23 Aralık 2024
  • İstanbul11°C
  • Ankara7°C
  • Antalya15°C

VEHBİ KOǒLA BİR ÖĞLE YEMEĞİ SOHBETİ

Özkan Altıntaş

19 Nisan 2010 Pazartesi 14:40

Birkaç haftadan beri kafamı toplayamıyorum…
Yazacak o kadar şey var ki!
Düşündüklerimi haber olarak yazınca buraya yazacak bir şey kalmıyor diye düşünüyorum…
Neler oldu neler…
Haftanın en önemli olayı kül bulutu mu?
Hayır!
Bakalım neler olmuş?
Daha çocuk yaşlarda iken büyüklerim söylerdi:
“Bir yere baş olda. Nereye olursan ol… İstersen soğan başı ol…”
Bu söz doğru mu, eğri mi bilemem…
Ama bir yerlere baş olmaya hep itildim…
Bazen “baş” oldum. Bazen de kaçtım…
Rahmetli Çetin Emeç Hürriyet gazetesinde: “Git şu masanın başına otur. Beni sıkıntıdan kurtar” dediği zaman çok üzülmüştüm.
O masaya oturmakta "baş" olmaktı…
Birileri özgürlüğümü elimden alıyorlar sanıyordum.
Ben özgürlüğü ve başına buyruk olmayı seven biriyim.
Koltuğu sevseydim devlet dairesinde çalışırdım.
Gazeteciliği seçtim.
Hürriyet’te 5 yıl oturduğum masa bana “mahkumiyet” gibi geldi.
Ama yılmadım, usanmadım çalıştım.
Koltuğun hakkını verdiğime inanıyorum.
Bir yere baş olmamı isteyenler beni iyi tanıyordu.
Çıkar hesaplarımın olmadığını biliyorlardı.
Alavere, dalevere sevmediğim için beni istiyorlardı.
Nitekim zamanı gelince, oraları yeni yetişen pırıl pırıl, iyi eğitim görmüş, vizyon sahibi gençlere bırakmaktan büyük gurur duydum.
Ama şimdi bakıyorum, galiba ben hata etmişim.
Biraz daha durup gençlerin önünü açsaydım diye düşünüyorum.
Birileri gelip o gençlerin önünü kesiyor.
Yarım yamalak bilgileriyle, vizyonsuzluklarıyla o gençlere yol vermiyorlar.
Yapışıyorlar koltuğa ve bırakmıyorlar.
Çünkü doymak bilmeyen çıkar hesapları var.
Türkiye’yi, Türk insanını hiç sevmiyorlar.
Sadece kendilerini seviyorlar.
Selam verirken bile içlerinde hainlik ve gizli hesaplar var.
Her sabah yataktan kalktıklarında “Bu gün kime kazık atsam” diye yola çıkıyorlar. Varsa yoksa para…
Çünkü onları o koltuklarda yeteneklerinin değil paranın tutacağını biliyorlar.
Çevrelerine dolduruyorlar dalkavukları ve yaşadıklarını zannediyorlar.
Halbuki ceplerinde para var ahir ömürlerinde öyle güzel yaşarlar ki…
Dedim ya vizyon meselesi… O parayı yemesini bile bilmiyorlar…
Para deyince aklıma rahmetli Vehbi Koç geldi…
Hani Türkiye’nin en güçlü adamı olduğu halde,cenazesi bazı sapıklar tarafından iki ay naylon torbada gezdirilen değerli insan…
Hürriyet’te çalıştığım dönemde birkaç arkadaşımla beni Şişli’de eşi için yaptırdığı binada sohbet etmek için öğlen yemeğine çağırmıştı.
Tuğrul Kutadgolibik telefon etmiş “Aman Özkan geç kalma…” demişti.
Geç kalmadım gittim.
Bizi bir salona aldılar. Oradakilerle çay kahve içtik.
Kadro tamamlanınca bir yemek odasına geçildi.
Ortada Vehbi Koç yoktu…
Her gün öğlenleri yarım saat şekerleme yaptığını söylediler. Birkaç dakika sonra yanımızda olacaktı.
Beni kıdemliyim diye masanın başına, Vehbi Koç’un koltuğunun yanına oturttular.
Neden sonra içeriye o güler yüzlü haliyle Vehbi Koç girdi…
“Kusura bakmayın çocuklar… Mazeretimi size söylemişlerdir. Her gün yarım saat şekerleme yapmazsam günüm allak bullak oluyor” diyerek bizden özür diledi.
Sofraya oturduk.
Garsonlar vızır vızır çalışıyordu.
Önce önümüze salata ve çorba geldi.
Vehbi Koç çorbaya başlayınca bizde başladık.
Daha sonra önümüze nefis bir imam bayıldı geldi.
Biz hemen yumulduk. Birkaç yudum almıştım ki, Vehbi Koç’un önüne kuru bir dilim kara ekmeğin üzerinde kibrit gibi peynir olan bir tabak geldi.
Ses çıkarmadan hepimiz imam bayıldıları götürüyorduk.
Vehbi Koç ise gülerek bizleri seyrediyordu.
Şaşırmıştım. Sormadan edemedim.
“Vehbi bey siz neden İmam Bayıldı yemiyorsunuz?” dedim.
Vehbi Koç, önündeki ekmekten bir lokma ısırdıktan sonra gülerek başını salladı
“Bana doktorlar izin vermiyor. Siz iştahla yedikçe ben yemiş gibi oluyorum. Benim günlük yemek istihkakım bu kadar” dedi.
Türkiye’nin koskoca imparatorluğunun başındaki insanın doyasıya yemek yiyemeyişi beni üzmüştü. İmam Bayıldı’yı bırakmak istedim. O itiraz etti:
“Aman devam et. İstersen bir tabak daha getirteyim. Şu an sizlern yemek yemesini seyrederek dünyanın en mutlu insanı oluyorum” dedi.
O gün bizler yedik içtik, Vehbi Koç bizi seyretti ve sohbet etti. Bu buluşmaların sık sık tekrar edilmesini söyledi.
Oradan ayrılırken yol boyunca paranın her şeyi halledemeyeceğini öğrenmiştim.İnsanın parası varsa sağlıklı iken doyasıya harcaması gerektiğini düşündüm.
Hele hele bir yerlerde hayatımın kıymetli dönemini feda ederek “baş” olacağım ve “kazık çakacağım” diye hiç gayret göstermemek gerektiğini anladım.
Adamın birine 70 yaşında piyangodan büyük ikramiye çıkmış. Adam basmış küfürü…
“Neden küfür ediyorsun” diyenlere…
“Bu saatten sonra gelen paraya küfür etmeyeyim de neye edeyim” demiş
Bunları niye yazdım.
Geçtiğimiz haftanın olayları bu hikayelerde gizli…
Kıssadan hisse…
Anlayan anlar…
Olmazsa Nasrettin Hoca’nın dediği gibi, anlayanlar, anlamayanlara anlatır.
Kalın sağlıcakla