23 Aralık 2024
  • İstanbul11°C
  • Ankara6°C
  • Antalya12°C

VAKİT GEÇMEZ İNŞALLAH

Can Pulak

11 Ekim 2018 Perşembe 20:21

İyi ve güzeli görmede çok zorlanan bir milletiz.Hele biz gazeteciler,kötü bir şeyi gördük mü üzerine balıklama atlarız.Mesleğin özelliği olsa gerek,iyiyi normal sayan bir anlayışa sahibiz.Onun için hep kötüye odaklanıyoruz ya…

Oysa ülkemizde güzel şeyler de var. Bunların kıymetini bizden çok, ülkemize gelen yabancılar ve turistler biliyor. Biz birbirimizle didişmekten, boğuşmaktan, kimseyi beğenmeyen bir karakter denizinde yüzmekten, iyi ve güzel şeyleri atlıyoruz, fark edemiyoruz. Dünyanın en güzel ülkesinde yaşıyoruz, zengin topraklarımız, yer altı ve üstü büyük servetlerimiz var. Çoğumuzun yaşadığı hayatı, zengin ülkelerdekiler bile kolay yaşayamıyorlar. İtişmeyi, didişmeyi ve boğuşmayı bıraksak, kendimizi işimize gücümüze versek, gerçekten kıskanılacak ülke oluruz.Ama rahat batıyor sanki ,problem üretmekte ve herşeyi sorun yapmakta üstümüze yok.

Demokrasi mi, tanınamayacak hale getirmekte ustayız. İktidar mı, bize oy vermeyenlerin dışındakileri ölü sayıyoruz sanki. Yılların yönetim modelini bir gecede tepetaklak ediyoruz da,( Ne yapıyorsun?) diyen yok. Var mı, yok mu dış düşmanlar.. Neden şikayetçiysek hepsini dış mihraklara bağlıyoruz. Oysaki iç düşmanlar, dışarıya taş çıkartır. Aslında bizim düşmana da ihtiyacımız yok ya. Onun da en mükemmelini yapıyoruz işte…

Bir tuhaf millet olduk çıktık. Bölgenin en güçlü devletiyken, şimdi gırtlağımıza kadar borca batmış durumdayız. Dünyanın en büyük ordusuna zarar verdik. Yanlış ve kusurlarını düzelteceğimize, komuta kademesini dümdüz ettik. Çoğuna iftiralar attık, yıllarca zindanlarda çürüttük. Şimdi günah çıkarmaya çalışıyoruz. Ne günahı vardı askeri okulların, askeri hastanelerin? Devletin yetişmiş bürokratlarını doğrusuna yanlışına bakmadan kapının önüne koyduk. Yerlerine diploma sahibi ama tecrübesiz, yeteneksiz ve donanımsız yandaşlarımızı getirdik. Bunun büyük zararını gördük ve halen görmeye de devam ediyoruz. Devlet kadrolarını iyice şişirdik, bir kişinin rahatça göreceği işi 15-20 kişiye yaptırıyoruz artık. İşsizliği devlet kadrolarına yeni adamlar alarak rahatlatmaya çalışıyoruz. Polisin dev gücü yetmedi, 10 bin yeni polis daha alıyoruz. Hapishanelerin sayısını arttırıyoruz. Oysa polisi ve hapishanesi az bir ülke haline gelmeye çalışmalıyız ,suç ve suçlu ortamını düzeltmeliyiz değil mi? Bunu aklına getiren bile yok.

Hani iyi ve güzelden bahsedecektik, yine ağır eleştirilere başladık. Demek ki, bu ağır eleştiri konularını düzeltmeden, iyi ve güzeli otomatikman pas geçiyoruz.Tam iyi ve güzelden sözedeyim diyorum ki, gözümün önüne perişan ettiğimiz tarımımız, mahvettiğimiz milli eğitimimiz, tartışmalı hale getirdiğimiz din anlayışımız geliyor. Bazen düşünüyorum da, biz 16 sene önce dinimizin gereklerini rahatça yerine getiremiyor muyduk? Camiye gitmek, ibadet etmek filan yasak mıydı?Öyle ya,bizi yöneten siyasetçilerin konuşmalarına ve uygulamalarına baktıkça, herhalde dini özgürlüğe yeni kavuştuk diyorum. 15 sene önce yeterli camimiz ve din adamımız yok muydu acaba? Varsa her sokağa bunca camiyi hala niye yapıyoruz ,diyanet kadrosunu niye şişirdikçe şişiriyoruz?

