22 Kasım 2024
  • İstanbul12°C
  • Ankara15°C
  • Antalya16°C

QUİKSİLVER’I OLGAR GRUBU ALDI

Olgar Şirketler Grubu ortaklarından Özhun Olgar: Her mağaza dünya standartlarında olacak. Metrekare başına 700 Euro yatırım yapacağız

Quiksilver’ı Olgar Grubu aldı

15 Temmuz 2014 Salı 12:30

İSTANBUL- Türkiye’nin ilk yabancı giyim markalarından biri olan Quiksilver’in Türkiye haklarını Olgar Şirketler Grubu aldı. Dünyada 2.5 milyar dolarlık ciroya ulaşan markanın Türkiye’de güçlenip yeni mağazalar açacağını söyleyen Olgar Şirketler Grubu ortaklarından Özhun Olgar, “Şuan Türkiye’de 10 mağaza bulunuyor. Bunun sayısını kısa sürede arttıracağız. Her mağaza dünya standartlarında olacak. Metrekare başına 700 Euro yatırım yapacağız. Tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de aksiyon spor ürünleri pazarı büyüyor. Bu konuda yatırımlarımız hızlanacak” dedi.

250 NOKTADA SATIŞ
Quiksilver’ın Türkiye için özel bir marka olduğuna işaret eden Olgar, şu bilgileri verdi: “Temmuz ayı itibariyle Türkiye hakları grubumuza geçmiş oldu. Quiksilver, Türkiye’ye giren ilk yabancı giyim markalarından biri. Genç kesiminde aradığı bir marka. Türkiye’de toplam 10 adet mağaza bulunuyor. 250 noktada ise satışı var. Biz daha çok kendi mağazalarımızla büyümeyi hedefledik. Bunun için girişimcilere franchise vermeyi de planlıyoruz.”
Olgar, “Pazar 50 milyar Euro’ya ulaşmış durumda. Türkiye’de hızla büyüyor. Fiyat politikamızda küçük değişiklikler yapacağız. Bazı ürünlerin fiyatını bir tık aşağıya çekmeyi planlıyoruz. Herkesin ulaşacağı bir marka olmak çok önemli. Çalışan sayısı 300’e yükselecek” dedi.

 1000 Quicksilver’in tüm dünyadaki mağaza sayısı
2.5 milyar $ Quicksilver’ın 2013 yılı dünya cirosu
 10 Quicksilver’in Türkiye’deki mağaza sayısı
40 milyon TL Quicksilver’ın Türkiye’deki cirosu
700 Euro Quicksilver’ın mağazalarında metrekare başına yaptığı yatırım

 Ceyhun Kuburlu/Hürriyet

TENİS HAYATINI DEĞİŞTİRDİ

Olgar Şirketler Grubu, spor perakendeciliğinin Türkiye'deki en önemli isimlerinden. Bundan 20 sene önce Güven Olgar tarafından İstanbul Bakırköy'de tek bir mağaza ile temelleri atılan grup, bugün 43 mağazası, 500 satış noktası ve 62 markanın distribütörlüğü ile spor perakende pazarını yönlendiren isimlerin başında geliyor.

Grubun perakende ayağında iki marka var. Birincisi aynı zamanda grubun temelini oluşturan Sport Point Extreme (SPX) mağazaları. Şu an Türkiye'nin farklı noktalarında 16 SPX mağazası bulunuyor. SPX'ler sadece bireysel ve teknik spor malzemeleri satarak kategorisinde lider olmuş bir marka. SPX'lerin yıllık ziyaretçi sayısı ise yaklaşık 2 milyon kişi. Şirket şu ana kadar hep kendi mağazalarını açtı ama yakında franchise vermeye de başlayacak.

Grubun perakendedeki ikinci ayağı ise Billabong. Şu an 27 Billabong mağazası faaliyet gösteriyor. Dünyanın bir numaralı sörf giyim markası olarak nitelendirilen Billabong, Olgar'a 2006'da geçmişti. O günden bugüne hızlı bir büyüme yaşayan Billabong'un Kuzey Afrika ve Türk cumhuriyetleri hakları da bir süre önce Olgar'a geçti. Kamuoyunda daha çok Billabong ve SPX markalarıyla tanınan şirketin, asıl güçlü olduğu nokta distribütörlükler. Şirketin portföyünde 62 markanın Türkiye satış ve dağıtım hakkı bulunuyor. Bu markaların ortak özelliğiyse tümünün alternatif ve bireysel spor branşlarına yönelik olması. Bunların içinde Vans, Dunlop, Slazenger, Sergio Tacchini ve Rossignol gibi tanınmış markalar bulunuyor. Tüm bu markalar 500'ün üzerinde noktada tüketicilerle buluşuyor.

