Dünya Sağlık Turizmi Konseyi - GHTC’nin Dünya Kongresi için Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin başkenti Lefkoşa’ya gitmek için Sabiha Gökçen Havalimanı’na geldim.
Qegasus Havayolları’ndan g2erekli işlemi yaptım, pasaport kontrolünden geçtim. Güvenlik kontürolüne geldim.
Oldum olası bu güvenlik kontrolünde didik didik aramalardan nefret ederim.
Arama sırasında hep terörist muamelesi yapıldığı hissine kapılırım.
Çantanı koy. Ceketini çıkar. Laptopu dışarı çıkar. Kemerini çıkar. Cebinde bozuk para kalmasın. Saçında toka olmasın, Ayakkabının içinde metal varsa onu çıkar, sepete koy.
Bu ve bunun gibi daha bir çok şey…
New York Havalimanında giriş yaparken yine bu ahret meseleleriyle karşı karşıya kalmıştım.
Soıyunup dökünürken, görevli Amerikalı polise “İkiz kuleleri biz mi bombaladık. Bunu Amerika’nın Libya ve Irak petrollerine konmak için yaptığını dünya biliyor. Bizimle ne alakası var. Aranacaksa onlar aranmalı…” dedim.
Polis kızacak sanmıştım. Aksine güldü ve aramayı durdurup bana gülerek “Geçebilirsiniz” dedi.
O da gerçeği biliyordu. İkiz kuleler bombalanmış kabak uçak yolcularının başına patlamıştı.
Bu durumda cihaz üreten güvenlik şirketleri bayram etmişti.
Çağdaş dünyada toplu iğne başı kadar bomba yapıldığını herkes bilirken, bu güvenlik önlemlerinin hiçbir değeri yoktu.
Neyse gelelim Sabiha Gökçen’e…
Üzerinde bir tişört, bir don bir de eşofman vardı.
Ama cihaz öttü. Görevli bir kız “Yeniden geçin” dedi.
Yeniden geçtim. Cihaz yine öttü…
İleride duran genç bir görevli gülümseyerek buraya doğru gelin diye seslendi.
Endişelenmiştim…
Elini üzerimde biraz gezdirirken, ona “Çıplak adama ötüyorsa, giyiniğe ne yapar” dedim.
O yine gülümseylerek “Sizin enerjiniz yüksek efendim” diyerek endişemi yok etti.
Hoşuma gitmişti. Güvenlik görevlisinin insanı rahatlatan tavrı güzeldi.
Ona teşekkür ettim.
İşte böyle…
İyi ki içimizde nezaket sahibi yeni gençler var.