24 Kasım 2024
  • İstanbul5°C
  • Ankara0°C
  • Antalya7°C

MÖVENPİCK HOTEL'DE YEMEK KURSU

Gusto dergisinin istanbul Mövenpick Hotel'de vereceği kursun süresi beş hafta ve çarşamba akşamları 19.00 ile 21.00 saatleri arasında veriliyor

Mövenpick Hotel'de yemek kursu

02 Kasım 2008 Pazar 18:00

İSTANBUL- Gusto dergisinin düzenlediği, istanbul Mövenpick Hotel'de gerçekleştirilecek olan kursun süresi beş hafta ve çarşamba akşamları 19.00 ile 21.00 saatleri arasında veriliyor, başlangıç tarihi ise 5 Kasım.
Dünyanın en iyi peynirleri hangileridir, hangi şaraplarla iyi gider? Havyarın çeşitleri nelerdir, hangi havyar nasıl servis edilir? Havyarla votka mı, şampanya mı içilmeli? Ünlü aşçılar, niye yemeklerine deniz tuzu koyar? Kahve-konyak-puro üçlüsü gerçekten doğru bir kombinasyon mudur? Balzamik sirkenin sahtesi ile yıllarca fıçıda eskitilmişi nasıl ayırt edilir? Kaz ciğeri niçin dünyanın en seçkin mezesidir, nasıl sunulmalıdır?..
“Gurmeliğe giden yol”u döşeyen bu soruların cevaplarının uzmanların eşliğinde tadımlarla alınabileceği, dünyanın en özel lezzetlerinin ayrıntılarıyla keşfedileceği Lezzetlere Yolculuk Türkiye"nin ilk üst düzey gastronomi kursu olarak 5 Kasım 2008 akşamı 19.00"da Mövenpick İstanbul"da başlıyor.

Türkiye"nin tek içki kültürü dergisi Gusto'nun düzenledği Lezzetlere Yolculuk"un eğitmenleri de alanlarının en uzman isimleri: Gusto Yayın Yönetmeni Mehmet Yalçın, Gusto Yayın Koordinatörü, gastronomi yazarı Ahmet Örs, uluslararası gastronomi danışmanı Osman Serim ve Mövenpick İstanbul Executive Chef"i Maximilian Thomae.

Yeme içme kültürü üzerine bir atölye çalışması olan etkinlikte hem yiyecek ve içkilerle ilgili teorik bilgiler verilecek hem de dünyanın en iyi peynirleri, şarküteri ürünleri, ünlü havyarlar, çikolatalar, kahveler çaylar, eşlikçileri içkilerle birlikte tadılacak.

"Sauternes ile foie gras", "Porto ile gorgonzola", "beluga ile votka", "Blue Mountain kahve", "grand crue çikolata" bunların birçoğunun ne olduğunu bilmiyor, bilse bile tatmamış olabiliriz ama farklı lezzet ve yemek kültürlerini merak edenler için yeni şeyler öğrenmek keyifli bir yolculuktur.

Her gün kaz ciğeri eşliğinde porto şarap içmesek bile ikisinin uyumunu bilmek hoşumuza gider.

Bu yolculuklar kimi zaman bir ömür sürer, kimi zaman da deneme yanılma yoluyla öğrenmenin maddi ve manevi külfeti fazla olur.

Yıllar içinde hobileri ile mesleklerini harmanlayan Gusto Dergisi Genel Yayın Yönetmeni Mehmet Yalçın, yeme-içme kültürü yazarı Ahmet Örs, Gastronomi Uzmanı Osman Serim ve ünlü Şef Maximilian Thomae, birikimlerini paylaşmak üzere birlikte bir gastronomi kursu açmaya karar vermiş.

Mehmet Yalçın "Rahmetli Tuğrul Şavkay ile bir ütopyamızdı, yaşama sanatı üzerine bir atölye çalışması gerçekleştirmek. Çağdaş incelikler bütünü olarak tanımlanacak sofra adabından puro içimine, şarap çeşitlerinden restoranda müşteri olma kültürüne uzanan bu kurslar biraz onun anısına oluşturuldu," diyor.

Ahmet Örs de otuz yıl gerilere giderek bir anısını anlatıyor:

"Doğru yerde doğru şarabı nasıl ısmarlayacağımızı, nasıl içeceğimizi bilmezdik. Ben bunun acısını Almanya'ya ilk gittiğimde çok çektim. Büyük bir şarap evine gitmiştim kız arkadaşımla. Şarap listesi dedim önüme telefon rehberi gibi koca bir kitap geldi, baktım başım döndü. Garson başımda bekliyor, ne ısmarlayacağımı bilmiyorum. 'Bana ne tavsiye edersiniz' dedim, 'hepsi güzel' diyerek benimle dalga geçti. İçinden birini seçtim ama sıkıntıdan kıpkırmızı olduğumu hatırlıyorum".