Özhun Olgar, ağabeyi Orkun Olgar ile Olgar Şirketler Grubu'nun ikinci kuşak yöneticisi. Üniversitenin ardından tenis kariyerine son veren Olgar, Referans gazetesine başarı hikayesini anlattı..

Tenise merakınız nasıl başladı?

Tenisten önce yüzmeye başladım ben. 5 yaşında yüzmeye başladım. Minikler İstanbul şampiyonuydum. Abim de çok iyi bir tenisçidir. Biraz da onu örnek alarak tenise başladım. Sekiz yaşında falandım herhalde. Tenise başlamamla birlikte yüzmeyi bıraktım. Tamamen tenise fokuslandım.

Türkiye'nin ilk 10'undaydınız değil mi?

Evet. 18 yaşında tenis bursuyla Amerika'ya gittim ben. Türkiye'de olduğum süre boyunca, birçok turnuvaya katıldım. Kupalarım ve madalyalarım var. Türkiye ilk 10'undaydım. Bir ara altıncılığa kadar yükselmiştim.

Peki ABD serüveni nasıl gelişti?

Abim benden önce gitmişti ABD'ye. O da tenis bursu almıştı. Ben ondan sonra gittim. Üniversiteye başvurdum. University of Denver girmesi zor bir okuldur. Dünyanın en iyi 30 işletme fakültesinden biri olarak kabul edilir. Okula kabul edildikten sonra tenis koçu ile görüştüm. Beni denedi, takımdakiler ile maçlar yaptırıp izledi. Daha sonra burs teklif edip, takımda oynamamı istedi. Bu sırada zaten abim takımda burslu 1 numara oynuyordu.

ABD günlerinden biraz bahseder misiniz?

Zorlu günlerdi. Yarı profesyonel bir hayata geçmiştim. Birinci lig oyuncusuydum. Günde 6 saat tenis antrenmanımız vardı. Ben Türkiye'de de yoğun antrenman yapıyordum ama bizde 3 saatte biterdi antrenmanlar. Hiç gözümüzün yaşına bakmıyorlardı. O bursu verdiler ama canıma da okudular. Hayatımda hiç o kadar fit olduğumu ve spor yaptığımı hatırlamam. 4 yıllık Amerika serüvenim, antrenmanlar ve derslerle geçti diyebilirim.

Türkiye'ye döndükten sonra tenisi neden devam ettirmediniz?

İki nedeni var. Birincisi sakatlanmıştım. Bütün omuz kas gruplarım sakattır benim. 200 küsur km hızla servis atıyorduk. Aynı hızla servis karşılıyorduk. Kolay bir şey değil bu. Birçok kez sakatlandım bu yüzden. Devam edemedim. Bir de artık işin başına geçmem gerekiyordu. Geçmiş yıllarda part time çalışıyordum. SPX Akmerkez mağazasının müdürlüğünü yapıyordum ama okulun bitmesiyle işe odaklanmak zorunda kaldım. Bu yüzden de tenis kariyerimi istemesem de noktalamak zorunda kaldım.

Şu an ne sıklıkta oynuyorsunuz?

Tenisin her zaman bende yeri ayrıdır. Hayatımı değiştirdiğini söyleyebilirim. Tenis bursu almasaydım da Amerika'da okuyacaktım ama o burs sayesinde farklı bir camiaya girmiş oldum. Olaylara bakışımı değiştirdi ve zorluklara karşı dayanıklılığımı artırdı. Birinci Lig'de çok iyi oyuncularla karşı karşıya oynama şansım oldu. Son dönemde çok az oynayabiliyorum. Ayda üç beş kere oynarsam şanslı hissediyorum kendimi. Tenis nankör bir spor. Eski formumun çok uzağındayım ne yazık ki. Artık tenis bir hobiye dönüştü zaten benim için.

Sizin bir de kayak merakınız var.

Kendimi bildim bileli kayarım ben. 3.5 yaşındaymışım başladığımda. Hiç yarışmadım ama profesyonel düzeyde olduğumu söyleyebilirim. Yolda yürür gibi kayarım. O kadar rahatımdır yani. Havada hoplarım, zıplarım (Gülüyor). Snowboard'a da 14 sene önce başladım. Hem yurtdışında hem yurtiçinde kayak merkezlerine gidiyorum.

Yorumlar
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
SON DAKİKA