23 Kasım 2024
  • İstanbul8°C
  • Ankara15°C
  • Antalya21°C

KARANLIK SEVGİSİ

Can Pulak

16 Aralık 2016 Cuma 12:42

Milleti karanlıkta sokağa dökmenin sebebini bir türlü anlayamıyorum. Saatler geri alınmayınca, çocuklar okula karanlıkta gitmeye başladılar. Millet işe gidebilmek için evden karanlıkta çıkıyor. Dolayısıyla herkes eziyet çekiyor,bu işin bir an önce düzeltilmesini istiyor ama, inanılmaz bir inatla uygulama devam ediyor hala.

Bunun kime, ne faydası var? Eskiden enerji tasarrufu için saatleri ileriye alırdık.Şimdi enerji bolluğu mu var ki, hayatı karanlıkta başlatıyoruz? Sabah saat 07.00’de bile gün ağarmıyor. Hele büyük şehirlerde yaşayanlar,işe yada okula yetişmek için evden 05 veya 06’da çıkıyorlar. Bundan memuru da,amiri de,çoluğu da,çocuğu da,yaşlısı da,genci de,askeri de, polisi de herkes şikayetçi. Şikayetçi ama, Başkanlık için Anayasa değişikliği ile uğraşan yönetimin umurunda bile değil.

Sabah ezanı ile kalkacak herkes. Güneş doğmadan tüm millet ayağa dikilecek. Ne münasebet, mecburmuyuz buna demeyin sakın. Yönetim öyle istiyor, öyle olacak. Hani demokrasi vardı bu ülkede,hani millet karar verirdi her şeye? Geçin efendiler geçin, lafa bakmayın siz. Yönetim ne istiyorsa öyle olacak. Millet istediğini sadece birgün sandık başında söyleyecek. Ama bizi yönetenler hergün her saniyede istediklerini söyleyecekler, akıllarına eseni yapacaklar. Demokrasi ülkemizde böyle işliyor maalesef.

İdarecilerimiz ötedenberi her şeyimize karışıyorlardı. Kaç çocuk yapacağımıza bile onlar karar vermiyorlarmıydı? Önce 3 çocuk dediler, sonra 4 çocuğa kadar çıktılar. Çocuklarımızı hangi okullara vereceğimizi de onlar belirlediler. Okulların çoğunu da imam hatip yaptılar. Tüm itirazlara da kulak asmadılar.Bunları yaşamadık mı? Öyle olunca,tüm çağdaş ülkelerin uyguladığı yaz ve kış saati uygulamasını da kaldırarak, saat rotamızı Suudi Arabistan’a çevirdiler.
Şimdi biz kalkmış itiraz ediyoruz, uygulamaya da kızıyoruz ve şaşıyoruz. Ama bizi yönetenler de itirazcılara kızıyor ve şaşıyor.

Anayasayı ihlal ettik kızdınız, fetöcüler tarafından aldatıldık kızdınız, Cumhuriyetin kurumlarına zarar verdik kızdınız,ülkeyi torba kanunlarla idare ettik kızdınız, sıfırda aldığımız terörü bastıramadık kızdınız, milleti ayrıştırdık kızdınız Kızdınız da ne oldu, önleyebildiniz mi kararlarımızı diyorlar. Onlara göre kızmakla olmuyor, sandıktan çıkamazsan eğer, oyun fazlasını alamazsan, kızmanın bir faydası yok. İktidar kimdeyse, o istediğini yapar. Anayasaya aykırı da olsa yapar, adalete zarar da verse yapar, önüne geleni içeri tıkarsa da tıkar, kime ne?

Dikkat edin, bizi yönetenler ileriye değil geriye götürüyorlar ülkeyi. Aydınlığa değil, karanlığa sürüklüyorlar hepimizi. Onların bu karanlık sevgisidir ki, saatleri değiştirmeyip milleti sabahın köründe sokağa çıkmaya mecbur ettiler. Bu uygulamanın başka bir izahını bulmak kolay değil.