Şarap seçme incelikleri

Türkiye'ye döndükten sonra arkadaşlarıyla konuşup "Şarap Dostları" derneğini kurmuşlar. Örs, "Tada tada artık bugün ezilmeden şarap ısmarlayacağım bir hale geldim. Ne kadar varlıklı ne kadar işimizin erbabı olursak olalım hepimizin bu konuda açığı var. Belki bir insan hayatında Beluga havyarını tatmak zorunda değil ama bu havyardan söz edildiği zaman üç kelime de olsa bir şeyler bilmesi gerekiyor" diyor.

Yıllar önce, yurt dışında yabancı ortaklarına lüks bir restoranda yemek veren ünlü bir işadamı, Osman Serim'e "Şarabı benim seçmemi istediler, listeden hiçbir şey anlamıyorum, ne yapayım" diye telefon eder.

Serim de "Listenin en pahalı üç-dört şarabından birini seçin ama en pahalısı da olmasın o da sonradan görmelik olur," der.

Osman Serim'e göre de bu kurs bir Batı hayranlığı olarak algılanmamalı.

Yeme içme konusu tüm dünyada yükseliş halinde.

Ekonomik krizden de pek etkilenmiyor.

Hindistan ve Çin'de müthiş bir orta sınıf oluştu ve bunun tezahürü en çok yeme içme sektöründe görülüyor.

Çin şu anda en fazla şarap ithal eden ülke.

Bir zamanlar birinciliği elden bırakmayan İngiltere'yi bile geçmişler.

Dünya mutfakları konusunda bizde de son 30-35 yılda büyük değişimler yaşandı.

İstanbul'da 1974 yılında bir Çin, bir İtalyan, iki Rus, bir de Alman, beş yabancı lokanta vardı, bugün ise sadece İstanbul'da on dokuz noktada suşi satılıyor.

İstiridye sadece sonbaharda yenir

Olaya lüks diye bakmamak da gerekiyor, bu bir kültür işi doğru yerde doğru şeyi yemek gerekiyor.

Mesela istiridye yaz aylarında yenirse zehirliyor.

Sadece sonbaharda yenmesi gerekiyor. Bunun birçok nedeni var ama en önemlisi yaz aylarında içine bakteriye neden olan öldürücü bir yosun girebiliyor. Etin yanında şarap içiyoruz, yemek bitince de şarabın yanına peynir tabağı istiyoruz ama sindirim düzenlemesi için yemek üzerine olgunlaşmış peynirlerle tatlı şarap içmek gerekiyor.

Max Thomae 15 yıldır Türkiye'de.

O da bu süre içinde yemek ve içme kültürü ile büyük değişimlerin yaşandığına bizzat tanıklık edenlerden.

Kursta iyi bir yemeğin sırrı, servisin incelikleri, bir şefin müşterilerden ne beklediği gibi ayrıntıya ilişkin bilgileri Maximilian Thoma verecek.

Thomae'ye göre Türkiye'de özellikle de İstanbul'da dünyayı ve trendleri takip eden gurmeler var ama sayıları Avrupa ile karşılaştırıldığında henüz çok az.

Türkiye'de restorana gitme ritüeli henüz gelişmemiş.

Önceden gerçekleştirilen bir rezervasyon, hatta ne için ve ne amaçla gelineceğinin söylenmesi bile bir şef için çok önemli. Önceden hazırlığını ona göre yapacak. Yemek sonrası şefi çağırıp tepkilerini, varsa teşekkürlerini yoksa eleştirilerini söyleyecek. Müşteri restoranla, şefle lezzet düzeyinde kontak kurmuyor.

Yeme içme kültürü geliştikçe otantik tatlarımızla yapılan çeşitler de artacak. Kuş gönü nasıl yenir, tütünlük neresidir bunları bilen kalmadı. Dünyanın en güzel tatlarından bir olan pastırmanın üzerine sadece yumurta kırıyoruz ya da kuru fasulyenin içine atıyoruz. Bu Mehmet Yalçın'a göre bir sofistikasyon eksikliği. Pastırmayla yapılan yüzlerce çeşit geliştirmeliydik bugüne kadar. Aslında Türk insanı gurmeliğe yatkın, zengin bir coğrafyamız var. Mısırçarşısı gibi bu kadar çok baharatın bir araya geldiği bir mekân daha dünyada yok.

"Lezzetlere Yolculuk" adlı bu ilk gastronomi kursunda öncelikle yiyecekler ve içkilerle ilgili teorik bilgiler veriliyor. Ardından da dünyanın en iyi peynirleri proşütto gibi şarküteri ürünleri, onlarla uyum gösteren şaraplarla, ünlü havyarlar, çikolatalar, kahveler çaylar, eşlikçileri içkilerle birlikte tadılıyor.

Yorumlar
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
SON DAKİKA