İSTANBUL- Seventur’un sahibi deneyimli turizmci Deniz Tüfekçi 25’inci Genel KuruL hnakkında uzun bir yorum yazdı. Mevcut yönetim temelini, ‘’Bakan ve Türsab savaşı’’ haline indirgediği seçim stratejisini ustalıkla uyguladı ve başardı’ dedi. Tüfekçi “İktidar, Ahtapot stratejisi demesek de, 5 ayaklı bir deniz yıldızı strateji planlaması sonucu, başarıya giden yolu döşemiş oldu” şeklinde yazdı.
Deniz Tüfekçi, TÜRSAB’ın mevcut yönetiminin geçmişte hiçbirşey yapamamasının sebebi olarak Bakan’ı göstererek tutunacak bir dal bulduğunu belirterek “Hedef tahtasında sayın Bakan (Bakanlık değil!) olacaktı. Dikkat edelim; Hükümet, hele hele hükümetin başı, sayın Cumhurbaşkanına bu strateji içinde özenle hiç olumsuz söylemle yer verilmedi” dedi.
’SEN KALK, BIRAZ DA BEN OTURAYıM…’’
Muhafelefet cephesinin ise “Söylem ve eylem birliği oluşturmak yerine , ‘’Sen kalk, biraz da ben oturayım…’’ anlayışındaymış gibi bir izlenim veren muhalefet adayları, ne doğru dürüst bir strateji geliştirmeyi akıl etti, ne de muhalefeti tek bir şemsiye altında toparlama eylemine uygun bir çalışmayı başlattı”şeklinde davrandığını anlattı.
Ayrıca “Yıllardır her kongrede tekrar edilen sorunların bugüne dek neden çözülemediğini pek merak eden olmadığı için, hep aynı şikayetler dinlenmiş, hep ‘’ben çözeceğim!’’ diyerek vaatler verilmiş, ama değişen bir şey olmamıştır. Yılardır bir turizm üst birliğinin kurulması gerektiğini, bunun içine Seyahat acentalarının patronajında(tüm alt sektörlerle iş birliği içinde olması nedeniyle)konaklama, ulaştırma, rehberlik, gastronomi, hatta eğlence ve alışveriş sektörü temsilcileri yanında yerel yönetimlerin de içinde olduğu yapının oluşturulması gerektiğini anlattık” dedi.
Deniz Tüfekçi’nin yazısı şöyle:
25.TÜRSAB GENEL KURULU
Genel kurulu magazin gazetecisi gözüyle baksam, kim ne giymiş, eskiden genel kurula katılan üyeler ne giyerlerdi bunu yazardım.
Seçimi kazanan iktidar yandaşları gözüyle baksam, söyleyecek bir şeyi olmayan muhalefet, işi olay çıkartarak kotarmaya çalışmış, boyunun ölçüsünü almıştır!, derdim.
Muhalefet gözüyle baksam, ‘’mevcut yönetim tezgahı kurmuş, haksız, hukuksuz oldubittilerle seçimi aldı..’’ derdim.
Bu tür değerlendirmelerin kimseye yararı olmadığı gibi,mesleğimize de bir yararı yoktur. Bu iki sığ bakış, yanıltıcı değerlendirme, bizi sadece asıl konudan uzaklaştırır.
TARAFLAR HANGİ SEÇİM STRATEJİSİNİ YÜRÜTTÜ;
Yönetimi elinde bulunduran gurup seçime hazırlanırken önemli bir strateji ortaya koydu.
Hedef tahtasında sayın Bakan (Bakanlık değil!) olacaktı. Dikkat edelim; Hükümet, hele hele hükümetin başı, sayın Cumhurbaşkanına bu strateji içinde özenle hiç olumsuz söylemle yer verilmedi.
HER İŞE ENGEL OLAN BAKAN
Neden sayın Bakan hedef tahtası oldu?
