Atatürk, dünyanın övgüyle söz ettiği kumandan, devlet adamı, siyasetçi, devrimci ve hepsinden öte kültür adamı…
Cumhuriyetin zor koşullarda kurulduğu günlerde; onca işinin yanı sıra kültür ve sanatla da yakından ilgilenmiştir. Ülkesini çağının koşullarına uygun düzeye getirmeye çalışırken toplumun aydınlanmasına öncelik vermiştir.
Kültür ve sanat üzerinde nasıl özenle durduğunu sözlerinden anlıyoruz: “Sanat güzelliğin ifadesidir. Bu ifade sözle olur, şiir nağme ile olursa musiki, resim ile olursa ressamlık, oyma ile olursa heykeltıraşlık, bina ile olursa mimarlık olur.” “İnsanlar olgunlaşmak için bazı şeylere muhtaçtır.
Bir millet resim yapmaz, bir millet ki heykel yapmaz, bir millet ki tekniğin gerektirdiği şeyleri yapmaz. İtiraf etmeli ki o milletin ilerlemede yeri yoktur.” “ Sanatsız kalan bir milletin hayat damarlarından biri kopmuştur.”
Bunları söyleyen Atatürk, yeni Türkiye’nin başşehri seçtiği bozkır kasabası olan Ankara’yı cumhuriyete uygun bir şehre dönüştürmek için büyük uğraş vermiştir. Falih Rıfkı Atay, Yakup Kadri Karaosmanoğlu başta olmak üzere o günleri yaşamış olan yazarlardan ayrıntılı olarak öğreniyoruz. Atatürk, Kemalettin Bey, Arif Hikmet Koyunoğlu, Seyfi Arkan gibi Türk mimarlarından ayrı olarak Nazi Almanya’sından kaçan Yahudi kökenli Alman ve Avusturyalı mimar ve bilimsel kişileri Türkiye’ye davet etmiştir. Bunlardan Hermann Jansen Ankara’nın modernleşme planlarını hazırlamıştır, Clemans Holzmaister, Ernst Arnold Egli, Bruno Taut gibi mimarlarla Pietro Canonica, Heinrich Krippel, Anton Hanak Josef Thorak gibi heykeltıraşlar da Türkiye’ye gelmişler cumhuriyetin yeni şehrinin kuruluşunda büyük payları olmuştur. Atatürk, Nazi Almanya’sının memleketlerinden kaçmalarına neden olduğu bilimsel kişileri, sanatçıları Türkiye’ye davet ederek onlardan yararlanılmıştır.
O bilim ve sanat adamlarının Türkiye’nin kültürel yönden gelişmesinde büyük payları olmuştur. Mimari ve eğitimin yanı sıra müzik alanında da memleket büyük bir gelişim yaşanmıştır, Ankara Devlet Konservatuarı kurularak başına Karl Edert, Bela Bartok, Paul Hindemit gibi dünyaca ünlü müzik ve tiyatro uzmanlarını getirilmiştir.
Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrasının başına geçen ünlü şef Protoryus müzik alanında bir devrimi gerçekleştirmiştir. Atatürk’ün güzel sanatlar alanındaki devrimlerinde tiyatroya da önem verilmiş. Muhsin Ertuğrul Devlet Tiyatrosu ve Operasını kurmuştur. Sinema da ilk adımlar atılarak belgesellerde işe başlanmıştır. Sanayi Nefise de (İstanbul Güzel Sanatlar Akademisi) ise Prof. Belling öğrenciler yetiştirmiştir.
Bu arada yetenekli öğrenciler yurt dışına gönderilmiş, Atatürk gönderdiği telgrafında onlara “Sizleri bir kıvılcım olarak gönderiyorum birer ateş parçası olarak döneksiniz” demiştir. Bu arada üniversite reformu yapılarak çağdaş düzeyde öğrenci yetiştirmesi sağlanmıştır.
Atatürk kültür varlıklarının korunması yönünde arkeoloji kazılarına ve yeni müzelerin açılmasına da önem vermiştir. TBMM’nin açılışının hemen ardından kurulan hükümetin 9 Mayıs 1920 günü okunan hükümet programında “Milli eski eserlerimizi bir an önce derleyerek korunmasının gerektiğini” belirtmiştir. Sonrada yeni kulum Maarif Vekâletine bağlı bir kâtip ve bir müdürden oluşan “Türk Asarı Atike Müdürlüğünü” kurmuştur.
Cumhuriyetin ilk yıllarından itibaren Anadolu’nun birçok yerinde; başta Ankara Arkeoloji, Antalya, Edirne, Adana başta olmak üzere müzeler birbiri ardına düzenlenip açılmaya başlanmıştır.
Onların peşi sıra arkeoloji kazılarına da önem vererek Ankara Orman Çiftliğinde başlattığı kazılar Alacahöyük, Kültepe, Boğazköy Troia, Pazarlı, Karaoğlan ve Konya Alâeddin Tepesinde devam etmiştir. Yaşamının son günlerinde Trakya kazılarından çıkan eserleri hasta yatağında incelemiştir.
Bu arada kurduğu Türk Tarih Kurumu Türk Tarihinin geçmişini aydınlatan toplantılar yaparak bilisel bildiriler yayınlamıştır.
Atatürk kısacık ömründe kültür ve sanata verdiği katkılar onu çok yönlü kişiliğinin göstergesidir.
Ömrü biraz daha uzamış olsaydı bu yönde de daha pek çok işler yapacağı açıktı…
Ne yazık ki; aramızdan çok erken ayrıldı. Onu çok arıyoruz