2024’te turizmde hamle yılı: 2026 konuşulacak
Şekerci Cafer Erol, Londra’dan Avrupa’ya açıldı
Türkiye'de 7 günlük golf harcaması: 1.500-3 bin sterlin
Yörükler, UNESCO listesindeki Xanthos'ta bir araya geldi
Hasipoğlu ve Savaşan Asya Siyasi Partiler Konferansı’nda
'Dünyanın en güzel koyu'na marina izni!