Doğanın yengesini kim bozdu?

Özkan Altıntaş

Önce Silivri, sonra Çatalca daha sonra ise İkitelli bölgesini allak bullak eden sel felaketinin sorumluları kimler diye araştıran yok?
Ortada kaybolan canlar ve milyarlarca liralık milli servet...
Peki bunun sorumlusu kim?

Bu olay bize bir Temel fıkrası hatırlattı:


Temel ormanda ağaç kesiyormuş, o sırada çevreciler de ormanda yürüyüşe çıkmışlar, Temel'i bu vaziyette görünce bir güzel pataklamışlar...
Temel üstü başı perişan halde köye dönerken Dursun a rastlamış, Dursun;

-Ula Temel bu ne hal böyle, diye sormuş, Temel de anlatmış;

- Ormanda ağaç keseydum, birden kalabaluk pir grup Doğan'ın yengesini bozmişum diye dövdü peni, halbuki ne Doğan'ı taniyruuum, ne de yengesuni..

Bu kadarı fıkra, ama yaşanan olaylar fıkradan da ötedir.
Doğanın dengesi karşısında durmak ve onun gücünü aşmak mümkün değildir.
Bunun en büyük örneği Gölcük depreminde doldurulan sahillerin doğanın direnmesi sonucu denize kayıp, eski yerlerine kadar sular altında kaybolmasıdır. Yani kalacakmış gibi doldurulan sahillerin akibeti denizin altına girmektir.

İNŞAAT İZNİ VERENLER KATİL

Bunun adı Deniz Baykal'ın dediği gibi: Belediyecilik rezaletidir.
Ama bugüne kadar İstanbul'a acımayan belediyelerin rezaletidir.
bu işte hepsi sorumludur.
Öte yandan dere içine inşaat izni verenler katildir.
Yıllar boyu Alibeyköy’ü su basar.
Ama neresini basar?
Alibeyköy Deresi’nin içine yerleştirilen evleri.
Adamın denizin ortasına ev yapıp bu su buraya neden geldi deme hakkı yoktur?
Orası deredir ve su oradan geçecektir.
Biraz tarihe bakalım ve ders alalım.
Neden Romalılar, Osmanlılar binaları tepelere yaparlardı?
Birinci sebep güvenlikti.
Hem düşmana karşı koruma kolaylığı, hem de doğal felaketlere karşı korunma.
Ama Alibeyköy’de sokak isimlerine bakalım.
Dereboyu, Dere Sokağı, Dere Kıyısı, Cendere Mahallesi...
İstanbul neden 7 tepesiyle övünür.
Neden bazı semtlerin adı tepedir.
Göztepe, Esentepe...
"Bırak gözden uzak olsun ve rüzgar essin. Hiç olmazsa felaketlerden uzak kalır" diyen yok.

İLK SU BASKINI DERS OLMADI

Yıllar önce İkitelli’yi su bastığında Sabah gazetesi oradaydı. Makine dairesi sular altında kalınca manşetten haberlerle ortalığı velveleye vermişti. O zamanki belediye başkanı Recep Tayyip Erdoğan’dı. Derenin içine hangi ruhsatla bina yaptıklarını sorup “Yıkalım” deyince ortalık süt liman olmuştu.
Çünkü Sabah gazetesinin binası da dahil İkitelli’nin o bölgesindeki bütün binalar tarihi Ayamama Deresi’nin güzergahı üzerine yapılmışlardı.
İstanbul belediye başkanları Bedrettin Dalan, Nurettin Sözen oy uğruna buralara bina yapılmasına izin vermişlerdi. Hatta bir çoğuna da bedavadan iskan bile vermişlerdi.
Oy uğruna İstanbul’u peşkeş çeken belediye başkanları İstanbul’a büyük zarar verdiklerini bile bile bunları yaptılar.