Bunun iki temel nedeni vardır. Şu veya bu nedenle geçen dönem verilen sözler tutulamadı, anlatacak şeylerin süresi topu topu 3 -5 dakikadan fazla değildi. Bir şeyler söylemek olanaksızsa, o zaman neden verilen sözler tutulamadı, onu anlatmak, kimin engel olduğunu, yani yönetime engel olduğunu bilinçaltına kazıyıp, sayın Bakanı suçlu ilan etmek, suç nedeni olarak da çıkartılmayan yasayı! ısrarla sahnede, gündemde tutmak, bu stratejinin yürütülebilmesi için de iyi bir propaganda mekanizması oluşturmak gerekiyordu. Göbel’e gerek yok, ‘’Camide içki içildi..!’’ söylemi gibi her yerde tekrarlamak bilinçaltına yerleştiriyor söylemi. Olmasa da fark etmez.
Stratejinin birinci ayağı olarak her bölgede, kimileri gönüllü, kimileri maaşlı bir gurup acenta sahibini ikna etmek, kabullenmeleri için müstakbel işbirlikçilere bir şeyler vadetmek gerekiyordu. Amaç iktidar olunca, mutlaka iktidarın nimetlerinden yararlanmak isteyenler de olacaktı.
Vaatler, ‘’ Seni de aramızda görmek istiyoruz…’’ ile başlayıp iktidarın manevi ve maddi olanakları da, başkanın konumundan kaynaklanan gücünü de göstererek yeni ufuklar, hedefler ile süslendi.
ESKİ RAKİBİNİ KOLUNUN ALTINA ALMAK
Ancak bu yetmezdi. Stratejinin ikinci ayağı ise, geçmişteki en ciddi, hatta tek rakibini de yanına alacak adımları atmak kaçınılmazdı.Onu da, her ne kadar geçen seçimde,‘’Türsab ihale alma, cep doldurma yeri değildir…’’ benzeri sözlerle aşağılamışsa da, şimdi bunları unutup, onun geçmişte yapmayı planladığı işleri hep beraber yapalım! babından sözler! verilerek ikna etmek lazımdı .Kimi münafıklar buna’’ kafa kola almak’’ da dediler.
O, bu durumda ne derdi yandaşlarına, o da onun sorunuydu. Birlik beraberlik… vs. söylemi bile ona yeterdi.
Planın yürüyebilmesi için kuru dereye su taşımak, yani ciddi bir bütçe oluşturmak, planın yürütülmesini sağlamak gerekiyordu. Başkanlık için milyonlar harcamak kaçınılmazdı.
İktidar, çevresinde sevildiğini düşündüğü acenta sahiplerinden oluşan ‘’lider’’ takımını kurup, gereken bütçeyi kullanarak dere tepe dolaştı. Her yerde söylem aynıydı. ‘’Mazeretim var, asabiyim ben..’’ parçası gibi, Bakandan kaynaklandığını iddia ettiği mazeretlerini saydı.
Sormayan, sorgulamayan toplumda bu stratejinin tutacağı aşikardı. İktidar gereğini başarıyla yaptığı gibi, kendisine oy vereceğini düşündüğü üyeleri de ulaşım paketleri oluşturarak adrese teslim salona getirebildi. Bu da stratejinin önemli bir ayağıydı.
Stratejinin eksiksiz yürüyebilmesi için salon ve sahne hakimiyetini kendine engel olmayacak bir divan oluşturarak sağlamak gerekiyordu.
Geliştirilmesi gereken taktikler son ana kadar ya düşünülmedi, ya da son 15 güne saklandı.
Seçimi bütün bunları yaparak kazanmak mümkün müydü? Bundan pek emin değildi iktidar kanadı.
O nedenle, seçimin başlamasına 2 hafta kala, muhtemel adaylara yönelik, onları ciddiye almayan, hafife alan, hatta alaycı uslup ile kimliklerini niteleyen söylem geliştirilerek, onların kendisine hücum etmesi yerine, kendilerini savunmaya yöneltti. Söylem üstünlüğünü de bu taktiklerle sağlamış oldu.
