22 Aralık 2024
  • İstanbul7°C
  • Ankara9°C
  • Antalya17°C

HAYAT TARZINA MÜDAHALE DAHA NASIL OLUR Kİ?

Doğan Satmış

26 Kasım 2020 Perşembe 18:38

18 yıllık iktidarın kendini savunmak için en çok kullandığı savlardan biri, “Kimsenin hayat tarzına müdahale etmiyoruz” şeklinde. İktidarın her düzeyde sözcüleri, bu savı kuvvetli bir kanıt sayıyorlar ve her fırsatta tekrarlıyorlar.

Peki, gerçekten böyle mi? 18 yıldır hakikaten ‘Hayat tarzına müdahale yok mu?’

Avrupa ülkeleri içinde en az alkol tüketilen ülke Türkiye olduğu halde, saat 22.00’den sonra alkol satışının yıllar önce yasaklandığı malum. Şimdi buna bir de pandemi yasakları nedeniyle saat 10.00 ile 20.00 arasında sınırlama getirildi, Tekel bayileri bu saatler dışında satış yapamıyorlar. Bu kararın salgınla bir ilgisi olmadığına ve virüs alkolle yayılmadığına göre bu ‘hayat tarzına müdahale’ değil mi? Kararı alanlar ‘Pandemi’ bahanesiyle toplumun alkolden uzak tutmaya mı çalışıyorlar?

Bir başka örnek Formula 1 yarışının sonundaki ödül töreninde yaşandı. Formula 1 yarışlarında şampanya patlatmak bir gelenek. Sadece şeriatla idare edilen bir iki İslam ülkesi dışında hiçbir ülkede alkolsüz gazoz kullanılmıyor. Türkiye’de de daha önceki yıllarda böyle bir şey yoktu. Ama bu yıl nedense ‘gazoz’ çıktı. Bu kararı kim aldı? Kararı alanlar acaba hayat tarzıma müdahale mi etmek istiyorlar?

İnsanların daha ucuz diye ölme pahasına kaçak içki üretmesini ve içmesini göz ardı ederek alkol ve sigaradaki vergilerin hep yüksek tutulmasının nedeni nedir? Eğer bu kararlar “İçki pahalı olsun ki az içilsin” denilerek alınıyorsa bu da ‘hayat tarzına müdahale’ sayılmaz mı?

Mesele sadece alkol değil.

Televizyonlarda sevişme sahnelerinin kesilmesi, alkol kadehlerinin karartılması, eşcinsellikle ilgili bölümlerin kesilip atılması, tüm bunlar ‘Hayat tarzına müdahale’ sayılmaz mı?

RTÜK aracılığıyla televizyonlarda spikerlerin dekoltesi bile denetleniyor mu? Eskiden gazeteler açık saçık fotoğrafları istedikleri gibi yayınlayabilirdi, acaba bunun tarih olmasının nedeni Basın İlan Kurumu’nun ‘ilanı keserim ha’ sopası olabilir mi? Eğer böyleyse, bu da ‘hayat tarzına müdahale’ değil mi?

Farkında değiliz ama belki de yüzbinlerce internet sitesi yasak. Gerçi VPN’ler aracılığıyla bu yasaklar pek işe yaramıyor ama sonuçta açık kanallardan tüm dünyada çok kullanılan yüzbinlerce siteye girilemiyor. Bu da hayat tarzına müdahale değil mi? Bu yasakla insanlar ‘terbiyesizlikten’ uzak tutulmaya çalışılıyorsa, insanları terbiye etme hakkını kim nereden buluyor?

Ve tüm bunlardan daha önemlisi, kadınlara yönelik bazı uygulamalar. Öncelikle de kadınların daha az çalışması konusu.

1988 yılında kadınların istihdama katılım oranı yüzde 30.6 iken, bu oran 2018 yılında yüzde 29.4’e inmiş. Türkiye nüfusu her yıl artarken, kadın çalışanların sayısı neden azalıyor? Acaba bu azalmada ‘Kadın evde kalsın’ şeklinde gizli bir misyon mu devrede? Eğer böyleyse bu da hayat tarzına müdahale değil mi?

Farkında olmadığımız bir başka mesele de kürtaja fiili bir yasak uygulandığı iddiası. Bildiğimiz kadarıyla Türkiye’de kürtaj belli koşullarda serbest. Ancak akademisyen Sedef Erkmen, bu konuda bir araştırma yayımladı ve 53 ilde fiilen isteğe bağlı kürtaj yapılmadığını söyledi. Kalan illerde de belli doktorlar kürtaj yapıyormuş, bazıları da yapmıyormuş. Bu iddialarda en ufak doğruluk payı varsa, bu kadınların yaşam tarzına müdahale değil de nedir? Böyle bir şey varsa, bu özel hastane parası ödeyemeyen yoksul kadınların mecburen doğurması anlamına gelmez mi?

Son olarak İstanbul’da eskiden sayısız gece kulübü vardı? Gerçi sıradan İstanbul halkı zaten gidemezdi ama gelen turistlerin veya zengin çocuklarının gidip para harcadığı pek çok mekan açıktı; Suada vardı, Laila vardı, Reina vardı, bunların yerinde neden yeller esiyor acaba? Tüm bunların yok olması tesadüf mü?

Sayılanlara bazı kamu kuruluşlarında mesai saatlerinin namaz saatlerinde kesilmesini de eklemek mümkün.

Ve tüm bunlara bakınca ‘Yaşam tarzına müdahale edilmiyor’ iddiasının pek gerçekçi olmadığı anlaşılmıyor mu?

Hani ‘yaşam tarzına müdahale’ yoktu!