22 Aralık 2024
  • İstanbul7°C
  • Ankara7°C
  • Antalya19°C

HAVACILIK SEKTÖRÜNÜN PARAZİTLERİ

Sefa İnan

20 Eylül 2016 Salı 12:48

Sevgili okurlarım; Öncelikle hepinizin Kurban Bayramını en içten duygularımla kutluyor, sağlık ve mutluluk dolu nice bayramlar diliyorum. Bu sene de yaz mevsiminin sonlarına gelmek üzereyiz. Haziran ayında geldiğim güzel Avşa Adasından bayram sonrası dönmeyi planlıyorum. THY’de çalışırken yaz aylarında en fazla 15 gün yıllık izin kullanır,sonra dönmek zorunda kalırdım. Emeklilik ve tabii ki, onun getirdiği özgürlük gibisi yokmuş. Tüm bunların yanı sıra hiç beklentisiz düşündüklerini yazmak, insanlara yapılan haksızlıklara sessiz kalmayarak yardımcı olmanın verdiği keyfin tarifi yapılamaz.

Bildiğiniz üzere, her sene olduğu gibi, havacılığımızla ilgili haber ve köşe yazılarıma yaz aylarında da devam ediyorum. Havacılık haberi yazabilmek için havalimanında veya sektörün içinde olmak gerekmiyor. Sizin habere gitmenize gerek yok, haber size geliyor. İnsanların bazıları para biriktirirken ben dost biriktirmiş olacağım ki, onların sayesinde bir dolu özel haberleri ve köşe yazılarını bu sene de sizlere sunabildim.

Neler anlatmadılar ki neler, neler…

Pat telefon, FETÖ’ cü diye işten çıkartılanlardan iki kişi geri dönmüş. Pat telefon, Yeni liste yapılıyormuş. Pat telefon, Atamalar yayınlanıyormuş. Tabii ki haber anında bana dostlar tarafından iletiliyor bende anında sizlerle paylaşıyorum. Telefonumun yanı sıra, WhatsApp’ım da devamlı çın çın ötüyor.

Diğer sitelerdeki haberlere bakmaya gerek yok. Önemli bir haber varsa zaten anında bana iletilir. Gece yarısı çın çın sesler gelince yatağımdan fırlıyor ve gelen haber sabahı beklemeyecek kadar önemliyse editörlerimi uyandırıyor ve mutlaka o haberi siteye yazdırtıyorum.

En sevdiğim ve zevkle yazdığım konuların başında çalışanların iş hayatında uğradıkları haksızlıklar geliyor. Bu konuda çok deneyimliyimdir. Tüm çalışma hayatım ve emekliliğim boyunca kendimi hep onlardan biri olarak gördüm ve onlara yapılan haksızlıklara, sanki bana yapılmış gibi tepki verdim.

Kısaca, çalışanın psikolojisi o zamanda bu zamanda da aynı. İşverenlerin ise hiç farkı yok. O zamanlarda da adam atarlardı, simdi de atıyorlar. Haa, tek fark, şimdikilerin, eskilere nazaran, daha zalim olmaları.

Asıl farklılık sendika ve dernekler de. Bir kilo bıyığının altında tavşan yüreği taşıyan bazı sendika yöneticilerinin yanı sıra dernekçiliği işverenin uydusu gibi görerek, işverene tepkisini koymak yerine şirinlik yapmaya çalışan, işverenin üstlenmesi gereken bir çok konuyu onlara yaptırmaktansa kendi yapmaya çalışan, korkudan kendi dergilerini bile yakıp yırtan ama konuşunca mangalda kül bırakmayan, üyelerinin yanında olacağına işverenle flört halinde bulunan kifayetsiz dernek yöneticileri etrafı sarmış.

Kısaca, çalışanın güvenebileceği ve sırtını dayayabileceği kimsesi yok. Durum böyle olunca da gelen vuruyor, giden vuruyor. Tabii ki bu oluşumlardan çalışanların kendileri de suçludur. Bizim “adam sendeci” yapımız, kim gelirse gelsin hiçbir şey değişmez diyerek yaşananları normalmiş gibi görmemiz, toplumsal çözüm arayışları yerine bireysel çözümlere yönelmemiz, “bana dokunmayan yılan bin yaşasın” tarzı yaşantı biçimimiz, gelecek için maalesef pek de ümit verici gözükmüyor.

Neyse bu kadar serzeniş yeter.

Son günlerde “Perşembenin gelişi Çarşambadan bellidir” Atasözümüzün gerçekliğini gösteren uygulamalar yoğunlaştı. Bilirsiniz İstanbul ve dışında sayamayacağım kadar çok yüksekokula davet edildim. Sohbet ortamında geçen sunumlarımda, gençlerimizi ilerde nelerin beklediğini kendi tecrübelerime dayanarak anlattım. Bu mesleğin ancak hangarlarda ve usta çırak ilişkisi olmaksızın öğrenilemeyeceğini anlatıyordum. Maalesef gittiğim hiçbir okulu yeterli bulamadım. Çok ama çok eksiklikler içerisinde öğretim hayatlarını devam ettiriyorlardı. Okul yönetiminin de bulunduğu bu sohbet ortamlarında okulun yetersizliğinden bahsetmek tabii ki okul yönetimi tarafından hoş karşılanmıyor. Ancak ben yine de kendi doğrularımı söylüyordum. Çünkü ben okulun değil öğrenci birliklerinin davetlisi olarak oradaydım.

