Doğu Karadeniz’i dolaştım. Yıllarca Ege ve Akdeniz’in turizm ve çevresi için savaşırken buraları ihmal etmişim.
En son 10 yıl önce gitmiştim. Bu sürede ne değişti acaba? Turizmde mesafe alabildi mi, çevre korunabildi mi,yoksa orası da güney sahillerimiz gibi, ranta yenik mi düştü?
Bunları incelemek için Bodrum’dan yola çıktım, İzmir üzerinden uçakla Trabzon’a geldim. İnternetten bulduğum bir kültür turuna katılarak, başladım dolaşmaya.
Seyahat acenteleri güzel turlar düzenliyorlar. Fiyatları uygun, hatta 12 taksit yapanları bile var. Bu yüzden Karadeniz turizmi biraz hareketlenmiş. Ramazan’da bile dolaşıyor yerli turistler. Bölge halkı memnun gelişmeden. Bazılarının iddia ettiği gibi, mahalle baskısı filan yok.Herkes dilediği kıyafetle rahatça dolaşabiliyor ortalıkta. En muhafazakar bölgeler dahi, turiste saygıyla, sevgiyle yaklaşıyorlar. Eskiden Ramazan’da çok yer kapalı olurdu. Şimdi öyle değil. Şehirde de açık lokanta ve kahveler var, yaylalarda da, köylerde de….
Hani şu çok tartışılan sahil yolu, kıyıları dümdüz etmiş. O güzelim plajların yerlerinde yeller esiyor. Ama baktınız mı, Avrupa’dakine benzer otoyola sahip olmuşuz. Karadeniz’in bir yerinden girdiniz mi, sonundan rahatça çıkabiliyorsunuz. Yola alışmış herkes. Şikayetler bitmiş gibi.. Trafik rahatlamış, ulaşım kolaylaşmış, öyle olunca otoyol kavgası da noktalanmış artık.
Şimdi HES problemi var Karadeniz’de. Halk hidroelektrik santraller konusuna çok bozuluyor. O güzelim ırmaklar, dereler, çaylar kuruyacak diye, hop oturup hop kalkıyor herkes. Gittiğim her yerde HES şikayeti dinledim. Bazı yerlerde gösteriler yapmışlar, bazı izinleri yargı yoluyla durdurmuşlar. Çalışan santrallerin dereleri cılızlaştırdığını, çay ve fındığın belli yerlerde kuruma tehlikesi yaşadığını söylüyorlar. Halk suyuna, ırmak ve derelerine ciddi şekilde sahip çıkıyor. İlerde bu sorunun daha ciddi boyutlar kazanacağını söylemeliyim.
Başbakan Rizeli ya, hemşehrileri çok kızıyor ona. Hele yaşlıları, hele kadınları çok bozuluyor. “Bizim uşak nasıl yapar böyle bir şeyi, gelmesin daha buralara” deyip duruyorlar ama, yine de koşup oylarını ona veriyorlar. En çok HES’e sahip bölgede, 5 milletvekili çıkarmış AKP. Hem kızıyorlar, hem gülüyorlar buna..
Karadeniz’de, tıpkı diğer bölgelerimiz gibi kötü yapılaşmadan nasibini almış. Tüm sahilleri 8-10 katlı binalarla kapanmış. Köylerinde, hatta yaylalarında bile yüksek katlı apartmanlar var. Kimse ilgilenmemiş bunlarla, dileyen istediğini rahatça yapmış buralarda. Eskiden yaylalarda ahşap evler vardı. Şimdi bunların çoğu da betonlaşmış. Ege ve Akdeniz’de ne yanlışlık yapılmışsa, burada da aynısı olmuş.
Bizim imar yasalarımızda bir tuhaflık var. Hep peynir kalıbı gibi yapılara, sefertası gibi apartmanlara izin veriliyor da, köşk gibi veya konak gibi projelere sıcak bakılmıyor. Trabzon’daki Atatürk köşkünü gezdim. Bir rum tarafından yapılmış muhteşem bir binaydı. Mübadelede Rumlar gidince bina hazineye kalmış. Atatürk de bir gece misafir olduğu konağı çok beğenince, Trabzon halkı burayı alarak Ata’mıza hediye etmiş. Çiçekler içinde, çam ve meyve ağaçları arasında mükemmel bir konaktı.1934’de yapılıyor da,şimdi niye yapılmıyor böyle güzel ve gösterişli binalar?
Karadeniz’in çevresini bozabilmek için ne mümkünse yapmışlar ama, doğa kendisini mükemmel şekilde koruyabilmiş. Öyle bir iklime ve yağışa sahip ki burası, bir ağaç devrilse, yerine beş ağaç çıkıyor. Beton bulaştırmadığınız her yer, yemyeşil ve canlı duruyor. Yağmur ve rutubet, yeşilin profesyonel bahçıvanı görevini yapıyor.
Şehirlerde estetiğe pek dikkat edilmemiş. Batıda da, doğuda da süslemeyi bilmeyen bir milletiz. Güneyde de, kuzeyde de pek çiçek ve çiçekli bitki diken yok. Oysa iklim öylesine müsait ki, tüm kentlerimizi rengarenk hale getirebiliriz. Şehirlerde, kasaba ve köylerde balkonlara baktım, bir tek çiçek saksısı göremedim. Yolların kenarına dikseler bari, o da yok. O güneyin zakkumu var ya, Karadeniz’de daha bir güzel, canlı ve bakımlı duruyor. O palmiyeler, o hurma ağaçları yani feniksler, Japon gülleri, hatmiler, inanılacak gibi değil. Karayolları bunları niye ekmez ki refüjlere? Ege ve Güney’de ektiler, ne kadar da güzel durdu. Şimdi Karadeniz’e de ekseler.
Belediyelere çok iş düşüyor. Kentlerini çiçeklerle rahatça donatabilirler. Ne ekseler rahatça yetişir, ne dikseler sağlıklı büyür. Fazla sulamaya da gerek yok. Bölge öyle bir yağış alıyor ki, sulama problem olmaktan çıkıyor. Rize’ye komşu, Gürcistan’ın Batum şehrindeki botanik bahçesini gezdik. Neredeyse güney ülkelerindeki bitkilerin çoğu, o iklimde de yetişiyor. Orada olduğuna göre, bizde de olur elbette. Araştırmakta ve denemekte fayda var.
Karadeniz’in güzelliğini anlatmaya kelimeler yetmez. Yeşilin her tonu, ormanların muhteşemliği, dağ ve yaylalardaki binlerce çiçek, hayran bırakıyor insanı. Dünyada hiçbir ressamın çizemeyeceği güzellikteki manzaralar, esir
Alıyor gözleri. Tanrının yarattığı bu doğal tablo karşısında büyüleniyoruz sanki. Karadeniz’in yanında İsviçre’nin esamesi bile okunmaz. Bizim dağ ve yaylalarımızın muhteşemliği, ormanlarımızın güzelliği on basar İsviçre’ye. Tek eksiğimiz, dağ ve yaylalardaki yapılarımızın, onlarınki gibi şirin ve sevimli olmaması. Ama bunu da yapabiliriz, bunu da başarabiliriz. Devlet Karadeniz turizminin üzerine biraz daha eğilsin, inanıyorum ki mucizeler yaratır, milyonlarca Avrupalıyı buraya çekebiliriz.
Karadeniz konusunu işlemeye devam edeceğim.