Türkiye’nin gerçek potansiyeli 100 milyon turist 100 milyar dolar turizm geliridir.
Bunu İstanbul’a yönelik düşünürsek, İstanbul’a gelmesi gereken turist potansiyeli 30 milyon turist ve 30 milyar dolar gelirdir.
Türkiye 4 dinin doğduğu, yeşerdiği ve 14’e yakın medeniyetin izlerinin bulunduğu topraklara ve tarihi eserlere sahip bulunuyor. Her yıl Kâbe’ye hac için milyonlarca Müslüman gidiyorsa, Hristiyan dünyasının hac için Türkiye’ye gelmemesi için hiçbir sebep yoktur.
Amerika’nın Los Angeles şehrinde yapılan bir tanıtım toplantısında söz alan Amerikalı bir rahibin Türkiye hakkındaki sözlerini unutamıyorum.
Seyahat acentesi sahibi olan rahip Türkiye’ye yönelik inanç turizmi yaptığını, kiliseleriyle, tarihi eserleriyle Türkiye’nin bulunmaz bir ülke olduğunu belirterek “Her Amerikalının en az bir kez giderek Türkiye’yi görmesi şarttır. Türkiye kutsal bir ülkedir” demişti.
Gerçekten Türkiye 7 kiliseleri, Meryem Ana Evi ve diğer azizlerin mezarları veya kiliseleri ile inanç turizminde önemli bir çekim gücüne sahiptir.
Bütün bunlara göre Türkiye’nin gerçek potansiyeline bakıldığında ise yüzde 30 kapasite kullanılıyor ve geride yüzde 70 atıl kapasite kullanılmıyor.
Geçtiğimiz günlerde Fransa Turizm Ofisi, Atout France’nin Paris’te düzenlediği 27 ülkeden 900 turizmcinin katılarak, Fransa’dan 700 turizmci ile bir araya geldiği “Randevous en France” da Türkiye’nin gücünü daha iyi gördüm.
Özellikle Dubai, Abu Dhabi, Ürdün, Kuveyt gibi Ortadoğu ülkelerinden gelen turizmcilerin “Türkiye” adını duyduklarında “Turizmde çok iyisiniz. İlerde daha iyi olabilirsiniz” sözleri bana bunları düşündürdü.
Özellikle İstanbul adını duyduklarında “Mutlaka gidilip görülmesi gereken tarihi şehir” diyorlardı.
TÜRKİYE “TURİST ALAN” DEĞİL “TURİST GÖNDEREN” ÜLKE
Türkiye’nin dünyada 7’ci sırada Avrupa’da 4’cü sırada yer alması ise turizm geliri bekleyen ülkelerin iştahını çekiyor. Türkiye’nin artık “turist alan” değil “turist gönderen” bir ülke konumuna geldiği belirtiliyor. Fransa, İspanya, Slovenya gibi ülkelerin geçtiğimiz günlerde İstanbul’a gelerek ülkelerinin tanıtımlarını yaptıkları toplantılara katıldım.
Hepsinin hedefinde “Türk turisti” vardı. Türk turist onlar için alışveriş yapan, bol para harcayan ve gezmeyi seven turist tipine giriyor. Bunun böyle olduğunu seyahat acenteleri ile yurtdışında katıldığımız çeşitli tanıtım gezilerinde görüyorum. Özellikle bayan seyahat acentelerinin temsilcilerinin talepleri alışveriş yönünde oluyor. Hindistan’a yaptığımız gezide bayan turizmcileri alışveriş noktalarından çıkarmakta güçlük çektiğimiz için bu u açıkça görme imkânı buldum.
TÜRKİYE’NİN SAĞLIK TURİZMİNDEKİ BAŞARISI
Türkiye’nin turizmdeki güçlerine bakıldığında son yıllarda tırmanan sağlık turizmindeki yeri de unutulmamalıdır. Dünyada 400 milyar dolarlık sağlık turizmi pastasından pay almak için Türkiye’de bir çok kuruluş özveriyle hareket ediyor. Halen Türkiye’de 45’e yakın hastane Amerika’nın yetkili kuruluşu Joint Comission International tarafından “Benim hastama bakabilir” denilerek yetkilendirildi. Bu sadece termal veya spa için değildir. Son derece yetenekli doktorlara ve donanıma sahip olan hastanelerimize gösterilen güvendir.
Türkiye’nin sağlık turizmindeki başarısını sağlayanlara destek verilmelidir.
DÜNYADA TÜRK MUTFAĞI TANINMIYOR
Dünyada yaygın olan Fransız Mutfağı, İtalyan Mutfağı, Meksika Mutfağı gibi terimler bulunuyor. Bunların içinde bütün zenginliğine rağmen Türk Mutfağı yer almıyor. Bizim aşçılarımız, ünlü lokantalarımız bu yabancı ülkelerin mutfaklarının lezzetlerini aslından daha iyi yapıyorlar. Ama bu ülkelerin mutfaklarında Türk Mutfağı yer almıyor.