Havacılık eğitim fuarları düzenleniyor. Bu fuarlarda pilot okulları başta olmak üzere havacılık içerikli eğitim vermeye çalışan bir dolu okulumuz ve kurs yönetimleri, kendilerinin tanıtımını yapmak için orada bulunuyor. Kendi stantlarında okullarını veya düzenledikleri kursların tanıtımını yapıyorlar. Tabii ki tam 41 senedir bu sektörün içinde olunca bir çok tanıdık, eş, dostla sohbet ortamı buluyorum. Tanıdıklarım kadar tanımadıklarım da beni stantlarına davet ediyorlar. Bunlardan biri de İstanbul Aviation Academy idi. Onların da stantlarında çayımı, kahvemi içtim ve sohbet ettim. Sohbetimde bu kursların ne işe yarayacağını sordum. Anlatılanlar hiç kafama yatmadı. Yanlış yapıyorsunuz dedim. Hatta ilk kabin memurluğu kursunu bitirenler için verilen kokteyle sırf bu nedenle davetli olduğum halde gitmedim. Bu şirket bir ara her tarafa reklam yağdırıyorlardı. Kimler nasiplendi bilemiyorum(!)

Kimse kimseye bedavadan para vermez.

Gelelim pilot okullarına, genelde yabancı okullar sizi okullarına davet ediyorlar. Onların beklentileri, okulları hakkında, iki satır da olsa, güzel haber ve görüşlerin paylaşılmasıdır. Sizleri yedirip içirip misafir ediyorlar. Siz bu davete icabet ettiğinizde o okulun eğitim kalitesi, okuldaki uçak tipleri ve o okulun öğrencilerine sunduğu avantajlardan bahsetmek zorundasınız. Çünkü sizi gezdirdiler, yedirip, içirdiler. Bir başka bakış acısı ile gebesinizdir gebe artık… Havayolu şirketleri de öyle. Yeni hat açtıkları zamanlar medya davetleri yaparlar. Bu davetlere icabet ettiğinde, yiyip içtiğinde neyi yazacaksın. Kendinin veya ailenin biletlerini upgrade ettirdiğinde o şirketi nasıl eleştireceksin. 30 Yıl hizmet verdiğim THY’de para vererek uçuyor ve hiçbir zaman upgrade istemiyorken birileri upgrade istiyor ve yaptırtıyor sa buna ne demeli? Bu muymuş medya. Bu muymuş habercilik? Şirketlerden bu uygulamaları iste, yaptırt sonra da en sert eleştirileri yap bakalım:)

Ben bu nedenle ne Türkiye’de ne de yabancı ülkelerdeki hiçbir uçuş okulun davetine icabet etmedim. Çünkü işten anlayın veya anlamayın sizden okulları için doğal olarak olumlu haber ve yazı bekliyorlar. Sizin pilot okulları ve kullandığı eğitim uçakları ile ilgili bilginiz yoksa (ki genelde olmaz), onlar yazar size verir siz de yayınlarsınız. İşte bu nedenle sipariş yazı yazmadım. Yazamazdım da…

İşin ilginç yanı benim bir çok meslektaşımın da okulları var. Sağ olsunlar hepsi okullarına davet etti. Çok istememe rağmen yukarıda sıraladığım nedenler yüzünden gidemedim. Çünkü bir yazar okurlarına doğruları yazmak zorunda. Gittiğim, yemeklerini yediğim, çay ve kahvelerini içtiğim okullara yönelik bir gün eleştirmem gerekse nasıl eleştiri yapayım ki… Bu nedenle yakinen tanıdığım arkadaşlarımın bile okullarına gidemiyorum. Ne olur ne olmaz. Yarının ne getireceği belli olmaz. Bir gün herhangi bir aksaklığı yazmam gerekirse yazabilmeliyim. Gebe kalmamalıyım.

Eskiden eğitimi, işe girdiğin şirketin kendisi verirdi. Hatta şirket tarafından verilen eğitim için maaşınızın dışında her kurs günü için maaşınıza ekstra para yatardı. Hal böyleyken şimdi şirketler kolayı buldu. Bana eğitilip gelsinler diyorlar. Hatta iş garantisi safsatası ile önce kursuma gel paranı alayım sonra seni işe alırım tarzı, havayolu şirketlerinin açtıkları iş garantili kurslar var.

