22 Aralık 2024
  • İstanbul7°C
  • Ankara9°C
  • Antalya17°C

İPSİZ, SAPSIZ KUZEY KIBRIS DEVLETİ

Özkan Altıntaş

24 Mayıs 2015 Pazar 16:56

Devlet adamlığı bir başka oluyor. Burada zaman zaman Hürriyet’te görev yaparken mesleğim gereği birlikte olduğum devlet adamları ile anılarıma yer veriyorum.
Kimler yok ki?
Celal Bayar, Bülent Ecevit, Fahri Korutürk, Turgut Özal, Süleyman Demirel, Necmettin Erbakan, Alpaslan Türkeş ve bu liderlerle birlikte olan bir çok bakan…
Hepsi çok değerli devlet adamlarıydı.
Günümüze göre değerlendirirsek o zamankiler devlet adamlığı duruşları, davranışları yerlerini hakediyorlardı.
Yaşadıkları dönemlere bakarsak, Türkiye’nin sancılı dönemlerinde görev ypmışlardı.
Kimisi talihsizlik, kimisi başka sebepten oldukça badire atlatmışlardı.
Devlet adamı denilince yavru vatanın unutulmaz lideri Rauf Derktaş’ı unutamam.
Fotoğraf meraklısıydı. Bir fotoğraf sanatçısı gibi çekerdi.
Atatürk Havalimanı’nda Hürriyet’in muhabiri olduğu dönemde benim tavsiyemle free shop’tan o zamanın en iyisi olan Yashica marka fotoğraf makinesi almıştı. Daha sonra ise bu makine ile çektiği fotoğraflarla bir sergi açmış ve “Bu sergide senin de payın var” diyerek beni davet etmişti.

•••••••••••••

Aslında Rauf Denktaş ile bu anımızdan önce de birlikte olmuştuk
1974 Kıbrıs Harekatı bitmiş ve Türk askeri Kıbrıs’a yerleşmişti.
Denktaş İstanbul üzerinden Ankara’ya gelip gidiyor ve şeref salonunda hep birlikte oluyor sohbet ediyorduk. Bazen ise transit salona çıkar birlikte yolcuların arasında otururduk. Tam bir halk adamıydı.
O zamanki Kıbrıs Türk Havayolları-KTHY Müdürü Ferda Kahraman bir gün yanıma geldi ve “Rauf Denktaş size Kıbrıs’a davet ediyor. Bir kaç gazeteciyi alsın davetlim olsun diye haber gönderdi” demişti.
O zamanlar Atatürk Havalimanı’nda gazeteci sayısı azdı.
Turizm Bürosu’nda Yalçın Manav vardı ve Tercüman gazetesine Yaşar Yalçın diye müstear isimle haber yapardı. Günaydın gazetesine ise Oleyis lokantalarının şefi İbrahim Gezer fahri muhabirlik yapardı.
Anadolu Ajansı’ndan İdris Akyüz, Milliyet’ten Sinan Toros, TRT’den Fuat Tüzün vardı.
Denktaş’ın davetini bildirdim. Herkes bir mazeret uydurdu. Yalçın Manav, İdris Akyüz ve ben gitmeye karar verdik.
KTHY Müdürü biletlerimizi verdi uçağa atladık. Yeni açılan Ercan Havalimanı’na indik. Gümrükten geçecektik, “Pasaport” dediler.
Şaşırmıştık. “Ne pasaportu” dedik. Havalimanı görev kartlarını gösterdik ve “Buraya Mehmetçik pasaportla mı girdi? Biz Denktaş’ın davetlisiyiz” dedik.
Bu kez onlar şaşırdı. Oraya buraya telefonlar edildi. Sonunda Kıbrıs’a pasaportsuz girmemize izin verildi.
Havalimanında gıcır gıcır Mercedes taksiler vardı Beyaz renkli 190 Mercedes’e yerleştik ve adını hep duyduğumuz otele gitmeye karar verdik.
Şoförü “Dome Otel’e gidelim” dedik.
Kıbrıs’ın en görkemli oteli diye bilinen Dome Otel, Girne sahilinde idi. Otele girince resepsiyonu aradık. Köşede merdiven altında kartona “Reception” yazılı bir masa vardı.
Yarım yamalak Türkçe konuşan bir kadın vardı. İngiliz oldğunu söyledi ve bizi otele rezervasyonsuz alamayacağını söyledi.
“Denktaş” dedik… “Davetliyiz” dedik. Para etmedi. Kadının inadı inattı. Sokakta kalmıştık.
Çaresiz oradan ayrılıp ileride bir kafede oturduk.
Mevsim yazdı ve hava sıcaktı. İdris’in üzerinde koyu renk bir ceket vardı. Yalçın’ın ise gömlek kravat ve bond tipi bir çantası vardı.
Yalçın’a “Sen Atatürk Havalimanı Turizm Müdürü’sün. Telefon edip otelin müdürünü bulalım ve senin yardımcılarında birlikte Kıbrıs’a geldiğini otelde kalmak istediğini söyleyelim” dedim.
Bu fikri kabul ettiler. Kafenin sahibi bize yardım edip otelin telefonunu verdi. Telefon ettim. Otelin müdürü telefonda müthiş bir saygı gösterisi yaparak “Şeref verirsiniz” dedi.
Ceketi Yalçın’a giydirdik. Kravatla birlikte başağı ciddi olmuştu. Otel ile kafenin arasında mesafe yakındi. Zaman kazanmak lazımdı. Kapıda bizi bekleyen Mercedes’e bindik.
“Beş dakika kadar tur at ve yine Dome Oteli’in önünde dur” dedik.
Dome Otel’in önüne geldigimizde otelin müdürünün kapının önündeki merdivenlerde ekibi ile beklediğini gördük. Bizi içeri almayan İngiliz kadında arkasındaydı.
Aracın önünde oturan İdris hemen atladı ve Yalçın’ın kapıını açarak “Buyrun sayın müdürüm” dedi.
Yalçın araçtan ağır ağır indi. Bende çantayı kapıp İdris’le birlikte Yalçın’ın arkasından merdivenleri tırmanmaya başladım.
Otelin müdürü büyük bir saygıyla Yalçın ve bizlerle tokalaşarak “Size en iyi odayı ayırdım” dedi. Göz ucuyla İngiliz kadına baktım hala şaşkındı.
müdür önde biz arkada koridorarı geçtik ve denize nazır odamıza yerleştik. Sonraki günler ise Denktaş’ı ziyaret ettik ve Kıbrıs’ı gezdik.

