23 Aralık 2024
  • İstanbul8°C
  • Ankara0°C
  • Antalya11°C

İSTANBUL’U YÖNETENLERİ GÖREVE ÇAĞIRIYORUM

Özkan Altıntaş

10 Ağustos 2012 Cuma 02:34

İstanbul “Turizm Başkenti” dedik. Şimdi de “Spor Başkenti” diyoruz. Hatta uluslar arası bir çok etkinliği almaya uğraşıyoruz. Hayal görmeyelim. Bütün bunları yaparken çağdaş dünyada olduğu gibi bazı altyapıları hazırlamıyoruz.
Bunlar olmayınca İstanbul’un aldığı turist sayısı 7-8 milyonun üzerine zor çıkar.
Bakalım önümüzdeki günlerde İstanbul’da ne sıkıntılar çekeceğiz?
İstanbullular hazır olun zifosa!
Hazır olun kirlenmeye!
Sonbahar’da şakır şakır yağmur yağarken kendinizi nasıl koruyacağınızı şimdiden düşünün!
Kaldırımlar bile sizi korumaya yetmeyecek!
Sonbahar’da İstanbul’un sokakları vıcık vıcık olacak!
Buna neden mi kanaat getirdim?
Görülen köy kılavuz istemez.
Bugünlerde İstanbul’un Anadolu yakası sokakları kazılıyor. Hızlı internet getirmek için sokaklar altüst ediliyor ve fiber optik kablolar döşeniyor.
Adamlar sokakları, caddeleri kesiyor, biçiyor ve deliyor. Sonra üzerine sanki “adet yerini bulsun” kabilinden biraz asfalt döküyor. Derme çatma bir kapatma ile başka sokakları kazmaya gidiyor.
Döktükleri asfalt yetmiyor ve fiber optik kablonun geçtiği yerler çukur halinde kalıyor.
Bütün bunlar olurken ihale ile alan kuruluş kontrol ediyor, ne de görev veren İstanbul yönetiminin ne denetimi var, ne de mühendisleri gelip bakıyor. Oldu bitti deyip imzayı basıyorlar.
Onların hepsi paraya bakıyor. İş doğru yapılmış, eğri yapılmış önemli değil…
Fiber optik kablolar geçirilecek diye kesilerek bozulan caddeler önümüzdeki günlerde yeni göllerle, çamurlarla dolacak. İstanbulluyu vıcık cıvık bir sonbahar bekliyor.
Bütün bunlar olurken bazı diğer hatalar aklımıza geldi.
İstanbul’un ana arterleri birer şeridi kapatan araçların istilasına uğrayarak birer otopark haline geldi.
Özellikle ev eşyası nakleden firmaların kamyonları sıra sıra ana caddelere park ediyorlar. Üzerlerinde firmaların telefonları ve reklam yazıları… Böylece bedava reklam yapıyorlar. Hem de santimetrekaresi bilmem kaç lira olan çok değerli ana caddelerde parkederek reklam yapıyorlar.
Bu parkı yapanlar ana arterlerdeki bir şeridi kapatarak işleyen trafiği engelliyorOnları gören koskoca tırlar’da, otobüslerde ana arterlere parkediyor.
Kimse ses çıkarmıyor.  Bir Allah’ın kulunun bunu engellediği yok.
Ama kimsenin umurunda bile değil.
Gelelim kaldırımlara…
Herhalde kaldırımların yayaya ait olmadığı tek şehir İstanbul’dur.
Kaldırımlar kime mi ait?
Araçlara aittir.
Adam geliyor aracını kaldırıma çekiyor, kimsenin aldırdığı yok.
Üstelik araçlar parketmesin diye kaldırımlar yüksek yapılıyor. Araç sahipleri dağları taşları aştığı gibi kaldırımlara çıkmanın yolunu buluyorlar ve yayaya yer bırakmıyorlar.
O zaman ne oluyor. Yayalar caddede, araçlar kaldırımda duruyor.
Yaşlı, engelli, genç… Her kesimden insan kelle koltukta caddenin ortasından yürümek zorunda kalıyor.
Buna da kimsenin ses çıkardığı yok.
Şöforleri zapt-ı rapt altına alamayan belediye yollarda şerit olduğunu göstermek için dünya kadar para harcayarak orta yerlere plastik çubuklar dikti.
Ama dinleyen kim?
Üzerinden geçip parçalıyor ve yok ediyorlar. Yokettikleri milli servetimiz.
Eskiden direğe çarpan şoförü “devlet malına zarar verdin” diye mahkemeye verirlerdi.
Adam aracıyla o babaları domino taşı gibi devirip kırıyor. Ne mahkemeye gidiyor, ne de kimseye hesap veriyor. Halbuki kırdığı o babaların parası bizim cebimizden çıkıyor.
İstanbul turizm şehri imiş…
Ben buna inanmak için başta bu gibi sorunları çözecek yöneticiler bekliyorum.
Yönetici çıkmalı ve “Ana arterlerde, kaldırımlarda parkeden kişilerin araçları çekilerek imha edilecektir. Devlet malına zarar verene ağır ceza verilecektir” demeli.
Çağdaş ülkelerde sıkıysa kurallara uymayın ve aracınızı rastgele parkedin.
O zaman aracınızı unutun.
Ya otomobilinizin değerine yakın çok büyük bir ceza ödersiniz.
Ya da size presle basılmış kare şeklinde bir demir yığını verirler.
Bir yaya olarak kaldırımımı istiyorum.
Bir araç kullanan olarak ana arterlerin tüm şeritlerini kullanmak istiyorum.
Yağmurlu havalarda ıslanmak, pislenmek istemiyorum.
İstanbul’u yönetenleri göreve davet ediyorum.