22 Aralık 2024
  • İstanbul6°C
  • Ankara3°C
  • Antalya14°C

TEKNİSYENİN SOSYAL HAKLARI NASIL GERİLEDİ?

Sefa İnan

05 Ocak 2015 Pazartesi 15:31

Geçen hafta, iki farklı konuyu bir arada yayınlamıştım. Bu iki önemli konunun bir tanesi olan EASA’nın yayınladığı bülten, uçak teknisyenlerini kapsadığı için ortalık çok karıştı. Sanki; ilgili bülteni EASA değil, ben yazmışım gibi, tarafıma yorum olarak laf atanlara bile rastladım. Bu laf atmalar, bizim zamanımızda alınan lisanslara kadar getirildi ve bizim dönemlerimizde alınan lisanların, “viski ve yabancı sigara” karşılığı alındığına kadar dedikodu yapıldı.

HATA Part-147 organizasyonunun, ülkemizde ve bizim gibi bir takım ülkelerde yaptığı sınavların, EASA tarafından şüpheli olduğunun duyurulmasından sonra, ilgili organizasyon tarafından sınav yapılıp lisans alanlarla, milli otoritemiz SHGM’nin sınav sistemi ile lisans alanlar arasında, karşılıklı sürtüşmelere yol açtı.

Neymiş efendim; bizler, zamanında lisansımızı sınav yapan hocalara viski ve sigara götürerek alıyormuşuz? SHGM’nin lisans sınavı yapma yetkisi verdiği tek şirket; o zamanlar THY idi. O zamanlar ne bir havacılık okulu nede özel bir havayolu vardı. Teknisyenler için çalışılacak ve lisans sınavlarına girilecek tek yer THY idi.

Lisans alma sistemi şöyle çalışırdı.

O zamanlar sivil havacılıkla ilgili her hangi bir okul olmadığından, Hava Kuvvetleri Komutanlığı’ndan emekli teknik askerler ve Kayseri Hava İkmal Merkezindeki Okuldan mezun olmuş deneyimli teknisyenler alınarak, teknisyen kadroları oluşturuluyormuş. Bu nedenle, sivil kökenli olarak işe başlayan bizlerin; şefleri ve lisans sınavlarına giren hocalar hep asker kökenli idi. Hocalarımızın hepsi, Hava Kuvvetleri Teknik Okul mezunu ve mezun oldukları okulda hocalık deneyimleri olan teknisyenlerdi. Bizler, Sanat Enstitüsü (Teknik Liseler) mezunları olarak işe başladığımızda, sınavları THY’deki bu hocalarımız yapıyordu. ICAO Annex7/SHD T-35 kuralları gereği yapılan sınavlar; 13 ders yazılı, 12 ders ise sözlü olarak yapılmaktaydı. Sivil Havacılık Kuralları dersinin, yalnız yazılı sınavı olurdu. Sınava giren teknisyenin; mutlaka bir tip kursu eğitimi almış olması gerekli idi. Gerçekten; özellikle sözlülerde çok zorlanırdık.

13 ayrı konudan yazılı sınavlardan; en az 100 üzerinden 70 puan almadan geçmek anlamsızdı. Tüm konuların yazılı sınavlarından geçtikten sonra, sözlü sınava girme hakkını elde ederdik. İşin güzel tarafı; sözlüden geçemediğimizde, sınavı yapan hocamız; “sen şimdi git, yetkili bir teknisyenden ders al ve ders aldığına dair onun imzası ile bana gel, tekrar sınava alayım” denir ve bizler geçemediğimiz konulara ait dersleri öğretmeye meraklı yetkili bir teknisyen bulup, kaldığımız konudan ders aldıktan sonra, o yetkili teknisyenin imzası ile aynı dersten tekrar sözlüye girebilirdik. Dersi veren deneyimli teknisyen de; sınava giren bizler gibi heyecanla sınav sonucunu beklerlerdi.

THY’de teknisyen yeni işe başladığında lisanssız olduğundan, maaşına ek olarak %25 teknisyenlik primi alırdı. Bu prim lisans alındığında %40 ‘a ulaşırdı. Buna ek olarak, Teknisyen ikili vardiya düzeninde çalışıyorsa %30, üçlü vardiya düzeninde çalışıyor ise %60 vardiya primi alırdı. Kısaca lisanslı ve üçlü vardiyada çalışan bir teknisyen normalde diğer branşlarda görev yapan teknisyen ve memurlardan %100 yüksek maaş almış olurdu. Teknik A.Ş yönetimi ve Sendikacılar: Bunlar doğru bilgiler bir yerlere not alın bari.

sefa1_37.jpg

Şimdi de gelelim viski ve sigara ile lisans alınma dedikodusuna;

Bizden önceki dönemlerde lisans sınavı yapan hocalarımız, sanki memur statüsündelermiş gibi düşünülüp, teknisyenlik primleri ödenmediği için tepki koymuşlar ve biz o halde sınav yapmıyoruz demişler. İşte o zamanlar, THY’deki hocalarımızın sınav yapmadığı dönemlerde, lisans sınavlarına girme zamanı (en az 3 yıllık deneyim gerekiyordu) gelen teknisyenler, THY’de sınava giremeyince, SHGM tarafından THY’den sonra lisans sınavı yapmakla yetkilendirilen Kayseri Hava İkmal Merkezinde sınava girmişler.