Bunca imam hatip okuluna ne gerek var? Öbür dünyaya adam yetiştireceğimize, bu dünyaya faydalı ve ihtiyaç duyulan adamları yetiştirsek ya.. Dindar ve kindar bir nesil yetiştirme anlayışı, kime ne kazandırır? Kaldı ki, din ve kin kelimelerini yan yana getirebilmek bile mümkün değildir. Milli Eğitim sistemimizi, yaz-boz tahtasına çevirdik. Bundan veliler de şikayetçi, öğretmenler de, öğrenciler de.. Sistemi düzelteceğimize, köy enstitülerine paralel hayata tam hazırlayacağımız çocukları eğitecek bir politika uygulayacağımıza, din adamı ve molla sayımızı arttıracak bir yol tutturmuş gidiyoruz. Köy enstitüleri komünistlerin işiymiş. Gençliğimizde biz de öyle biliyorduk ama, hala buna inanan var mı, kaldı mı dersiniz?

Güzelim ülkemizin doğru dürüst bir planı yok. Neye ihtiyacımız var, ihtiyacımıza uygun kararlar alıp, uyguluyor muyuz?Ortalık diplomalı işsizden geçilmiyor artık. Tarımız yerlerde sürünüyor, biz hala ziraat mühendisi yetiştiriyor, traktör enflasyonunu sürdürüyoruz. Kaç memur lazım, kaç işçi lazım, hangi mesleklere kaç Üniversite mezunu lazım? Bunu Türkiye’de doğru dürüst bilen yok. Kafamıza göre ihtiyaç tespiti yapıyoruz, kafamıza göre yasa çıkarıyoruz. Ciddi bir planlamamız yok ki. Bu kadar avukatı, eczacıyı, mimarı, mühendisi, arkeologu ne yapacağız? Her sokağa açtığımız üniversitelerimiz öylesine çok yarım aydın yetiştiriyor ki, bunları nasıl değerlendireceğiz?

Çalışmayı pek sevmiyoruz. Sırtımızı devlete dayayıp yaşamak işimize geliyor. Sosyal yardım adı altında millete verdiğimiz paralar kolayca oya dönüşüyor ama, bu paraları ekonomik krizden korktuğumuz şu günlerde ,daha ne kadar ödeyebileceğiz? Zaten tembeliz, bir de işsizlik parası alıyoruz ya, çalışmayı tümden unutacağız. Ayağımızı yorganımıza göre uzatamıyoruz. Kazandığımızın çok daha fazlasını harcıyoruz. Hepimiz kredi kartı salgınına yakalanmış hastalarız. Tam bir tüketim toplumu halindeyiz. Köylerde bile köy ekmeği üretilmiyor artık. Köylülerin çoğu da bizim gibi marketlerden alıyor ekmeğini.

Bizim acilen derlenip toparlanmamız lazım. Bu kargaşa, bu karambol, bu plansızlık, programsızlık ve milli israf, böyle giderse başımıza büyük işler açılabilir. Cilalı laflar, parlak nutuklar karın doyurmuyor. Gerçeklere gözlerimizi kapatarak yaşamak da, giderek yaklaşan tehlikelere ilaç olamıyor. Gürültü ve patırtıyı, itişip kakışmayı, siyasi boğuşmayi filan bir yana bırakıp, hemen sırt sırta vermeli ve güzel ülkemize yaklaşan tehlikeleri hep birlikte bertaraf etmeliyiz. Aksi halde dizlerimizi döver, önlemde niye geciktiğimize hayıflanıp dururuz. İş işten geçmeden, içinde bulunduğumuz durumu hiçbir siyasi etkide kalmadan bir değerlendirmemizde fayda var. Şöyle sakin sakin oturup bir düşünelim.. Gidişimiz doğru mu, sağlıklı mı? Geleceğimiz teminat altında mı? Buna evet cevabı verenleriniz varsa eğer, daha fazla gürültü edip uyandırmayalım sizleri. Birgün kendiliğinizden uyanacaksınız ama, vakit geçmiş olmaz inşallah.