Köprülere, barajlara, hastanelere, okullara geçmişin padişahlarının adları niye verilir ki? Cumhuriyete kızgınlığın ve öfkenin bir sebebi değil mi o isimler? Devleti tepeden tırnağa değiştirmeyi, ehil ve yetişmiş kadroların yerine imam ve mollaları tayin etmeyi, neyle izah edebiliriz ki? Geçmişe, Türk devletinin büyüklerine elbette saygılı olacağız. Ama Cumhuriyet döneminin büyüklerine saygısızlık edip, onların adlarını eski padişahlarla değiştirdiniz mi, ortalığı durup dururken gerer, sizin gibi düşünmeyenleri kızdırırsınız.

Bir ülkeyi idare etmek, öyle sanıldığı kadar kolay bir iş değildir. Sandıktan çıkarsın ama, devlet tecrüben olmayınca, devlette ehliyet ve liyakata önem vermeyince, yetişmiş kadroları sana paralel yandaşlarla değiştirince, işleri sarpa sardırırsın. Ne iç politikasını bırakırsın ülkenin, ne dış politikasını nede güvenliğini. Tıpkı bugün olduğu gibi…

Herşeyden birazcık anlamak, bir ülkeyi felakete götürür. İyi anlamak, iyi bilmek lazım herşeyi. Bilmiyorsan bilenlere danışmak, onların görüşlerini almak, tecrübeye kulak vermek zorundasın. Öyle yapmaz da, biz bu enonomiden biraz anlarız dedin mi, ülkenin ekonomisini bugün olduğu gibi tehlikeye düşürür, doları tutamazsın. Öyle teğet bile geçmez lafları da çok tehlikelidir. Allah korusun deler de geçer ekonomimizi. Tribünlere oynamak, kulaklara üflenen güzel sözlerden etkilenenlerin alkış ve kalabalığından beslenmek, politik bir davranış tarzıdır ama,bunun devamlılığı yoktur.
Bizi idare edenlerin bence en büyük hatası, kimseyi dinlememek, kimseye kulak asmamak ve ben bildiğimi yaparım demektir. Oysa devlet yönetimi uzlaşmayı, dinlemeyi, bilgi almayı, ülke menfaatlerinin orta yolunda buluşmayı emreder. 14 yıldır biz bunu yapamıyoruz ve yapamamamızın cezasını da görüyoruz. İç ve dış politikadaki hatalarımızın bedelini, bugün bile çok ağır şekilde ödüyoruz. Tribünlere oynamanın, sadece yönetime oy verenlerin gönlünü hoş tutmanın ve ülkeyi inat ve ısrarla bildiğince yönetmenin faturası, daha şimdiden çok kabarık değil mi?

Böyle bir ortamda başkanlığa gitmenin, bizi yönetecek tek kişiye inanılmaz imkanlar vermenin ve Türk devletinin yönetim ruhsatını tepeden tırnağa değiştirmenin çok mahzurlu olacağını görüyorum. Bir devlet gırtlağa kadar saplandığı borçlarla yaptığı yollarla, havaalanları ve barajlarla, tüneller, metrolar, alt ve üst geçitlerle değil, akılcı politikasıyla ayakta kalır. Üreten bir devlet olacaksın, çalışan bir devlet olacaksın, insanlarını ayrıştırmayan ve iyi yöneten bir devlet olacaksın. Ayrıca sadece komşu devletlerle değil, tüm devletlerle iyi geçineceksin. Kimsenin içişlerine müdahele etmeyeceksin. Başka devletlerin yanlışlarını ve zulümlerini sen düzeltmeyeceksin. Herkes kendisinden sorumlu. Ben herkesin işine burnumu sokarım dersen, bu güzelim ülkenin başını beladan kurtaramazsın.

Özetle karanlığa değil, aydınlığa doğru yürümeliyiz. Geriye doğru değil, ileriye doğru atmalıyız adımlarımızı. En önemlisi de ehliyete, liyakate ve tecrübeye önem vermeliyiz. Hislerimizle değil, duygularımızla değil, aklımızla yönetmeliyiz ülkemizi. Borçla harçla değil, üreterek ve çalışarak, kazanarak yüceltmeliyiz Türkiye’mizi. Kafamızı buna yormalı ve bunun gereğini elbirliğiyle, gönül birliğiyle yapmalıyız.