Yapılan bu dedikodular, işte o zamanlardan gelmedir. Rahmetli Özal döneminden önce, ülkede viski ve yabancı sigara alınıp, satılmaz ve üstünde bir paket yabancı sigara bulunanlar, polis tarafından karakola davet edilip; sigarayı nereden bulduğu sorgulanırdı (Cebimdeki bir PAKET Pall Mall sigarası yüzünden, 3 saat karakolda sorguya alınmıştım!). Bu sorgulamada sigarayı nerden ve nasıl aldığım sorgulanmış, sonra THY’de çalıştığım ve görevli olarak sıklıkla yurt dışına çıktığımı kanıtlayınca, serbest bırakılmıştım.

İşte bu dönemlerde en cazip hediye; viski veya yabancı sigara idi. Bizden önceki teknisyenler, THY’deki hocaların lisans sınavı yapmayacağız diyerek kazan kaldırmasından (ki, bana göre çok da haklılarmış…) sonra, Kayseri’ye sınava giderken bazılarının oradaki hocalara hediye olarak götürdükleri yabancı sigara ve içki yüzünden maalesef adları çıkmış ve lisansların bu hediyeler karşılığında alındığı iddiası ortaya atılmıştı. Aynı şimdiki gibi, HATA Part-147 organizasyonu tarafından yapılan sınavlardan geçenlere yapılan suçlamalar gibi. Sonraları teknisyen kökenli hocalarımız, çok kısa bir zaman sonra, THY yönetiminden haklarını almış ve sınavlar tekrar THY’de başlamıştı. Bu kısa dönem içinde Kayseri Hava İkmal Merkezinde sınava girip lisans alanların sayısı 10 ile 20 arasındadır.

Şimdi de gelelim ICAO/Annex7 / SHDT-35 lisansından sonra JAR-66 lisansına sonra da EASA Pat-66 lisansına dönüşümün hikâyesine…

Sivil Havacılığımızda 1990’lı yıların sonlarında bir Avrupa merakı başladı. Bir dernek statüsünde olan JAA ortaya çıkınca, hemen üye olmak için çaba göstermeye başladık. SHGM, önce aday, sonra da JAA asil üyesi oldu. Buna bağlı olarak; JAR-66’ya uyum çalışmaları başladı. Artık ICAO lisans kurallarını bırakıyorduk. SHGM; SHY-66’yı yayınlayıp, kraldan çok kralcı olunca, lisanslı teknisyenlerin kazanılmış haklarını dikkate almadan sınırlama koymaya karar verdi. Bu sakat kararı duyan sektörün akil adamları, Ankara’da SHGM ilgililerini ziyaret ederek, 2 gün boyunca SHD T-35 lisansı olanların kazanılmış haklarının gasp edildiğini anlatmaya, inandırmaya çalıştılar. JAA, ulusal kurallara göre verilmiş lisanslardaki kazanılmış haklar teslim edilmezse, sektörün fiilen duracağını görmüş ve ilan etmişti. Akil adamların çabaları sonunda SHGM ilgilileri, ancak SHD T-35’in lisanslarında işli olan uçak tiplerinde sınırlama olmayacağına ikna oldular, ama, SHY-66 lisansına dönüş yapıldıktan sonra alınacak yeni tiplerde sınırlama olacağı hakkındaki direnişlerine devam ettiler. Ne acıdır ki, bunu yapanlardan bir yetkili de, Kayseri Üniversitesi Sivil Havacılık Y.O. mezunu bir teknisyen meslektaşımızdı. SHD T-35 lisansından, JAR/SHY-66 lisansına dönüş böyle oldu. Derken; JAA lağvedildi ve EASA devreye girdi.

Biz AB üyesi değildik ve olamayacaktık, ama, EASA kurallarına uymayı yeğledik. JAR-66 yerine Part-66 geldi. SHGM, EASA kurallarını Türkçeye çevirip, ulusal kural olarak yayınlamaya başladı. Sonunda ne mi oldu?

Türkiye Sivil Havacılığı otoritesi, EASA’nın dümen suyuna girip, kendini artık lisanslı teknisyen üretemez duruma düşürdü. Buna, kendi ayağına kurşun sıkmak deniyor.

Lisans almak isteyen teknisyenler, ayaklarına saplanan bu SHGM kurşununu çıkartmak için; Yunanistan, Bulgaristan, Almanya gibi AB üyesi ülkelerin Part-147 eğitim kuruluşlarına başvurmak zorunda bırakıldılar. Hem genç teknisyen adaylarımıza ve hem de ülkemizin parasına yazık oldu ve olmaya devam ediyor.