Muhalefetin toplantılarına gitmeyi planlayanları da , gitmemeleri konusunda! uyaracak çalışmaları da stratejinin bir başka ayağı olarak devreye soktu.
‘’ Sen neyi eleştiriyorsun!, zaten 5 yıldır beraberdik, eleştirilerin bir muhatabı da sensin.., olan bitenden haberim yoktu ne demek..!, sen yönetim kurulu toplantısında çay servisi mi yapıyordun…’’ gibi söylemleri ekibi üzerinden yaymayı tercih etmekle kalmadı, kendisi de son iki haftada benzer eleştirileri bizzat getirdi.
Diğer adayı da, o grubu çok fazla ciddiye almadığını gösteren söylemleriyle önemsizleştirmeyi tercih etti.
‘’Kendi bölgesinde bile seçimi kaybetmiş adam, güya bana destek veren tüm bölgelerdeki BTK’larını ikna edecek, seçimi alacak!, gülerim ben buna…’’ babından söylemlerini de ekibi ustaca yaymayı becerdi.
İktidar, Ahtapot stratejisi demesek de, 5 ayaklı bir deniz yıldızı strateji planlaması sonucu, başarıya giden yolu döşemiş oldu.
Tedirginlik salona girene kadar azalarak, yerini rahatlamak demesek bile, durağanlığa bıraktı.
Temelini, ‘’Bakan ve Türsab savaşı’’ haline indirgediği seçim stratejisini ustalıkla uyguladı ve başardı.
Önce 3, sonra 4 grup, bir ay kala 3, sonunda birleşmelerle iki gruba indirgenen muhalefet yanında, 2-3 de grubu olmayan başkan adayları ile dağınık görüntüye sahip bir muhalefet! hareketi vardı sahnede.
Söylem ve eylem birliği oluşturmak yerine , ‘’Sen kalk, biraz da ben oturayım…’’ anlayışındaymış gibi bir izlenim veren muhalefet adayları, ne doğru dürüst bir strateji geliştirmeyi akıl etti, ne de muhalefeti tek bir şemsiye altında toparlama eylemine uygun bir çalışmayı başlattı .Önerenlere de yüz vermedi. Görüşmeler koltuk paylaşımı üzerine yapılınca, iş ego savaşına döndü.
Profesyonel ya da deneyimli bir ekiple çalışmak bir yana, ‘’yeter ki kalabalık görünelim, eş, dost bir arada…..’’ anlayışının dışına taşmamış bir çalışma yapıldı dersek, pek de abartmamış oluruz.
5000 kişiye! telefon ile ulaşmış olmak, 3000 kişiyle el sıkışıp, ziyaret edip, dokunmuş olmak, şu kadar km. yol yaptım ! söylemi, muhalefetin kendine güvenini artırmak gibi bir hataya düşmesine neden oldu.
Kendilerini ziyarete gelen adaylara gösterilen ilgi ve güler yüzlü karşılamayı, ne yazık ki muhalefetin adayları kendilerine verilecek çantada keklik’’ oy’’ olarak nitelediler.
ELDEKİ MALZEMEYİ KULLANMAK
Seçimi kazanmaya yönelik elde o kadar malzeme olmasına karşın, doğru ve çarpıcı bir söylemin oluşturulmaması, geçmiş yıllarda her adayın seçimlerde söylediklerinden farklı olmayan söylemlerle seçime hazırlanmak, mevcut yönetimden memnun olmayan acentaları ikna etmekten çok uzaktı.
Ne mevcut iktidara yönelik bir strateji ortaya konabildi, ne sorunların kökenine inilip asıl nedenler ortaya konabildi, ne de iktidar kadar, yurt çapında nitelikli bir örgütlenme gerçekleştirilebildi.
