Markalar kalıcı olmak adına çok büyük zorluklarla karşı karşıyalar.
Bu sınav orta ve uzun vadede markaların ve kurumların yaşam sürelerini belirleyecek.
Kazanmak için bir çok enstrüman var gibi görünse de, bir tanesi var ki, içlerinde en önemlisi. Bu olmazsa, markalar ağızları ile kuş tutsalar hiç şansları yok.
Bu kavramın adı itibardır. Sonuçta, kurumlar için ana performans ölçütü itibardır.
İtibar, 360 derece çevreden beslenen bir özelliktir.
Kurumun içte ve dışta bütün paydaşları tarafından belirlenir. Buna, çalışanlar, iş ortakları, tedarikçiler, çevre halkı, müşteriler dahildir.
İtibar, sosyal hassasiyetlere özenin ve saygılı kurumsal politikaların ödülü olarak kazanılır.
İtibar kazanan kurumsal politikalar, kültür ve değerlerden ilham alır ve oluşturulur.
Bu değerlerin en başında da, insanlık için en acil gündem maddesi olan doğaya ve çevredeki tüm topluluklara, canlılara saygı gelir.
Kurumlar ve markalar, 360 derece çevreleri ile ilişkilerini kurumsal itibar ekseninde sürdürürlerse, ömürlerini kuşaklar boyu devam ettirirler.
Aksi takdirde silinirler.
Biraz daha dikkatli bakalım
Markalar vaatlerle hayatta kalır. Kapsadıkları ekonomik ve sosyal coğrafyadaki insanlara sözler verirler. Esasen markalar arasındaki savaş bir nevi sözlerin savaşıdır.
Kim daha gerçekçi, daha erişilebilir ve daha keyifli sözler verirse ve bunu da yerine getirirse, o kazanır.
Bu günlere kadar verilen sözler büyük ölçüde kişilere mutluluk, haz, üstünlük, sosyal tatmin gibi duyguları içeriyordu. Bu da yeterli görünüyordu.
Bugün işin rengi değişti.
Markalar artık sadece kişiye değil, topluma, doğaya, hayvanlara, daha da özelde engellilere ve daha birçok topluluğa söz vermek zorundalar. Dahası var. Bu sözler artık kaydediliyor ve dolayısı ile markalar bu sözleri eksiksiz yerine getirmeye mecburlar.
En küçük bir falso işi en başa döndürür.
Şimdi işler biraz daha zorlaştı.
Bir tarafta devasa bir marka mezarlığı var. Bir tarafta ise, bu günü ve geleceği doğru okuyup, anayasasına değerleri yerleştiren ve yarını kazanmaya çalışan markalar var. Onlar, geleceğin saygın markalar ligini yaratıyorlar.
İtibar kavramının içine değerleri yerleştiriyorlar.
Bunlar neler?
Öncelikle hitap ettikleri topluluklar gibi yaşıyor ve düşünüyorlar. Dünyaya benzer bir açıdan bakıyorlar. Kitlelerin gelecek ve doğa ile ilgili endişelerini paylaşıyorlar.
Geleceği kazanmaya çalışan markaların gündeminde şunlar var;
Adil ticaret
Çevre felaketleri
Sağlıklı tarım
Sağlıklı nesiller
Dengeli tüketim
Doğal kaynakların verimli kullanılması
Karbon salınımı
Engellilerin hayata erişmesi
Kadına şiddet
Açlık
Yoksulluk
Salgın hastalıklar
Gözlerinizi sadece bilançolara dikerek bu saydığım hassasiyetleri görmezden gelemezsiniz.
İşin ucu aklınıza gelmeyecek yerlere kadar uzanır.
Markaya sadakat için tüyolar
Güven en başta gelir.
Uzun süreli yarar ve sağlamlık önemli avantajlardır.
Gerçekten ihtiyaç var mı? Geçici istek mi?
Çocuklar için neler yapıyorlar?
Sınırlı kitle için lüks modası geçiyor.
Tüketiciler sürekli başka seçenekler arıyor.
Böylesine kaygan bir zeminde markaların hayatta kalması pamuk ipliğine bağlıdır