Geçmişe ait bu bilgi ve anıları; şimdiki THY ve Teknik A.Ş yöneticileri, kesinlikle ne hatırlar, ne de anlayabilirler. Lisans alma konusunda yaşananlar, bana o günleri (SHGM lisans veremeyince Kayseri’ye koşanları) hatırlattı. Su bile kısa yolu seçer mantığı ile konuya yaklaştığımızda; senelerdir bir o tarafa, bir bu tarafa dönmekten başı dönen teknisyenleri, kısa yolu seçtiler diye suçlarsak, asıl suça azmettiriciyi es geçmiş oluruz. Nasrettin hocanın söylemi gibi: Hırsızın hiç mi suçu yok?

Asıl suçlu: SHGM’nin genel müdürlüğü kadrosu da değildir. Asıl suçlu; iktidarı eline geçiren siyasi kadroların, kendileri işi bilmediklerinden olsa gerek ki, bu tür otorite kadrolarını ahbap çavuş ilişkisi ile konuya hakim olma koşulu aranmaksızın (liyakat esaslı) doldurtanlardır. Çünkü bizim insanımıza cazip bir kadro önerildiği zaman, hayır demez ve “emredersiniz!” diyerek, göreve başlar. Bu nedenle, siyasi olarak, aynı ekip içinden makamları dolduran THY ve SHGM, bir yerde ortak hareket etmek durumunda kalıyorlar. Kim kimi şikayet edebilecek ki? Hele bir etsinler… Alacakları cevap; “oturun oturduğunuz yerde, benim canımı sıkmayın” olursa, ne yaparlar?

Nasıl mı?

Sizlere bu konuda ve anılarım eşliğinde örnekleme yapmak istiyorum. Anlayan anlayacaktır.

THY’nin Yönetim Kurulu ve Genel Müdürlüğü görevine Abdurrahman Gündoğdu Bey yine bu söylediğim tarzda atanmıştı. THY’de yeni mesaiye başladığı günlerde, ONUR Air’in Feriye restoranda bir kutlama yemeği vardı. Tabii ki bu yemeğe Abdurrahman Bey de davet edilmiş ve gelmişti. Ancak, Onur Air’in o zamanki genel müdürü Şahabettin Bey, Abdurrahman beyin yüzünü bile görmediğinden tanımıyordu.

Abdurrahman bey, kapıda görüldüğü an, kimse kendini karşılamadı ve ben masamdan ayağa kalkarak işaretle masama davet ettim. Şahabettin Bey; konuklarının masalarını dolaşarak, hoş geldin derken, bizim masaya da uğradı ve tokalaştık. Ben Şahabettin Bey’in kulağına THY’nin yeni Yönetim Kurulu Başkanı ve Genel Müdürü, Abdurrahman Bey bu kişi ,deyince; çok şaşırdı ve “kusura bakmayın, sizi tanıyamadık!” diyerek, masasına davet etti. Abdurrahman Bey teşekkür etti ve şimdi Sefa Beye ayıp olur diyerek, masamda oturmasına devam etti. İşte o birkaç saat içerisinde, çok güzel bir sohbetimiz olmuştu. Kendisine bu göreve nasıl getirildiğini sorduğumda; o zamanki Başbakanımız ve şimdiki Cumhurbaşkanımız R. Tayyip Erdoğan’ın kendisini makamına çağırarak;

“-Abdurrahman sen uçak mühendisi idin değil mi? “diye sorup, evet cevabından sonra; “seni THY’ye yolluyorum ,hemen git başla” dediğini anlatmıştı. Ben bu arada, “Hiç uçağa bindiniz mi diye espri yapmış” ve o da yaptığım kinayeli espriye gülümseyerek, “o kadar da değil yani” diyerek gülüşmüştük. Keza, Hamdi Bey de bu göreve nasıl geldiğini her zaman anlatır. Hamdi Bey de kendi anlatımında, Tayyip Erdoğan Beyin Üsküdar’daki evine çağrıldığını ve “Hamdi seni THY yönetim kuruluna atayacağım ”diyen o zamanki Başbakanımız Tayyip Erdoğan Beye, “-Aman efendim, ben İstanbul’da çalışıyorum. THY’nin genel yönetim binası Ankara’da. Ben oraya devamlı nasıl gidip geleceğim” dediğini hatırlatır ve gülümserdik. Hamdi Beyimiz, THY’nin yönetim binasının nerede olduğunu bile bilmeden başkan olan tek kişidir.

Her mühendisten THY’ye genel müdür ve her muhasebeciden yönetim kurulu başkanı neden olmasın? Deneyim, liyakat, öğrenim, dil seviyesi gibi safsatalara ne gerek var, değil mi ama?

Bu konuda 20 Mart 2013 tarihinde yazdığım “Türk sivil havacılığı ile kedi fare gibi oynuyorlar” (Tıklayın) yazım bakın nasıl gerçekleşiyor.

Ayrıca HATA Organizasyonu ile ilgili EASA bülteni ve YORUM;

NOT/ Son aldığım bilgiye göre SHGM, Yunan Sivil Havacılık Otoritesi ve EASA yetkilileri ile konuyu masaya yatırıp çözüm bulmaya çalışacakmış. Bunun yanı sıra, aldığım farklı bir duyuma göre ise; EASA’nın Part-147 organizasyonlarının, kendi ülkeleri dışında sınav yapmalarının yasaklanması konusu da masaya yatırılacak deniyor.