Ankara cer atölyesi turist mi çekecek?

Kâmil Yüceoral

Bir zamanlar Ankara da yaşayanlar, Cumhurbaşkanlığı Senfoni orkestrası binasının hemen arkasında kalan eski cer atölyelerini umursamazlardı bile…
Klasik müzik aşkıyla cumartesi sabahları erkenden uyanıp, konser salonunun yolunu tutanlar, konser bitince aynı hızla (adeta kaçarak) evlerine döner ve neredeyse terkedilmiş gibi gözüken o garip çevrenin ürkütücü ıssızlığından uzaklaşırlardı. Daha da eskiden, Cer atölyelerinin yanından akan derenin o noktasında, trenlere yük taşıyan develer görevleri sonrası yıkanıp serinlerdi. Sudaki sülüklerin çokluğundan, çocukların yüzmeye bile çekindiklerini, o günleri yaşayan bir büyüğümden dinlemiştim.

CERMODERN ADIYLA SANATIN HİZMETİNE AÇILDI
Ankara Cer atölyeleri; Cumhuriyetimizin ilk yıllarında (1926-1927) T.C.D.D’ye ait lokomotif bakım ve onarım faaliyetleri için inşa edilmişlerdi.
Zamanla işlevini yitirerek kullanılmaz hale geldikten sonra, Tandoğan meydanındaki "O güzel, siyah renkli sakıncalı heykelin!" yerinden sökülerek depolarına konulması ile yeniden hatırlanmışlardı.
Belki de bu üzücü olay, unutulmuş merkezin kaderini değiştirerek, yerini çaydanlık heykeline bırakan değerli sanat abidemizin, yeniden sanatsever hemşehrileri ile buluşmasına vesile oldu.
Bu atölyelerin 19 Haziran 1995 tarihinde Taşınmaz Kültür Varlıkları olarak tescil edilmelerinden sonra Kültür Bakanlığımızca, 2000’li yıllarda başlatılan restorasyon çalışmaları, 2008-2009 yıllarında hızlandı. Tesis; 2010 yılında "Çağdaş Sanat Müzesi ve Güzel Sanatlar Galerisi" sıfatıyla yeni işlevine kavuştu. Ardından da özel bir şirketin işletmesine bırakılarak CerModern adıyla, yerli- yabancı turistlerin, sanat severlerin kullanımına açıldı.

http://www.cermodern.org/

Gel gör ki bu güzel tesis, muhteşem açılış ve titiz işletmeciliğine karşın bir türlü hak ettiği ilgi ve alakayı kendine çekemedi.

KİMSE CERMODERN’İN YOLUNU BİLMİYOR
Bir zamanlar tüm lokomotifleri rahatlıkla kendine cer eden (çeken) bu merkez, maalesef bu güne dek kapasitesinin çok altında bir çekim gücü yaratabildi.
Kuşkusuz bu durum hem işleteni, hem de bu güzel turistik tesisi gören herkesi üzdü ve üzmeye de devam ediyor.
Müzenin çevresi tam bir inşaat şantiyesine dönüşmüş, toz toprak birbirine karışmış, fırtınada uçuşan teneke duvarlardan korunmak için kaçan kaçana…
Hemen yanı başındaki T.C.D.D.’nin korumalarının bile soranlara yerini tarif edemedikleri, adını bile bilmedikleri gizli bir kültür merkezi gibi duruyor.
Çevresindeki trafik işaretleri ve yönlendirme levhaları bile müzenin yolunu göstermiyorlar.
Özellikle hafta içi ıssızlığında, CerModern çalışanlarının ancak yakınlarının doğum günleri kutlanabiliyor.
Çalışanlar umutlarını yanlarında inşaatı devam eden Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası binasının biran önce bitmense bağlamışlar. Hiç olmazsa sanatseverlerin tesise ilgi duyabilmesini bekliyorlar.

BURSA MERİNOS BAŞARILI BİR PROJE
Çevre değerlendirmesi olarak bakılırsa, Bursa Merinos Fabrikaları’nın yerine yapılan kültür merkezi daha şanslı görülüyor. Çevre düzeni ve tanıtım yapılması nedeniyle yerli yabancı turistlerden büyük ilgi görüyor. Merinos’da başarılı kongre ve fuar organizasyonları gerçekleştiriliyor.
İki tesis gözlendiğinde şu gerçek ortaya çıkıyor.
Yaptığınız yada restore ettiğiniz bina, ne denli muhteşem olursa olsun, çevresel sorunlardan bağımsız olarak değerlendirilemez.

İSTANBUL’A DÜNYA TİCARET MERKEZİ
Böyle bir durumun oluşmaması için sorumlu noktada iken neler yapmak istediğimi de anlatmak isterim.
1990 lı yıllarda (1991-1992), A.B.D New York şehrinden yeni gelmiştim. Türkiye’ye dönmenin heyecanı ve o zamanki Turizm Müsteşarı olarak, Turizm Bakanlığı’nda, bölgenin Manhattan’daki Central Park ve çevresine benzer bir hal alması için çalışmıştık.
Daha önce de eşimin şehir plânlama mimarı olarak aldığı eğitim ve çevresindeki akademisyen mimarların katkıları ile "İstanbul’da da bir "Dünya Ticaret Merkezi" ve fuar alanları kurulması için çalıştık. Bu amaçla İstanbul Büyük Şehir Belediye başkanına New York’da ön toplantılar düzenleyerek, uygulanan çağdaş örnekleri gezdirmiştik. (1988).