Seçim kimilerine göre salonda kazanılır. Geçmişte bunu ispatlayan birkaç seçim olmadı değil.
Ancak, muhalefetin salona da hakim olma konusunda bir girişimi, niyeti, hazırlığı olmadığı gibi, söylemin şiddeti yerine, eylemin şiddetini göstermeyi tercih etmesi, söz hakkını bile kullanmayı elinin tersi ile itip, kazanamayacağını hissettiği seçime başka yollarla damga vurma tercihi, muhalefetin bir kanadının çökmesine yol açtı. Bile bile iktidarın teklif ettiği divan kuruluna sessizce boyun eğmesi, açıkça iktidar kanadına ‘’biz seçimi kazandık şimdiden’’ duygusunun yerleşmesine yol açmakla kalmadı, divan dezavantajını da daha baştan kabul etti.
Tarafsız olmadığını iddia ettiği divanı öne sürerek ki, sayın Divan başkanı aylar önce tarafını belli etmiş ve mevcut başkanın karşısına çıkacak kişinin ‘’sayın Bakanın adamı, pardon adayı olacağını yazmıştı. Bunu bile bile, divan başkanının tavrını seçim mağlubiyetine mazeret malzemesi yapmayı tercih ettiler.
Bile bile lades dedikten sonra itirazın, yakınmanın, divandan istifa etmenin yararı kime olur ki.
İktidarın stratejik planlamasına karşı bir strateji geliştirmek bir yana, ‘’ Ben de gerekirse para döker, aynı silahlarla yanıt veririm …’’ planı strateji yoksunluğu nedeniyle boşa harcanan para, havaya sıkılan mermi etkisinden öte bir şey kazandırmadı.
Gerilimi yönetme konusunda ise muhalefetin hiçbir çalışması olmadığı, tuzağa düşürülmelerine karşın bir işbirliği bile oluşturmadıkları, aksine,’’ işte kavgacı muhalefet..!’’ algısı yarattıklarının da farkına varamadılar.
İktidar sözcüsünün kürsüden sarf ettiği sözü! bile kendi hanelerine artı puan olarak yazamadılar.
Belki biraz ağır bir tabir olacak ancak, karşılarındaki acemi muhalefet karşısında bu kadar ağır maliyetli bir seçim çalışmasına kalkışmak, iktidarın kovboy düellosuna top ve makineli tüfekle gitmesi gibi olmuş.
25.Türsab kongresi sıkıcı, heyecan ve ilgi yaratmayan, çoğunlukça niteliksiz, tekdüze bir kongre olarak anıldı.
Son kongreden bu yana yaklaşık 6000 yeni üye katılımına karşın 24. kongredeki katılımı bile yakalayamadı.14.630 üyenin sadece 3919’u(geçerli oy kullanan) mesleğin geleceğiyle ilgili karara katkı yapmıştır. Değirmen, taşıma suyla bile ancak bu kadar dönebildi.
Tarihinde üye sayısına göre en düşük oranda katılımın olmasının temel nedeni, üyenin Türsab’dan umudunu yitirmesinden başka bir şey değildir.
Umudu üye neden yitirdi, bunu sorgulamakta yarar var.
Kongrede ne konuşuldu? Üyeyi umutlandıracak, yeni ne söylendi?
Ben çözerim sorunları! diyerek havariliğe soyunan! adayların aslında son kırk yıldır tekrarlanan söylemler dışında yeni bir şey söylemediği görüldü.
Değişim gerek! diye ortaya çıkanlar, geçen sürede nasıl değiştiklerini gösterdiler. Değişim, eski yüzlerin gidip, yeni yüzlerin gelmesiyle sınırlı kaldı.
Teknolojideki gelişme, seyahat acentalarının hantal yapısına karşın teknolojiyi kullanma becerisi ile birlikte değişerek hayatta kalmasına katkı sağlamıştır.