Eski yazılarımı okuyanlar bilirler ki bu saçma girişimlere ilk başlayan AtlasJet idi. Her nedense bu saçma uygulamayı benden başka yazan da olmadı diye biliyorum. Airlinehaber’in arama butonundan AtlasJet tarafından başlatılan paralı eğitim konusunu nasıl sert yazılarla kınadığımı bulabilirsiniz. İş garantisi saçmalığı ile ilgili bir dolu yazım var. Alırsın eğitirsin uçurursun sonra yaparsın mobbingini. Yallahhhh kapı dışarı. Aynı şey iş garantili pilot okulları içinde geçerlidir. Bu işin garantisi mi olur yahu? Ver binlerce Euro’yu, geç kursları, sonra tip kursu da al, sonra seni bir iki defa sağ koltukta oturturlar sonra çoğuna yap mobbingi Yallah…Nasıl olsa yeni adaylar kurslarda, onlara da yer açılsın değil mi ama:)

Bu kadar rezaletin sergilendiği, insanların para makinası gibi görüldüğü bir sistemde bunların okullarının veya kurslarının reklamını nasıl alayım ki?

Ben de bu saçmalığa ortak olmaz mıyım sizce… Hem reklamını alıp hem sistemin yanlışlığını yazayım diye mi reklam veriyorlar? Tabii ki bu iş garantili okullar için geçerli. Mutlaka içlerinde iyi eğitim veren okullarımız vardır. Bunların zaten reklama falan ihtiyacı yok.

Sosyal medya hesabımdan bana ulaşan o kadar çok genç var ki inanamazsınız. Bana okulları soruyorlar. Yurt dışımı yoksa yurt içi eğitimi mi tercih edeyim diyorlar. Okul tavsiye edin diyorlar. Ben de özel mesajla bunlara bildiğim doğruları anlatıyorum. Bu nedenle, eğitim konusunda dolandırılan gençlere çok kızıyorum. Yahu kardeşim diğer arkadaşlarınız neden dolandırılmıyor? Tek akıllı siz misiniz? Sorun, soruşturun. SHGM yetkisi var mı diye sorun. Önce SHGM yetkisi olup olmadığına bakmayacaksınız, sonra kalkıp SHGM nerede diyeceksiniz.  Olacak iş mi bu? Bu ne cehalet…

Haftalık yazıma başlamadan önce beni Ertuğrul Karatay isimli bir teknisyen arkadaş aradı. Bir haber sitesinden şikâyetçi imiş. Ertuğrulu tanırım. Erciyes Üniversitesindeki öğrencilere yönelik sunumumda tanışmıştık. O zaman henüz öğrenci idi. Neyse uzun etmeyeyim. Anlattı da anlattı. Elindeki belgeleri yolladı. Anlattığına göre görevli olduğu okuldan 11 kişi dolandırılmış ve kişi başı 15.000TL leri alınmış. (60 kişilik sınıftan 11 kişi) Umarım 11 kişinin de mağduriyeti önlenir.

Bu dolandırıcılığı yönetim merkezlerine gitmediğim,davetlerine katılmadığım İstanbul Aviation Academy isimli firmanın başındaki kişi yapmış. Verdi veriştirdi. Bana tekzibini ve ilgili haber sitesi hakkında savcılığa başvurduğu dilekçe metnini yollamış. Tekzibimi bile yayınlamadılar diyor.

Benim konum değil tabii ki. İlgili haber sitesine yollanmış tekzibi ve savcılık başvurusunu ben nasıl yayınlayayım.  Şu anda konu ile ilgili görüş belirtmem olmaz. Madem tekzip yollanmış ve yasal yollara başvurulmuş beklemek lazım.

Bu arada Türk Hava Kurumundan bir öğretim üyesi tarafıma tamı tamına 82 sayfa belge yollamış. Okuya okuya bitiremedim. Neler yok ki. İnanılmaz iddialar hepsi de belgelenmiş. THK hakkında görmediğimiz bir dolu bilgi ve belgeler var.

Ben bunu nasıl yazayım ki… Şu anda 47.sayfadayım ve hala okumaya devam ediyorum. THK’de bu kadar belgeli suçlama inanılmaz. Kimin eli kimin cebinde belli değil. Kim kimi nasıl yönetime getirdiği, sahte belgeler, sahte diplomalar… İnanılmaz dedim ya. Resmi belgeler olmasa birilerinin hayal dünyası ne kadar geniş diyeceğim. Ama hepsi resmi, imzalı ve mühürlü belgelerle sunulmuş. Okuduğum kadarı ile şimdiye kadar THK hakkında yazılanlar sadece dedikodu imiş. Neler varmış neler…

Bu nedenle Erdal Dursun isimli THK da Yrd Doc olarak çalışmış bu arkadaşımıza kendi bilgilerini kendisinin sunabileceği köşe yazarlığı teklif ettim. Oda kabul etti. Haftaya aramızda olacak. Kendisi aynı zamanda mühendis ve bir zamanlar SHGM’de çalışmış bir arkadaşımız. Öğreneceğimiz çok şey olmalı.

http://airlinehaber.com