ANKARA GENÇLİK PARKI VE ÇEVRESİ
O zamanlar Cumhurbaşkanlığı’na bağlı Atatürk Yüksek Kurulu ilgi alanında olan, Ankara Gençlik Parkı ve çevresinin yeniden ele alındı. İçine muhteşem bir Anadolu Medeniyetleri Müzesi konulmasını düşündük. Özellikle parkın doğu ve batı yakalarındaki arazilerde; kültür, sanat ve turistik faaliyetlerde bulunacak tesisler, kafe, lokanta, kitapçı mağazaları olan sokak çarşıları olmasını planladık. Çevresinde de lüks konutların oluşturulmasını arzu ediyorduk.
Böylece Ankaralıların ilgisini yitiren Gençlik Parkı’nın yeniden şehrin merkezi olacaktı. Eskimiş Luna Park’ın bulunduğu alana, hayalimizdeki o muhteşem "Anadolu Medeniyetleri Müzesi"nin yerleştirilecekti.
New York, Central Park’ta yer alan Metropolitan Müzesi’nin en az on katı sayı ve değerdeki tarihi eserlerin, eski tiftik deposundan yapılma müzeden kurtarılarak buraya taşınmasını arzu ediyorduk.
Böylece hem bölge gerçek değerine kavuşacak, hem de Ankara makus tarihini yenerek, tarih ve kültür turizmi için dünyadaki benzerlerinin önünde çok ciddi bir çekim merkezi haline gelecekti.

MUHTEŞEM PROJEYE NE OLDU?
1994 yılında Türk mimari sanatını ve Mimar Sinan Ekolünü kendine örnek alan ve Kyoto şehrini camilerimizdeki kubbelerin benzerleri ile donatan ünlü bir Japon mimarı ağırlıyorduk.
Konferansları ile dev bir tanıtım elçimiz olan, değerli Japon mimar Toyokazu Watanabe’yi (bizim deyişimizle Vatan Abi) Turizm Bakanlığı’nın misafiriydi.
Ankara gezimiz sırasında, ona arzumuzu açtık ve bölgeyi gösterdik. "Ben size bir taslak çizer yollarım, fakat siz de bana bu proje için bir tema verin" dedi.
O an aklıma Aşık Veysel’in, belki de Anadolu tarihini en iyi özetleyen sözleri geldi, "Uzun İnce Bir Yoldayım, Gidiyorum Gündüz Gece" Mimar bu sözleri çok sevdi ve bizden birkaç ay müsaade istedi.
Yaklaşık üç ay kadar sonra taslak kavramını çok aşan o muhteşem eskizler elimizde idi. Mimar; Luna Parkın yerine ince uzun çok katlı bir müze yerleştirmişti. Bir ucundan girip duraksamadan yürüyebileceğimiz ince uzun yolları olan bir plânla, Anadolu tarihinin tüm dünyanın önünde sergileneceği ortamı, ince ince işlemişti. Mimar bütün bunları bizden hiçbir ücret almadan gerçekleştirdi.
Muhtemel bir proje daveti için tüm çalışmaları, bölgeden sorumlu yetkili makam olan Atatürk Yüksek Kurul Başkanı Profesör Reşat Genç’e ilettik. O da bu hazırlığı geciktirmeden, Cumhurbaşkanlığı makamına sundu. Sonuç olarak da bize gelen cevap, "Böyle bir projenin ancak milli bir yarışma ile gerçekleşeceği" oldu.
Toyokazu Watanabe’yi o güzel çalışmasından ötürü takdir eden var mıydı?
Aynı dönemde bölge ile ilgili milli bir mimari proje yarışması açıldı mı?
O canım çizimlere ne oldu?
Bilmiyorum.
Bildiğim ve daha yeni gördüğüm; maalesef bölgenin halâ o eski salaşlığını koruduğudur.
Gerek CerModern’in, gerekse eski bir tiftik satış deposu içinde bulunan Anadolu Medeniyetleri Müzesi’nin, tarihi Kale Bölgesi’nin, Ulus semti ve hatta yeni Ankara şehrinin, turist çekebilmek için en büyük ihtiyacı ve gerekliliği olan çevre düzenlemelerini, hasretle beklediğidir.
Çevre plânlamaları ve düzenlemeleri olmadan, güzel ama tekil projelerle turistik destinasyonlar yaratmak, bizim o dönem de, yönetimden beklediğimiz ileri görüşten daha büyük bir hayal kurmak olacaktır.
Turizmin cer motoru, cerr-i menfaati, çevre düzenlemesidir. Bir tesis için çekim gücü ancak turistin imrendiği, içinde yaşamayı arzu ettiği çevreyi ve onun içindeki tesisleri oluşturmakla mümkündür.
Arabayı beygir, sapanı öküz, lokomotifi motor, turisti ise, çevre cer eder..