İSTANBUL’UN SU HAVZASI İKİTELLİ’DEN ATAKÖY’E UZANIYOR

İstanbul su sıkıntısı çekiyordu. Bulutlara bomba atmak veya çevre illerden su borusu döşemek gibi projeler ortaya atılıyordu.
Nurettin Sözen döneminde yabancı uzmanlar geldiler. İstanbul’un yeraltı haritasını istediler. Bulup buluşturup önlerine koydular.
Adamlar tatmin olmadılar özel cihazlarla inceleyip haritayı sağlama aldılar.
Bir de bakıldı ki?
İkitelli bölgesinin altı olduğu gibi su yatağı.
Biraz tarihi belgeler de kurcalandı.
O bölgenin İstanbul’un su havzası olduğu anlaşıldı.
Yıllar önceden oranın İstanbul’un su sorununda kurtuluşu olduğu düşünülmüş ve imarına izin verilmemişti.
Hatta üzerinde Orman Bakanlığı’na bağlı Devlet Üretme Çiftliği ve fidanlık, bir yanında ise gümrükte kalan hurda arabaların atıldığı alanlar vardı. Daha ilerisi ise sazlıklar arasından akan suların bulunduğu dere idi. Bu dere Atatürk Havalimanı yanında uzanan ünlü Ayamama Deresi’ne karışarak Hava Harp Okulu’nun yanından denize ulaşırdı.
Bu derenin kurutulması için Monroe Projesi, Marshall yardımı gibi paralar alındı. Hiçblirşey yapılmadan bu paralar birilerini zengin etti.
Ama bir dönem geldi. “Bu dereyi kuruttuk” dediler. Başladılar inşaata.
Önce İkitelli Sanayi Bölgesi yapıldı. İlk bölge biraz tepeye yapıldı.
Ama TEM Kavşağı sonrası ise tamamiyle derenin içine yapıldı. Fabrikalar, gazeteler, tır garajları derken orada sanayi bölgesi yaratıldı. İkitelli Deresi’nin yamacına yapılan binalar biraz şanslıydılar.
Ama dere içine ve İstanbul’un rezerve su havzası olarak bilinen bölgede üzerine yapılan binalarla yeraltı suları sağa sola kaçtı.
Şimdi ise doğa “Verin benim deremi” diyerek geldi.
Bu kaçınılmaz sondu. Olan vatandaşa oldu. Canlar mallar kayboldu.
Peki bu işin sorumluları kimler? Ona bakalım

BELEDİYELERİN İMAR MÜDÜRLERİNE DOKUNULMAZLIK

Belediyelerin imar müdürleri ve altında çalışanlar genellikle mühendis kökenli olurlar. Büyük bir sorumluluk alarak her projeye parayı alıp ruhsat vererek imzalarlar. Çünkü daha sonra olacaklardan onları kimse sorumlu tutmaz. Onlar  Cumuhrubaşkanı, başbakan, bakan, milletvekilinden daha çok  koruma altındadırlar. Kimse onlara hesap sormaz.
Halbuki ülkemizde cumhurbaşkanı için bile soruşturma açılması istenmektedir. Başbakanlar, bakanlar, milletvekilleri yüce divana gönderilmektedir.
“Dıdının dıdı” peşinde olunan bir Ergenekon davası vardır.
Böyle bir katliama imza atanların yaptığı Ergenekon’daki iddiaları milyon defa sollar.
Ergenekon’da henüz somut bir şey yoktur. Ama burada açıkça suç vardır.


Şu anda dere boylarına, dere içlerine ve tehlikeli yerlere ruhsat verenlerin hepsinin yargılanması lazımdır. Bu rahsatın verildiği yerler gecekondu değildir. Resmen verilmiştir ve imzalar atılmıştır. Zincirleme olarak sorumlulara hesap sorulmalıdır.
 
İSTANBUL’DA HER YIL 15 SANTİM KAYAN ESKİ KÖYLERİMİZ BİLE VAR

İstanbul Beylikdüzü’ne giderken Haramidere rampası biterken sol tarafından eskiden köy olan Yakuplu vardır. Belediye buranın sağlam olmayan toprağı için “sağlamdır” diye rapor vererek ruhsat verdi. Göçmen vatandaşladrımız büyük hevesle evlerini yaptılar.
Bir süre sonra kayan toprak yüzünden evler pisa kulesi gibi sağa sola yatmaya ve yıkılmaya başladı.
Deprem sonrası ise bazıları iyice yıkıldı.
Hele bir İhlas Evleri var ki? Tam rezalet.
İhlas evleri her yıl 15 santim denize doğru kayıyor. Evlerde oturanlar hesaplamışlar.
“Bizim evler 10 yıl sonra deniz kıyısında villa olacak. 10 yıl sonra ise denizaltı olacak ve hepimiz yüzeceğiz” diye... Kaymayı durdurmak için harcamadıkları para, uygulamadıkları proje yok.
Doğanın dengesinin önünde durmanın imkanı yok.
Doğaya “dur” diyecek güç yok.
Sadece aklımızı başımıza almamız gerekiyor.

Felakette hayatını kaybedenlerin yakınlarına başsağlığı diliyor, malını mülkünü kaybedenlere geçmiş olsun diyorum.
Felaketlerden ders alma zamanının çoktan gelip geçtiğini hatırlatarak; ülkesini, milletini seven aklı başında namuslu yöneticilerin bizleri yönetmesini diliyorum.

Tabii bu arada karizmayı fena çizdik...
İstanbul 2010 Kültür Başkenti'ne bu manzaralar yakışmıyor