Nasıl sarı taksilerin alternatifi, teknoloji ile birlikte kimsenin ruhu duymadan yaratılmışsa, seyahat acentalarının da alternatifi gün geçtikçe oluşmakta, çoğalmaktadır. Adı sanı duyulmamış birçok kuruluş, hatta kişi, seyahat acentacılığı faaliyetini iyi para kazanarak belgesiz yürütmektedir.
Ofis var mı, yok mu, kaç kişi çalışıyor vs.. sorularının sorulmadığı bir teknoloji çağına girdik.
Acenta sayısı suni olarak, mecbur kalındığı için artmaktadır. Pasta iki katı büyümese de, acenta sayısı neredeyse ikiye katlandı son 3-4 yılda.Taksi ihtiyacının karşılanmadığı bir tabloda, seyahat acentası belgesi alınarak taksi, minibüs hizmeti kolayca verilmektedir. Bu işi yapanların klasik seyahat acentacılığı mesleği ile ilgisini kurmak olanaksızdır. Ne acıdır ki, bu meslektaşlarımız, kanun gereği olarak belge almaları zorunlu tutulmuş, hiç gereği yokken 5-6 bin üyemiz, taşımacılık, taksicilik, minibüsçülük yapabilmek için birliğimize on milyonlarca lira ödemek zorunda bırakılmıştır.
Var mı böyle bir hakkımız? Geçmişte benzer hataları yapmış, Yat işletenleri, rent a car işi yapanları üye olmaya zorlamış, sonunda bu saçmalığa son verilerek bu işi yapanların üyeliğinden vaz geçilmiştir.
Seyahat acentalarının, seyahat organizasyonu yapanlar dışında bu birliğe üye olmaya şu ya da bu kanun öne sürülerek üye olmaya zorlanmasından vaz geçilecek düzenleme yapılmalıdır. Aynı çatı altında yüz konudan sadece on konunun ortak dert olabildiği, geri kalanın %90’ı ilgilendirmediği bir ‘’Birlik’’ olabilir mi?
Ulaşım sektörünün kendi içinde disipline edildiği, haklarını savunabileceği, kara, hava, deniz ulaşımını sağlayanların bir Turizm Ulaştırma birliği’nin, Türsab gibi kurulmasında yarar vardır.
Yıllardır her kongrede tekrar edilen sorunların bugüne dek neden çözülemediğini pek merak eden olmadığı için, hep aynı şikayetler dinlenmiş, hep ‘’ben çözeceğim!’’ diyerek vaatler verilmiş, ama değişen bir şey olmamıştır.
Yılardır bir turizm üst birliğinin kurulması gerektiğini, bunun içine Seyahat acentalarının patronajında(tüm alt sektörlerle iş birliği içinde olması nedeniyle)konaklama, ulaştırma, rehberlik, gastronomi, hatta eğlence ve alışveriş sektörü temsilcileri yanında yerel yönetimlerin de içinde olduğu yapının oluşturulması gerektiğini anlattık.
Bunun yanında turizm düzenleme ve denetleme kurulunun da yer alması gerektiğini ,kriz dönemlerinde de, planlı büyümenin gereği olarak da sektörün kendi bankası olmasın şart olduğunu belirttik.
Bütün bunları dillendiren bir yönetimi, ya da muhalefeti bugüne kadar ne yazık ki göremedik.
Bunlara kafayormak yerine, dikkatleri başka yerlere çekip, yönetir gibi Türsab’ı ve üyelerini idare ettik.
24.Genel kurulda seçilen yönetimin 2021 kasım ayında, Antalya’da düzenlediği kongre belki de Türsab tarihinin en önemli, değerli, faydalı kongresiydi. Bunların sayısını artırmak, Türsab üyelerinin sektörün en önemli paydaşı ve düşüncelerinin önemli olduğu bir ortamı yaratmakta yarar var.
Umarım yeni yönetim uygun adımları atmakta tereddüt etmez.