Türk Mutfağı’nın en önemli ürünlerinden olan “zeytinyağlı yemekler” obezite ile boğuşan dünyaya önemli bir ürün olarak sunulabilir. Yoğurt katarak yediğimiz yemeğin en sağlıklı yemekler olduğu anlatılabilir.
Ama biz ne yapıyoruz. Türkiye’de bile kavram kargaşası yaratıyoruz. Herse tabelasına “Osmanlı Mutfağı” yazmak peşine düştü. Türk mutfağını unuttu. Osmanlı mutfağı saray mutfağıdır. Türk mutfağının içinde yer almalıdır. Türk mutfağı, Türk halk mutfağıdır. Hünkar Beğendi, İmim Bayıldı, Karnıyarık ve benzeri yemeklerle asırlar boyu lezzetin zirvesinde yer alan Türk mutfağıdır. Osmanlı saray mutfağını sunmak için yarışacağımıza “Türk Mutfağı” adıyla dünya piyasasında yer almaya çalışmalıyız. Hatta devletin Buna el koyarak dünyanın 5 önemli başkentinde 5 adet “Türk Mutfağı” tabelalı marka restoran açarak Türk mutfağını dünyaya tanıtmaya başlamalıdır. Örneğin Londra’nın Oxford Caddesi’nde bir Türk Mutfağı yer alsa fena mı olur? Türk mutfağının lezzetlerini bir standart altına toplayacak komisyon kurulsa fena mı olur? O zaman ne kavram kargaşası kalır, ne de Türk Mutfağı’nın lezzetlerini bozmak için abuk sabuk isimler altında yene yemekler yaratmaya çalışanlar durdurulur. Son olarak şunu unutmamak lazım. Türk mutfağının lezzetlerini dünyaya adıyla sanıyla, yani “Hünkâr Beğendi” gibi adlarla sunmalıyız. İşte o zaman tanıtım yerine oturur.
İSTANBUL ATATÜRK HAVALİMANI DOĞU İLE BATI’YI BİRBİRİNE BAĞLIYOR
İstanbul Atatürk Havalimanı’nın yenilenmesi, büyütülmesi ve Türk Hava Yolları’nın 100’den fazla noktaya uçuş yapması İstanbul’u önemli bir konuma taşıdı. İstanbul havayolları için önemli bir transit havalimanı, “hub” haline geldi.
Atatürk Havalimanı ve ilerde Sabiha Gökçen Havalimanı ile yeni yapılacak havalimanlarına eklenecek pistlerle İstanbul’un konumu daha da artacaktır.
Turizmini ana temeli ulaşımdır. Ulaşımın olduğu yere turizm yapılır. Bu nedenle İstanbul Atatürk Havalimanı’nın “hub” olması turizmdeki gücü artıran etkenlerin başında yer alıyor.
Dünya havayolları İstanbul Atatürk Havalimanı’nı Doğu ile Batı’yı birbirine bağlayan transit liman olarak görüyor. Havayollarına verilen hizmetlerle ise vazgeçilmez hale geliyor. Bunu sağlayan Devlet Hava Meydanları İşletmesi, TAV ve milli havayolumuz Türk Hava Yolları’nı kutlamamız gerekiyor.
TURİZMDE ÖRGÜTLÜ ÇALIŞMADA BAŞARILI DEĞİLİZ
Türkiye’nin turizmde sahip olduğu bütün bu güçlerin dünyaya tanıtılmasında Türkiye yeterince tanıtılıyor mu?
Bize kalırsa yapılmıyor. Benim inancım Türkiye’nin turizm gücü bireysel çalışmalarla başarılı oluyor. Örgütlü çalışmada başarılı değiliz.
Neredeyse turizmdeki her sektör için ayrı kanun çıkarılmaya çalışılıyor. Çok başlılıktan verim alınmasını engelleyen bir mecraya doğru gidiliyor. Bunun gelecekte Türk turizmini yok edeceği unutuluyor. Türk turizminin tek yasa ile yönetilmesi ve bürokrasi ile sivil toplum kuruluşları arasındaki işbirliğinin güçlendirilmesi gereklidir. Türk turizmi çok kutupluluktan kurtarılmalıdır.
Türkiye’nin siyasi olmayan çok profesyonel kadrolar tarafından tanıtımı yapılmalıdır.
Bunu Fransa’da Atout France’nin düzenlediği etkinlikte gördüm. Ayrım gözetmeyen bir bakışla, onların tek hedefi “Fransa’nın turizmini geliştirmek” idi.
Bize kalırsa Türk turizmi siyasi etkiden uzak, tek çatı altında toplanmalıdır.
Diğer sektörlere tanınan ayrıcalıklar Türk turizm sektörünün temsilcilerine sağlanmalıdır.
Tüm eziyetlere rağmen başarılı olan Türk turizmcilerini dünya hayretle izliyor ve onlara gıpta ediyor.
Türkiye’yi dünya turizminde zirveye taşıyan başarılı Türk turizmcilerini yürekten kutluyorum.