••••••••••••••

kibris-saglik.jpg

kibris-gazete2.jpg

kibris-gazete1.jpg

Kıbrıs’la ilgili anılarım bitmez. Her gidişimde ise yeni bir anı ekleniyor.
Geçtiğimiz günlerde Kuzey Kıbrıs’ın Dünya Sağlık Turizmi Konseyi’nin 54’cü üyesi olması etkinliğine katıldım. Girne’de yapılan basın toplantısında çok değerli gazeteci arkadaşlarım Kıbrıs Gazetesi’nden Akay Cemal, Ada TV ve İHA’dan Mesut Günsev ile birlikte olduk.
Kıbrıs’ın duayen gazetecisi ve Kıbrıs gazetesinin içinde bulunduğu Kıbrıs Medya Grubu Genel Yayın Yönetmeni Süleyman Ergüçlü ile Hürriyet’in Kıbrıs muhabiri rahmetli Özer Hatay’ı andık.
Süleyman Ergüçlü, Kıbrıs anıları konusunda bir derya… Beş dakikada bir sürü anı anlattı. Kitap yazsa herhalde elimden düşmezdi.
Bana anlattığı Rauf Denktaş ve Özer Hatay ile ilgili anısını anlatamadan geçemeyeceğim.
Süleyman Ergüçlü anısını şöyle anlattı:
1974 sonrası Özar Hatay, Rauf Dentaş’ın yanından hiç ayrılmadı. Bir gün Rauf Denktaş’ın basın toplantısına Özer ile birlikte katıldık.
Denktaş, o gün müthiş tepkiliydi.
Yunanistan, Rum tarafı ve Birleşmiş Milletler icin ağzına geleni söylüyordu. Dehşet bir röportaj yapıyorduk. Denktaş hızını alamamış giydiriyordu.
Tam o sırada Özer Hatay, Denktaş’ın sözünü kesti.
“Sayın Denktaş bu açıklamayı yapmak için Ankara’nın iznini aldınız mı?” diye sordu.
Denktaş bir süre suskun durdu ve şunları söyledi.
“Biz bağımsız, bağlantısız, ipsiz, sapsız bir devletiz. Kime neyi soracağız?” dedi.
İşte Süleyman Ergüçlü böyle güzel anılarla dolu bir gazeteci…
Onun sayesinde bir çok arkadaşımı yeniden anma fırsatı buldum.
Teşekkürler Süleyman Ergüçlü…
Anı kitabını sabırsızlıkla bekliyorum.